Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Öyle ki artık medya devleri haber alanında at koşturamaz oldu. Bugün artık dünyada en ufak gelişme bile hızla tüm dünyada duyuluyor ve medyanın dünyanın adeta küçük bir köye dönüştürdüğü gözleniyor, öyle ki bu küçük köyde artık hiçe kimsenin en ufak hareketi başkalarının gözünden kaçmıyor.
UNESCO bildirgesine göre ise gazeteciler halka sundukları haberlerin doğru, muteber ve kesin olması için çaba harcamaları ve elde ettikleri haberlerin doğrulundan emin olmaları ve bunun için gerekli araştırmaları yapmaları gerekiyor. Gazeteciler hiç bir gerçeği kasıtlı olarak tahrif etmemesi gerektiği gibi hiç bir gerçeği de halktan saklamaması gerekiyor.
Ancak buna karşın dünyanın tekelci ve dev medya organları haberlerin yayınında sürekli bu haberleri istedikleri biçimde düzenliyor ve en şık paketlerde dünya kamuoyuna sunuyor ve muhataplarını kendi politikaları doğrultusunda yönlendirmeye çalışıyor. Tekelci Batı medyasının bu tutumunun en somut örneği, bu kurumların başta Arap ülkelerinde yaşanan halk ayaklanmaları olmak üzere bölge ülkelerindeki gelişmeleri, Suriye'de silahlı tekfirci teröristlerin kanlı eylem ve cinayetlerini, siyonist rejim İsrail'in Filistin milleti, Hizbullah hareketi ve direnişe yönelik cinayetlerini yansıtırken sergiledikleri tutumdur.
Batılı tekelci medya organları yöneticileri Batı'nın güdümünde hareket eden ülkelerin haberlerini bağlı bulundukları batılı devletlerin çıkarlarına uygun bir şekilde servis ediyor, fakat Batı'nın sultacılığına boyun eğmeyen İran gibi bağımsız devletlerin gelişmelerini başka türlü aktarıyor. Bu karmaşık dünyada ve medya devlerinin arasında son yıllarda direniş medyası göz kamaştıran boyutlarda gelişti ve Batı medyasının yarattığı doğru haber boşluğunu yoğun çabaları ile doldurmaya çalıştı. Ancak ne var ki direniş medyası tarafsız ve bağımsız ve gerçekçi haber anlayışı yüzünden sürekli Batı'nın ve bölgedeki işbirlikçi rejimlerinin hedefi haline geldi.
Bu durumun en somut örnekleri ise El Alem, El Menar, Press TV gibi bağımsız medya organlarının muhabirlerine yönelik saldırılar ve diğer medya organlarının bu saldırılara karşı sessizliğidir. Gazetecilerin ve muhabirlerin en tehlikeli faaliyet alanlarından biri, savaş ve çatışma alanları ve buralardan haber vermeleridir. Gazeteciler genellikle kimliklerini gösterecek özel kıyafetlerle bu tür alanlarda faaliyet yürütür, öyle ki hemen başkalarından ayırt edilebilir ve bu yüzden genellikle kasıtlı olarak hedef alınır. Şimdiye kadar bir çok gazeteci dünyanın dört bir yanında çeşitli gelişmelerle ilgili haber hazırlayarak kamuoyuna sunarken hayatını kaybetti. Bu olaylar genellikle dünya kamuoyu ve uluslararası camianın sert tepkileri ve kınamaları ile karşılaşıyor. Ancak direniş medyasına bağlı gazetecilerin ve muhabirlerin katledilmesi nedense uluslararası kurumların ve bilgi ve ifade özgürlüğü iddiasında bulunan ülkelerin manadar sessizliği ile karşılaşıyor.
Batı'nın bu bağlamda çifte standart tutumunun son örneği geçenlerde El Menar haber ekibinin uğradığı saldırıda yaşandı. Söz konusu saldırıda haber ekibinde yer alan bir gazeteci ve iki kişi daha silahlı teröristlerin hedefi oldu ve hayatını kaybetti. Bu olayın ardından El Menar kanalı, silahlı teröristlerin, haber ekibinde yer alan kişilerin gazeteci olduklarını açıkça ortaya koyan işaretleri taşıdıkları halde ekibi taşıyan aracın üzerine ateş açtığını açıkladı. El Menar, silahlı teröristlerin Kalamun kırsalında haber ekibine ateş açtığını kaydetti. Buna karşın bazı haber kanalları, üç üyesi hayatını kaybettiği El Minar haber ekibi üzerine ateş açma olayında, söz konusu haber ekibi doğrudan hedef alınmadığını, saldırının kasıtlı olmadığını ileri sürdü.
El Minar haber kanalı diğer bağımsız medya ve direniş medya organları gibi, Suriye'de askeri çatışmaların başlaması ve Suriye yönetimine karşı askeri ve medya savaşının tırmanmasının ardından arenaya girdi ve bu savaşın gerçeklerini ifşa etmeye ve Batı medyasının tek yanlı haberleri kamuoyunu saptırması ile mücadele etmeye başladı. Bölgede direniş medyasına bağlı gazeteciler ve haber ekiplerine saldırılar sürekli siyonist rejim tarafından ve özellikle Lübnan'da 33 günlük ve Gazze şeridinde 22 günlük savaşlarda bölgesel ve küresel hamilerinin kim oldukları açıkça ortada olduğu silahlı terör örgütlerince düzenleniyor.
Korsan İsrail ve Batı bu örgütlere her türlü medya, lojiktik, askeri ve mali destek salıyor ve bu yüzden bu tür insanlık dışı davranışları ve saldırıları kınamak yerine memnuniyetle beraber olan suskunluğu tercih ediyor. Batı'nın bu tür saldırılara karşı çifte standart tutumu, BM 2012 yılında gazetecilere yönelik saldırıların artmasından sonra dünya genelinde çok sayıda gazetecinin ölümü ile sonuçlanan saldırıları kınayarak bir günü uluslararası gazetecilere destek günü ilan ettiği halde devam ediyor. 2012 yılında dünya genelinde bir yılda en yüksek rakam olan 89 gazeteci görevini yaparken öldürülmesinin ardından, BM genel kurulu insan hakları komitesi aynı yılda oybirliği ile Fransa radyosunun muhabirleri Mali'de öldürüldüğü gün olan her yılın 2 Kasım gününü gazetecilere destek ve gazetecilere yönelik cinayetlere son verme günü ilan etti. Gerçi dünyada bir günü gazetecileri desteklemek ve korumak için gazeteciler günü ilan etmek güzel bir harekettir. Ancak bu karar bile dünya genelinde gazetecilere yönelik ayrımcılığı önlemeye ve onlara gerçek manada destek verilmesine yetmedi. Nitekim bugün dünya kamuoyu her gün gazetecilere yönelik saldırılara ve daha da kötüsü Batı'nın ve uluslararası kurum ve kuruluşların bağımsız medya organlarına bağlı gazetecilerin öldürülmelerine karşı manidar sessizliğine şahit olmayı sürdürüyor.
irib