18 Ekim 2013 - 20:30
Nusra Cephesinin Baş Kesmesi Nadirdir, ancak genel olarak bunu yapmaktadır!

Bugün doğudan batıya dünyanın her neresine bakarsak bakalım İslam dünyasında tekfiri güçlerin çok etkin olduğunu müşahede etmekteyiz. ALLAH EKBER çığlıkları ve cihat sloganları ile Amerika, İsrail ve NATO’ya karşı savaşacakları yerde başta Şialar olmak üzere onlara karşı çıkan tüm Müslümanları katletmektedirler. Her gün Irak ve Pakistan’da patlatılan bombalar bunun bariz örnekleridir… Geçtiğimiz günlerde el Hayat Gazetesinden genç bir araştırmacı gazeteci, bizzat Suriye’ye giderek Şam kırsalında Nusra Cephesi kapmalarında örgüt liderlerinden biriyle yüz yüze görüşerek röportajlar gerçekleştirdi. Ayrıca Irak ve Şam İslam Devleti örgütü ile de görüşmeler yaptı. Bu yazı dizisinde bu röportaj ve görüşmeler tarafsız bir şekilde ele alınacaktır.

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Bugün doğudan batıya dünyanın her neresine bakarsak bakalım İslam dünyasında tekfiri güçlerin çok etkin olduğunu müşahede etmekteyiz. ALLAH EKBER çığlıkları ve cihat sloganları ile Amerika, İsrail ve NATO’ya karşı savaşacakları yerde başta Şialar olmak üzere onlara karşı çıkan tüm Müslümanları katletmektedirler. Her gün Irak ve Pakistan’da patlatılan bombalar bunun bariz örnekleridir. Ancak tüm bunlar Suriye’deki güç ve saldırılarının yanında daha sönük kalmaktadır. Özellikle el Kaide’ye bağlı radikal tekfiri gruplar Suriye’de çok aktif bir şekilde mücadele etmektedirler.

Ebu Muhammed el Culani liderliğindeki Nusra Cephesi ve Ebu Bekir el Bağdadi liderliğindeki Irak ve Şam İslam Devleti Suriye’deki en radikal tekfiri gruplardır. Suriye atmosferini daha yakından tanımak, İslam dünyasının geleceğini daha iyi anlamak ve aynı zamanda düşmanı doğru ve insaflı bir şekilde tanımak için analiz ve tahliller zaruret arz etmektedir. Özellikle medya yayın organlarındaki keşmekeşler ve yanlı bilgiler bunu gerekli kılmaktadır. Örneğin toplumda (özellikle Şia toplumunda) yaygın olan kanıya göre bütün selefiler tekfirci olarak bilinmekte ve tüm tekfircilerin de vahhabi olduğu algılanmaktadır. Halbuki her selefi tekfirci değildir ve Vahabilik, Selefiliğin yalnızca bir kolunu oluşturmaktadır.

Geçtiğimiz günlerde Arap dünyasında bilinen gazetelerden el Hayat Gazetesinden genç bir araştırmacı gazeteci, bizzat Suriye’ye giderek Şam kırsalında Nusra Cephesi kapmalarında örgüt liderlerinden biriyle yüz yüze görüşerek röportajlar gerçekleştirdi. Ömer Kayid, birkaç gün önce Nusra Cephesi ve Irak ve Şam İslam Devleti adlı örgütler hakkında orada yaşadığı, gördüğü her şeyi detaylı bir şekilde El Hayat gazetesinde yayınladı. ABNA olarak bu röportajın tercümesini siz değerli okuyucularımızla paylaşıyoruz. Böylelikle İslam ve Müslümanlara musallat olan Amerika ve İsrail’e bilerek veya bilmeyerek hizmet ederek İslam’ın çehresinin dünya genelinde karalanmasına neden olan bu örgütü daha yakından tanıyacağız.  

Kendisini düşman olarak gördüğü insanların arasında patlatan kişi o esnada neler düşünmektedir? Gözlerinin önünden son anda geçen o görüntüler nelerdir? Son anda aklından geçirdiği o düşünceler ve o sırada kalbinden geçenler nelerdir?

Sorular çok, ama cevaplar azdır. Öldürülen maktul “ben neden öldürülmeliyim?” diye sormaktadır. Öldüren katil ise “ben paha biçilmez olan canımı ve bedenimin parçalarını hangi amaç uğruna feda etmeliyim?” Diye sormaktadır.

