Ehlibeyt Haber Ajansı ABNA- Seyyid Haşim Haddad, 1318 (1896) yılında Irak’ın kutsal kenti Kerbela’da dünyaya geldi.
Arif kamil, Seyyid Haşim Haddad, ilk eğitimini Kerbela’da aldı. Medrese eğitimi olarak Suyuti’ye kadar okudu. Daha sonra Mevla’l Muvahhidin Emirel Müminin Hz. Ali’nin diyarına doğru yola çıktı. Böylelikle eğitiminin yanı sıra kamil arif Mirza Ali Gazi Tabatabi’nin mahzarından da yararlanmış olacaktı.
Seyyid Haşim Haddad bu konuda şöyle demektedir: Mustarip ve şaşkın bir haldeydim. Hindi Medresesinde üstatlık yapan Mirza Ali Gazi diye biri vardı. Necef-i Eşref’e gittikten sonra Hindi Medresesine gittim. Birden Gözüm Medresenin kapısının karşısında oturan Allame Gazi’ye ilişti. Ona bakar bakmaz ıstırabım kalbimden birden çıkı verdi.
Allame Tehrani şöyle yazmaktadır: Üstat Seyyid Haşim, Medreseye gider gitmez elinde olmadan istemsiz bir şekilde Allame Gazi’nin yanına gider ve selam verdikten sonra elini öper. Allame Gazi ona bakarak şöyle der: “Seyyid Haşim! Geldin mi?” (ilk defa görüyor ve geleceğinden kimsenin haberi yok)
Medresede kalarak üstadının mahzarından yararlanmaya başlar. Seyyid Haşim Haddad, Allame Gazi hayatta olduğu sürece (28 yıl) onun irfan ve seyri suluk terbiyesi altında kalmıştır.
Seyyid Haddad’ın Medresede kaldığı oda, Allame Bahru’l Ulum’un da kaldığı odaydı. Dolayısıyla Allame Gazi, bu odaya çokça gelir ve bazen bu gece odayı boşaltın burada geceyi ihya edeceğim derdi. Bunun kendisi Seyyid Haşim’in kaldığı odanın ne kadar nurlu bir oda olduğunun kanıtıdır.
Seyyid Haşim Haddad, Allame Gazi’nin seyri suluk yolundaki en seçkin öğrencilerinden biriydi. Burada Allame Gazi’nin irfan ve seyri suluk yolundaki düsturlarını yerine getirerek kısa bir sürede irfanda önemli noktalara gelerek memleketi Kerbela’ya döndü. Orada evlenerek demircilik ve at nalı yapmaya başladı.
Büyük Üstat Seyyid Haşim Haddad, irfan ilminde ve rabbani müşahedede kamil bir üstattı. Muhyiddin Arabi’nin bir çok sözünü reddederek usulü olarak onları eleştirirdi.
Manzume, Esfar, Şerh-i Fususu’l Hikem, Misbahu’l Uns ve Şerh-i Nusus gibi önemli kitaplarla ilgili herhangi bir soru sorularsa verdiği cevaplarla hangi derecede olduğu ortaya çıkardı.
Merhum Üstat şöyle buyururdu: Merhum Allame Gazi, fıkıh, hadis ve rivayeti anlama açısından, tefsir ve Kur’an kıratında eşsizdi. Onun yanında çok az Kur’an karisi Kur’an okumaya cesaret edebilirdi. Ona göre İslam’ın ilk gününden bu yana Allame Gazi gibi her açıdan tam ve kamil biri gelmemiştir.
SEYYİD HAŞİM HADDAD’IN BAZI HALLERİ
İlahi insanların seyri suluktaki her merhalede farklı haletleri vardır. Üstadın dikkati ve öğrencinin gayreti ile bu merhaleler aşılır.
