Ali b. Hasan b. Ali b. Faddal, babasından Ebu’l Hasan Ali b. Musa er-Rıza’nın (aleyhi selâm) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
Allah Azze ve Celle’nin, insanların yazıyla tanışabilmesi için yarattığı ilk şey alfabedir. Eğer birinin başına bir darbe vurulur ve bu darbe neticesinde bazı kelimeleri fasih bir şekilde söyleyemezse bu durumda hüküm şöyle olur: Alfabenin harfleri bir bir o şahsa sunulur ve telâffuz edemediği harf sayısınca ona diyet ödenir. Babam babasından, o da dedesinden Hz. Ali’nin (aleyhi selâm) Elif-bâ harfleri hakkında şöyle buyurduğunu naklediyor: “Elif” Allah’ın nimetleri, “Bâ” Allah’ın sevinci, “Tâ” Âl-i Muhammed’in Kâimi’nin (İmam-ı Zaman) işinin kemale ermesi, “Sâ” iyi işlerinden dolayı müminlerin alacağı sevaptır. “Cim” Allah’ın cemal ve celâli, “Hâ” Allah’ın günahkârlar hakkındaki hilmi, “Hâ” günahkârların Allah katında ad ve sanının batması, “Dal” Allah’ın Rauf ve Rahîmliğini, “Zâ” kıyametteki zelzeleleri, “Sin” ise ilâhî nuru simgeler. “Şin” Allah istediğini istedi ve irade ettiğini de irade etti; Allah istemedikçe siz isteyemezsiniz. “Sâd” insanların sırata sevk edilmesi ve zalimlerin mirsatta (gözetleme yerinde) hapsedilmesi hakkındaki vaadin gerçek olmasıdır. “Dâd” Muhammed ve Âl-i Muhammed’e muhalif olan herkesin dalâlet içinde olduğunu simgeler. “Tâ” müminler için hayırlı ve güzel bir akıbetin olduğunu, “Zâ” da müminlerin Allah’a hüsnü zanları, kâfirlerin ise suizanları olduğunu simgeler. “Ayn” ilmi, “Gayn” ihtiyaçsızlığı, “Fâ” ateş şulelerinden bir şuleyi ve “Gâf” toplanması ve okunması Allah’a ait olan Kur’an-ı Kerim’i simgeler. “Kâf” kifayeti, “Lâm” kâfirlerin Allah Teala’ya nispet verdikleri yalan ve boş sözleri simgeler. “Mim” Allah’tan başka hiç kimsenin malik olmadığı günde Allah’ın maliklik ve padişahlığını simgeler. Allah Teâlâ o gün: “Bugün padişahlık kime aittir. (Mümin, 16)” buyuracak. Daha sonra Allah’ın peygamberi, elçileri ve hüccetleri “Bir ve kahhar olan Allah’a aittir” (Mümin, 16) diyecekler. Daha sonra Allah Teâlâ “Bugün herkes kazandığı ile cezalanacaktır, bugün zulüm yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir” (Mümin, 17) Buyuracaktır. “Nûn” Allah Teâlâ’nın müminlere vereceği bağışı ve kâfirleri duçar edeceği azaptır. “Vav” Allah’a isyan edenin vay haline! “Hâ” Allah’ın emrine uymayanın onun karşısındaki zelillik ve aşağılığıdır. “Lamelif” (Lâ), “lâ ilâhe illallah”ın simgesidir ki, ona İhlâs Kelimesi denilmektedir. Her kul onu ihlâs ile zikrederse cennet ona farz olur. “Yâ” Allah’ın elinin yaratıkları üzerinde açık olduğunu ve onlara rızık verdiğini simgeler. Allah Teâlâ, müşriklerin onu vasfettikleri şeylerden münezzeh ve yücedir.