“Bunlar aşırı, radikal… ve teröristlerdir.” Bunlar ellerine siyah bayraklar alarak, sakallarını uzatıp, bıyıklarını kısaltan ve savaş meydanlarında tekbir getirenlerdir.

Bölgemiz tehlikeli bir merhalede bulunmaktadır: intihar saldırıları bölgenin her yerine yayılmış, hercümerç artış kaydetmekte, el Kaide örgütü ise nüfuzunu arttırmaktadır. Bu bir oyundur, ölüm amaca ulaşmak için en kolay yoldur. Bu da her tarafın kendisine uygun gördüğü bir yolla olmaktadır.

Şam kırsalına vardığımda, kendileri ile birlikte hareket ettiğim gruba dedim ki ben gazeteciğim ve Suriyeli muhalifler hakkında haber yapmak istiyorum. İkindi vakti, iki genç beni bir eve götürdüler. O eve girip çıkanlar fazlaydı. Durmadan birileri gelip gidiyordu. Sonradan o odanın operasyon odası olduğunu anladım. Hiç kimse benim orada olduğuma aldırış etmiyordu. Yaklaşık bir buçuk saat kadar orada oturdum. Gür sakallı ve iri yarı birisi savaşçılara farklı farklı emirler veriyordu. Sıra bana gelince hal ve hatırımı sordu. Sonradan her defasında her fırsat bulduğunda yine hal ve hatırımı sordu. Bir şey sormuyordu… sonra o gece kalmam için kararlaştırılan yere gittim.

Sabah saat beşte aynı adam geldi. Benden onu takip etmemi istedi. Yolda ona neden bunca uzun yolları kat edip oraya gittiğimizi sordum. Dedim ki ben gazeteciğim ve amacım buradaki ortam ve atmosferin durumu hakkında kamuoyuna bilgi vermektir.

Çok ihtiyatlı hareket ediyordu. Bana dönerek: gazetecilerin geneli istihbarat örgütleri ile ilişkilidir, senin de onlardan biri olmadığını nasıl ispat edebilirsin? Dedi.

Dedim ki: ya bana güveneceksiniz ya da geldiğimiz yoldan geri gideceğim. Ben ilk defa bu topraklara geliyorum. Ve bu bölgenin coğrafi konumu hakkında hiçbir bilgiye sahip değilim. Ayrıca sizler benim gözlerimi bağlayabilir ve istediğiniz güvenlik önlemlerini alabilirsiniz. Ben sizin askeri sırlarınızı bilmek istemiyorum. Ben sizin düşünce yapınızı ve bu çatışmalara karşı bakış açınızı bilmek istiyorum. Ben neden savaştığınızı ve Suriye’nin geleceği hakkındaki bakış açınızı ve gözlemlerinizi öğrenmek istiyorum.

Ayrıca İslam ilimlerinde öğrenci olduğumu ve İslam konuları hakkında bilgi sahibi olduğumu da hatırlattım. İslam ilimleri hakkında birkaç soru sordu, hepsinin cevabını verdim. Şam’ın kırsal bölgelerinde bulunan bağların arasında bir askeri karargaha vardık. O anda İslamcı tugayların arasında olduğumu anladım, ancak Nusra Cephesinin merkezlerinden birinde olduğum aklımın ucundan bile geçmezdi. Tüm dünyanın vahşilik ve esrarengizliğinden bahsettiği Nusra Cephesi.

Ebu Malik (Beni oraya götüren adam) kendisinin Şam’daki Nusra Cephesinin komutanlarından biri olduğunu itiraf etti. Yakından bu grubu tanıdığımdan heyecanlanmış ve mutlu olmuştum, ancak aynı zamanda korku ve endişe tüm vücudumu kaplamıştı.

Ondan konuşmalarımızı kameraya kaydetmeyi veya resim çekmeyi istedim. Ancak o güvenlik gerekçeleri ile bunu kabul etmedi ve şunları söyledi: Bizler basın yayın organlarında parlamak istemiyoruz.

Dedim ki: sakıncası yoktur. Öyleyse konuşmamıza başlayabiliriz. Nasıl düşündüğünüzü bilmek istiyorum. Çok ciddi ve açık konuşmak istiyorum, ancak bundan önce bana aman vermeniz gerekmektedir. Çünkü ben sizin aranızda savunmasız birisinden başka bir şey değilim!