Seyyid Haşim bazı haletleri hakkında şöyle demektedir: Bazı vakitler kendimi o kadar hafif hissediyorum ki sanki havada uçan bir tüy gibiyim. Ve bazen kendimden öyle ayrılıyorum ki sanki derisini değiştirmiş yılan gibi oluyorum. Ben bir şeyim, beden ve amelleri başka bir şey. Aynı yılan gibi. Eğer birisi bilmeden deriyi gördüğünde yılan zannettiği gibi. Her an çok derin, açık ve genel ilimler bana gelir. Eğer bir lahza onlara bakmayı geciktirirsem benden fersahlarca uzaklaştıklarını görürüm. 2 yaşında bir kız çocuğumu kaybettim. O zamanlar öyle bir halim vardı ki ölüm ve yaşamı ayırt edemiyordum. Benim için ikisi de aynıydı. Cenazeye gusül verip kefenleyerek defnetmek için kayınpederimle yola koyulduğumuzda ben hiçbir şekilde ağlamıyordum, ancak kayınpederim çok ağlıyor ve benim için nasıl da taş kalpli ve şefkatsiz bir baba diyordu. Bundan dolayı beni bir süre konuşturmayarak küs kaldı.
Seyyid Haşim Haddad’ın Allame Gaziye çok benzeyen bir torunu vardı. Bu çocuk hastalanarak hayatını kaybetti. Seyyid Haddad, elinde olmadan ağlamaya başladı. Allame Tehrani şöyle diyor: Üstada dedim ki bu çocuğun yaşama eğilimi yok muydu ki Allah ona hayat irade ederek ölümü ertelesin? Üstat buyurdu ki evet, ancak bazen emir o taraftan galebe çalmakta ve bu tarafın meyil ve iradesini almaktadır.
AĞIR YAŞAM KOŞULLARI
Hacı Seyyid Haşim Haddad’ın yaşamı fakirlik ve yokluk içinde geçmekteydi. Yaklaşık olarak 12 yıl kayınpederinin evinde yaşamını sürdürdü. Öyle zahitçe bir yaşam sürmekteydi ki şöyle demektedir: Üstümüze ve altımıza serecek bir şeyimiz yoktu. Soğuk havalarda kendimizi ısıtmak için evdeki kilimin yarısını katlar üzerimize örterdik.
İşinde çok ciddi olan Seyyid Haşim, kendisine başvuran fakirlere yardımlarından ve bazen borçlarını ödemeyen veresiye isteyen müşterilerine yardımlarından ve yanında çalışan çırağa verdiği yevmiyeden dolayı kendisine hiçbir şey kalmazdı. Her ne zaman ihtiyaç sahibi birisi ona müracaat etse elini cebine atar saymadan ona verirdi. Ve bazen her ne kadar parası varsa verirdi. Arkadaşlarına yardım etmekten zevk alır ve hiçbir işten kaçınmazdı. Bazen yemek hazırlar, bazen bulaşıkları yıkar ve bazen de evi süpürürdü. Hediye etmeyi çok severdi. Dostlarına her neyi (seccade, tesbih ve yüzük) varsa verirdi. Genel olarak fakir satıcılardan alış veriş yapardı. Her zaman esans kullanır ve odasında genel olarak amber açık olurdu. Yemeği ekmek ve sebzeyle olurdu.
YAKARIŞ VE MÜNACAT
Herkesin uyuduğu saatlerde genellikle Seyyid Haşim Haddad, yakarış ve ibadetle meşgul olurdu. Geceleri neredeyse uyumazdı. Hoş bir sesle Kur’an tilavet eder ve hazin bir ses tonuyla okunan Kur’an’dan çok hoşlanırdı. Gecenin ilk vakitlerinde dinlenir ve uyur daha sonra münacat ve ibadet için kalkardı. Uzun bir süre zarfında dört rekat namaz kılardı. Sonra kıbleye doğru tefekkür ve düşünce haletiyle öylece otururdu. Sonra bir miktar tekrar dinlenir ve yeniden namaz kılardı. Sabah ezanına kadar böyle devam ederdi.