Daha sonra İmam (aleyhi selâm) buyurdular ki: Allah Tebareke Teâlâ Kur’an’ı bu harflerle (Arap alfabesine göre) nazil etti ve daha sonra şöyle buyurdu: “De ki: “Andolsun, insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler. (İsra, 88)”
***
Ebu Yezid b. Hasan, babasından o da Hüseyin b. Ali’den (aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:
Müminlerin Emiri Ali, Peygamberin yanında olduğu sırada bir Yahudi gelerek: “Elif- ba”nın ne faydası var?” diye bir soru sordu. Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve âlih) Hz. Ali’ye dönerek cevabını ver dedi ve şu sözleri ekledi: “Allah’ım! Onu muvaffak et ve sağlam kıl.” Sonra Ali (aleyhi selâm) şöyle buyurdu: “Allah Azze ve Celle’nin ismi olmayan hiçbir harf yoktur. Sonra şöyle devam etti: “Elif”, Hay ve kayyum olan Allah'tan başka ilâh olmayan Allah’tır. “ba” yaratıkların yokluğundan sonra baki kalmaktır. “ta” kullarının tövbesini kabul eden “tevvab”tır. “sa” sabit varlıktır: “Allah, iman edenleri, dünya hayatında ve ahirette sapasağlam sözle sebat içinde kılar. Zalimleri de şaşırtıp saptırır; Allah dilediğini yapar. (İbrahim, 27)” “cim” (c harfi) sena ve övgüsü yüce, isimleri mukaddestir. “ha” hak, diri ve halimdir. “ğa” kulların yaptıklarından haberdardır. “dal” (de harfi) kıyamet günü mükâfat verendir (deyyandır). “zal” (z harfi) azamet ve ikram sahibi (zul celâli vel ikram). “ra” kullarına şefkatlidir (rauf). “za” ibadet edenlerin ziynet ve süsü. “sin” (s harfi) gören ve işiten (semi ve basir). “şin” (ş harfi) mümin kullarının şükürlerinin karşılığını verendir. “sad” vaat ve tehdidinde sadıktır. “dad” ((ض fayda ve zarar verendir. “ta” temiz ve temizleyendir. “za” zahir ve nişanelerini aşikâr ve zahir edendir. “ayn” (ع) kullarına âlimdir. “ğayn” (غ) yardım dileyen tüm yaratıklarının yardımına koşandır. “fa” (ف)tohum ve çekirdeği yarandır. “kaf” (ق) tüm yaratıklarına kadirdir. “kaf” (ک) O kâfi ve yeterlidir. Hiçbir şey O'nun dengi değildir. O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. “lâm” (ل) kullarına lâtiftir. “mim” (م) mülkün maliki ve sahibidir. “nun” (ن) ilâhî arşın nuruyla göklerin nurudur. “vav” (و) birdir, tektir, sameddir, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. “ha” (ه) yaratıklarının hidayetçisidir. “lâm ve elif” tek ve ortağı olmayan Allah’tan başka ilâh yoktur. “ya” (ی) Allah’ın eli yaratıklarına açıktır.”
Sonra Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve âlih) şöyle buyurdu: “İşte bu Allah Azze ve Celle’nin tüm yaratıklarına kendisi için razı olduğu sözdür.” Bu açıklamalardan sonra soruyu soran Yahudi Müslüman oldu.”
***
Ebu’l Carud Ziyad b. Munzir, Ebu Cafer Muhammed b. Ali el- Bakır’dan (aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:
İsa (aleyhi selâm) dünyaya geldiğinde bir günlükken iki aylık gibi görünüyordu. Yedi aylık olduğunda annesi onun elinden tutarak mektebe götürerek (nübüvvetini ispat etmek için gitmiştir, ders okuyup öğrenmek için değil.) mektebin hocasının karşısında oturttu. Hoca Hz. İsa’ya (aleyhi selâm) “bismillahirrahmanirrahim” söyle, dedi. İsa (aleyhi selâm) “bismillahirrahmanirrahim” dedi. Hoca tekrar “ebced” söyle, dedi. İsa (aleyhi selâm) başını kaldırarak hocaya acaba “ebced”in ne anlama geldiğini biliyor musun? Diye sordu. Hoca (sinirlenerek) kırbacını kaldırıp onu vurmaya kalktı. Hz. İsa (aleyhi selâm) ey üstat! Bana vurma. Ne anlama geldiğini biliyorsan ne güzel, yok eğer bilmiyorsan bana sor sana açıklamasını yapayım. Hoca benim için açıkla dedi. Hz. İsa şöyle buyurdu: “elif” Allah’ın nimetleri, “ba” bahaullah (Allah’ın parlaklığı ve görkemi), “cim” Allah’ın cemalini. “dal” Allah’ın dinini. “huvvez” ‘ha’ cehennem korkusu, ‘vav’ cehennem ehline veyl (yazıklar) olsun. ‘zay’ cehennemin iç geçirip inlemesi. “hutti” istiğfar edenlerin hatalarının silinmesi. “kelemen” Allah’ın kelimeleridir, O’nun kelimelerini (kanunlarını) değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur. “se’fes” yani bir ‘sa’nın (3 kilogram) karşılığı bir ‘sa’ mükâfatın karşılığı mükâfattır. “kareşet” yani Allah onları bir araya getirerek haşretti.”