Ebu Malik gülerek şöyle dedi: Sana aman verdim. Çünkü Müslümanlar kendi aralarında şefkatlidirler. (ama kafire karşı şiddetlidirler)

Dedim ki: Sizinle konuştuğumuz şeyleri bir gün sonra yayınlayacağım.

Dedi ki: bir sakıncası yoktur. Ama emanete riayet edeceğinizi ve sadakatli olacağınızı ümit ediyorum.

Bir hafta boyunca Ebu Malik’le birlikte olduk ve konuştuk. Bir çok yerde konuşmalarımız hassas noktalara yaklaştı ve neredeyse kırmızı çizgiler aşılmak üzereydi.

Aşağıdaki röportaj Ebu Malik ile bir hafta boyunca yaptığım görüşmelerin önemli yerlerinden oluşmaktadır:

Selefi Cihat Düşüncesinin Temelleri ve El Kaide Dünyası

Nasıl bir insan kendisine muhalif olan herkesi “tekfir” edecek birisine dönüşebilir ve daha sonra Allah adını ağzına alarak bir katile dönüşebilir? El Kaide ile diğer İslami akımlar arasındaki en önemli anlaşmazlıklar nelerdir? Acaba el Kaide, tek bir düşünce esasına bağlı bir tek örgüt müdür, yoksa farklı grupları mı vardır? Bu örgüt nasıl olurda boyutlarını idrak edemediği dünya oyunlarının içine girebilir? (Bu sorular benim Ebu Malik’e sorduğum bazı sorulardı)

Ebu Malik şu açıklamalarda bulundu: Selefi Cihat (es Selefiyetul Cihadiye) (tüm silahlı tekfiri grupların düşüncesini oluşturmaktadır) veya El Kaide, Seyyid Kutup ve Ebu’l A’la Mevdudi’nin gündeme getirdiği “Hakimiyet” tefekkürüdür. Müslüman insanın amacı, İslam topraklarını sömürgecilerden arındırmak ve Allah’ın şeraitini icra etmek ve onu yeryüzünde yaymaktır. Allah şöyle buyurmaktadır: “Hüküm yalnızca Allah’a aittir. (En’am suresi, 57 ve Yusuf Suresi 40)” Bu ayet esasına göre İslam yasalarının dışındaki ter türlü yasa ve kanun geçersiz ve batıldır. Ebu Malik’in söylediğine göre Allah dininin yeryüzünde ikamesi için hem cihat ve hem de savaş gerekmektedir. Selefi cihat, bu adla adlandırılmıştır. Çünkü ortamı değiştirmek için cihadı vesile olarak görmektedirler. Dolayısıyla her kim bu düşünceyi kabul ederse bizim din kardeşimiz olur. Ama ikinci rükün ise tevelli ve teberridir. (onları sevenleri sevmek onlara düşman olanlardan uzak durmak) El Kaide, her kim bu düşüncelere boyun eğerse Müslüman kardeşleri olduğuna,  onun sevilmesi ve ona yardım etmek gerektiğine ve her kim bu düşünceyi kabul etmiyorsa kâfir ve mürtet olduğuna ve ondan uzak durmak gerektiğine inanmaktadır. (Kendilerini Allah ve Peygamber yerine koyarak bir insanın kafir ya da Müslüman olduğuna ne kadar da rahat karar verebiliyorlar!! Abna)

Dedim ki: Ebu Malik, kusura bakma, ama sen nasıl oldu da El Kaide dünyasına katıldın?

Dediğine göre bir dostu onu Ürdün’de Ebu Muhammed adlı bir şeyhin yanına birkaç kere götürmüş ve o da o şeyhin sözlerini kabul etmiş. Şeyh ona yeryüzünde bir insanın amacının bu semavi (yani İslam dininin) mesajını yeryüzünde ikame etmek ve Allah’ın dininin yeryüzünde ikamesi için (Müslüman) kardeşlerin ona katılması olduğunu söylemiş.