Seyyid Haşim Haddad’ın öğrencisi olan Allame Tehrani şöyle demektedir: Ramazan ayında geceleri üstatla toplantılarımız olurdu. Mükaşefe ehli öğrencilerinden biri çok munkalip ve heyecan doluydu. Öylece bir saati aşkın ağlar ve orada olan herkesi de etkisi altına alırdı. Gözleri kıpkırmızı ve şiş olurdu. Bir gün Üstat Seyyid bana şöyle dedi: Seyyid Muhammed! Bu gözyaşlarını ve kalp yanmasını görüyor musun? ben bunun yüz katına sahibim, ancak bunun izharı ve zuhuru başka bir şekildedir.
İKİ YARIN BULUŞMASI
Arif-i Billah Seyyid Haşim Haddad, Kum’a yaptığı yolculuklarının birinde Allame Tabatabi ile görüşmeye gider. Selam ve hal hatırdan sonra yaklaşık olarak bir saat orada otururlar. Bu süre zarfında ikisi arasında bir kelime bile konuşulmaz ve orada öylece konuşmadan sessizce otururlar.
Elbette bu olayın görünen tarafıdır, ancak batında ve iki üstadın birbirlerinin yüzlerine bakışlarından anlaşılan başka bir alemde konuştukları ve bu konuşmaların hakikatini Allah, Resulü ve onun evliyalarından başka kimsenin bilmediğidir.
Seyyid Haşim Haddad ve Öğrencisi Allame Ayetullah Muhammed Hüseyin Tehrani
KETUM OLMAK
Sırrı saklamak, yani ketum olmak hakikat yolcularının özelliklerinden ve koşullarındandır. Tevhit mektebinin öğrencileri eğer bir sırrı aşikar etseler giriftar olurlar ve bazen yıllarca maneviyat yolundan geri kalırlar.
Kamil Üstat Allame Gazi, Seyyid Haşim’e şöyle buyurmaktadır: Seyyid Haşim! Sırrı açıklama ki giriftar olursun. Bir gün gelir ki dünyanın dört bir yanından gelerek eşiğinin kapısını öperler. Ben, ömrüm boyunca o da gerçekte haya ve çaresizlikten dolayı bir sırrı ifşa ettim şu anda onlarca yıl geçmesine rağmen halende ona giriftarım.
NE ZAMAN NAMAZ KILIYORSUN?
Seyyid Haddad, İran’a yaptığı yolculuklarından birinde Ayetullah Şehit Mutahhari ile baş başa özel bir görüşme yaparlar.
Görüşme sonrası Ayetullah Mutahhari sevinçle şöyle demektedir: Bu Seyyid Hayat vericidir.
Bir sonraki görüşmede Ayetullah Şehit Mutahhari üstattan düsturu’l amel ister. Seyyid’de bazı düsturlar verir.
Anılarla dolu bu görüşmeler öylece devam eder. Şehit Mutahhari bir gün kutsal mekanları ziyaret etmek için Irak’a bir sefer düzenler. Orada da Üstat Haşim Haddad’ın yanına gider.
Ayetullah Mutahhari şöyle diyor: bir gün Seyyid Haşim Haddad’ın yanına gittim. Bana nasıl namaz kılıyorsun diye sordu. Bende anlamlarına ve kelimelerine tam bir teveccüh ve dikkatle kılıyorum dedim. Bana şöyle buyurdu: “Öyleyse ne zaman namaz kılıyorsun?” namazlarda teveccüh ve dikkatin sadece Allah’a olsun, anlamlarına dikkat etme. Seyyid Haşim Haddad, Ayetullah Şehit Mutahhari’ye çok alakası vardı. Şehit olduğu haberini alınca oldukça üzülmüştü.
Devam edecek...
ABNA.İR