Üstat Hz. Meryem’e dönerek: “Ey kadın! Çocuğunun elini tut götür, gerçekten o âlimdir ve hiçbir üstada ihtiyacı yoktur.”[1]
***
Esbağ b. Nubate, Müminlerin Emiri Hz. Ali’den (aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:
Osman ibn Affan, Allah Resulünden (sallallahu aleyhi ve âlih) “ebced” harflerinin anlamını sordu. Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve âlih) şöyle buyurdu: “ebced”in açıklamasını öğrenin, hiç şüphesiz onun tamamı olağanüstülüklerle doludur. “Ebced”in açıklamasını bilmeyen âlime yazıklar olsun. Denildi ki ey Allah’ın Resulü! “Ebced”in açıklaması nedir?” Resulullah (sallallahu aleyhi ve âlih) şöyle buyurdu: “elif” Allah’ın nimetleri ve O’nun isimlerinin harflerinden olan bir harftir. “ba” Allah’ın parlaklığı ve görkemi. “cim” Allah’ın cenneti, celâli ve cemalidir. “dal” (d) Allah’ın dini. “Hevviz”in ‘ha’sı haviye (cehennem ateşi) ateşe atılanlara yazıklar olsun. ‘vav’ı ateş ehline yazıklar olsun. ‘zay’ (cehennem) ateşinin bir köşesi, bu köşeden Allah’a sığınırız, yani cehennemin köşeleri. “hutti”nin ‘ha’sı kadir gecesinde istiğfar edenlerin hatalarının dökülmesi ve Cebrail’in melekler eşliğinde güneş doğana kadar inmesidir. ‘ta’ (tuba) ne mutlu onlara, varılacak yerin güzel olanı (onlarındır). Tuba, yani Allah Azze ve Celle’nin diktiği ve ruhundan üflediği bir ağaçtır. Onun dalları cennet duvarlarının arkasında görülür ve meyveleri tatlılık ve güzellikleriyle ağızlarına yakındır. ‘ya’ Allah’ın eli kullarının üzerindedir. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir ve şânı yücedir. “kelemen” ‘kaf’ Allah’ın kelimeleridir, O’nun kelimelerini değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur. O’ndan başka sığınılacak bir sığınak bulunmaz. ‘lam’ cennet ehlinin bir birlerini ziyaret ederek selâm ve tehiyyette bulunmaları ve cehennem ehlinin bir birlerini suçlamaları. ‘mim’ Allah’ın sonu olmayan mülkü, yok olmayan devamlılığıdır. ‘nun’ “Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun. (Kalem, 1)” kalem yani levh-i mahfuzda nurdan bir kalem ve kitabın mukarrebler (Allah’a yakın olanlar) tarafından müşahede etmesidir. Allah şahitlere yeterlidir. “Se’fes” yani bir ‘sa’nın (3 kilogram) karşılığı bir ‘sa’ ve ‘fes’ fesin karşılığıdır, yani mükâfatın karşılığı mükâfattır. Mükâfat verip mükâfata uğramak gibi. Kuşkusuz Allah kullarına zulmetmeyi dilemez. “kareşet” yani Allah onları bir araya getirerek haşretti ve kıyamet gününe kadar onları yaydı. “Aralarında hakkaniyetle hüküm verilir. Onlara asla zulmedilmez. (Zümer, 69)”
ABNA.İR
[1] — Hadiste Hz. İsa’nın (aleyhi selâm) ders için mektebe götürülmesi peygamberlerin şanından uzaktır. Dolayısıyla ders almak için değil, nübüvvetini ispat etmek için gittiği tahmin edilmektedir.