Ona, ulaşmak için çaba sarf ettiğin amacın nedir? Diye sordum

Ebu Malik şöyle cevap verdi: Amacımız Allah’ın dinini yeryüzünde hakim kılmaktır. Ancak bu amaca ulaşma yolundaki öncelikler her yerde farklıdır. Bazen öncelik sömürgeci güçlerin İslam topraklarından atılmasıdır. Örneğin 80’li yıllarda Afgan ve Arap savaşçılarının Afganistan’daki (Sovyetler Birliği ile) savaşı. Bazen öncelik yabancıların çıkarlarına darbe vurmak olabilir. Örneğin 90’lı yıllarda Yemen’de olduğu gibi, 2000 yılında patlatılan USS gemisi, 2002 yılında Fransızların hedef alınması. Ve ayrıca 1998 yılında Abyan’da (Yemen) İngiliz ve Avustralyalı turistlerin hedef alınmasıdır. Veya öncelik güç kazanmak ve eğitim vermek için bazı bölgelere hakim olmaktır. Taliban ve El Kaide’nin Arap üyeleri için Afganistan’ın durumu buna örnektir.

Herkes Kafir midir?

Ebu Malik’e göre Yahudiler, Hıristiyanlar, Budistler, Solcular, Laikler, Milliyetçiler kafirdir ve bunun konuşulacak bir tarafı da yoktur, ancak İslam Mezhepleri içinde ona göre Şialar ve Dürziler de kafirdir!! Ehli sünnetten ise her kim demokratik faaliyetlerde bulunur ve bu süreç zarfında (örneğin aday olmak veya seçimlerde oy kullanmak) veya yasamada (örneğin parlamentoda) yer alırsa kafirdir ve her kim yasama meclis seçimlerine katılır ve oy kullanırsa kafirdir. Ve her kim oy verenleri kafir bilmezse o da kafirdir. Sözlerine delil olarak ise şu ayeti göstermektedir: “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir. (Maide Suresi, 44. Ayet)”

Dedim ki: Ebu Malik! Bu görüşe göre her kim sizin görüşünüze muhalefet ederse kafir sayılmakta ve bu sözler esasına göre yeryüzünde sizden başka bir tek Müslüman ve mümin yoktur. Halbuki Hz. Resulullah (Salallahu aleyhi ve alihi) buyurdular ki öteki ümmetler Kıyamet günü birbirlerine ‘İslam ümmeti’ ne kadarda sayı olarak çoktur diye söyleneceklerdir.    

Ebu Malik dedi ki: Tüm insanların sahih İslam’a yönelecekleri bir gün gelecektir. O da hilafet yeniden icra olunduğunda olacaktır. (yani o zaman İslam ümmeti sayı olarak çoğalacaktır!)

Bahsimizi tekfir hudutları ve kuralları içinde biraz daha uzattık. Açıkça söylemeliyim ki endişelerim tüm vücudumu kaplamıştı. Sonunda benim de tekfir hükmümü verecek diye korkuyordum. Çünkü sözlerim onun görüşleriyle uyuşmuyordu. İşte burada hatta küfre bile düşsem bana karşı daha toleranslı ve geniş davranması için ondan (yeniden) ahit aldım. Çünkü ben dinimin hakikatlerini öğrenmek isteyen bir öğrenciden başka bir şey değilim.

Ebu Malik gülerek bana şunları söyledi: Gazeteci korkma. Dinimiz insanları Allah’a davet etmektedir. Burada bana Nahl Suresinin 125. Ayetini ((Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.) hatırlatan “güzel öğütle çağır” sözünü söyledi.

Dedim ki: “Güzel öğütle mi çağır?” Öyleyse sosyal paylaşım sitelerinde ve internette paylaşılan iğrenç verici ve şiddet görüntüleri nedir? Baş kesmeler ve öldürdüklerinin kalplerini yemeler ne oluyor?

Dedi ki: Bunlar özel durumlar ve istisna durumunda nadir olaylardır!!! El Kaide’ye bağlı tüm akımlar bunu onaylamamaktadır. Bu konuyu daha sonra daha detaylı olarak sana açıklayacağım!

Dedim ki: Tamam olsun. O zaman daha detaylı konuşuruz, ancak bundan önce tekfir konusunu bitirmemiz lazım. Çünkü bu konu çok önemli ve dikkat isteyen bir konudur. Ve tekfircilerin farklı davranış ve hükümler sergilemeleri bu tekfir konusundan kaynaklanmaktadır…

Röportajın ikinci ve üçüncü bölümü:

Okumamış cahil komutan, insanların başlarının kesilme fetvasını veriyor

IŞİD, Nusra Dışındaki Esad Muhaliflerini Kafir Bilmekte / Müslüman Kardeşler, Şeytan Kardeşlerdir

ABNA24.COM 

Ekler