Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Hz.Hüseyin, ismini tarihe ''kanlı'' harflerle yazdırmış bir şehit, zamanın firavununa karşı izzetle direnen bir komutan, verdiği devrim mücadelesiyle, insanlık için bir öğretmendi. Hak-batıl savaşında ayrı bir yeri olan Hz. Hüseyin, o uyuşmuş topluma rağmen o toplumun içinden filizlenmiştir. En büyük cihadın, ''Zalim idareciye karşı hakkı söylemek'' olduğunu, içinde yaşadığı toplum çok iyi biliyordu. Ama onun farkı, bilmekle amel etmek arasındaki ince çizgide saklıydı. O, kıyamıyla bilmekle amel etmek arasındaki farkı gözler önüne sermiş, bu uğurda kanının son damlasına kadar savaşmış ve zalime boyun eğmemiştir. O toplumun caymışlığı, çökmüşlüğü, karamsarlığı onu hiç etkilememiş, kufe halkının ihaneti onu davasından caydırmamış, sırtını sadece Allaha yaslamıştır. Nicelik hevesine kapılmamıştır. Buradan anlıyoruz ki, şahsiyetini ve kişiliğini dedesi Hz. Muhammed (s.a.a) ve babası Hz. Ali’den (a.s) alan bu yiğit adam batıla secde etmeyecek ve yine babasının, ''Haksızlığın önünde eğilmeyiniz; çünkü hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz.'' sözü gereğince zalim sultana karşı hakkı haykırmaktan geri durmayacaktır. Dedesi ve babasından aldığı ahlakı, onu diğer insanlardan farklı kılmış ve kıyamıyla, kendinden sonra gelen tüm insanlığa örnek olmuştur. O, arkasındaki bir avuç insanla hac ibadetini yarıda bırakmış ve izzetin kendisini çağırdığı yöne doğru giderken, geride kalanlar ise zilleti izzete tercih edenler olmuştur. Onlar az bir menfaat karşılığında zilleti seçtiler. Kendilerini zulme mahkûm ettiler. Onursuzca bir ''su''yu, onurlu bir ''kan'’a tercih ettiler. O su ki; Hz. Hüseyin’i çölde de yalnız başına bıraktı.
Ve büyük bir ordu! İçlerinde sahabe de var, çocukları da var, Alim de var, Fakih de var. İçlerinde namaz kılmaktan alınları aşınmış âbidler var! Ancak içlerinde izzet yok! Yönlerinde istikamet yok! Kerbela'ya gelene kadar hiçbiri kaybedeceklerini bilmiyordu. Şehid'e karşı büyük bir mağlubiyetle evlerine döneceklerini bilmiyorlardı. Yine bilmiyorlardı az bir menfaate karşı neyi kazandıklarını. Bilmiyordu Ömer b. Sa'd, Hz. Hüseyin'in başına karşılık neyi kazanacağını. O ki; İslam için Allah yolunda ilk kan akıtmış olan Sa'd b. Ebi Vakkas'ın oğludur. Şimdi kendisi, zalim Yezit'in otoritesini korumak ve sağlamlaştırmak için, cennet gençlerinin efendisi ve peygamberin güzide torununun başını vahşice kesmekten hayâ etmeyecekti. Buradan çıkaracağımız öyle dersler var ki. İnsanın ahlaki bakımdan çöküşünü hazırlayan birçok etken var. ''Zülüm bizdense ben bizden değilim'' diyen birçok gayri müslim varken, var olan zulümle zulümlenen, yani zulme ortak olan Müslümanların olması gerçekten acı verici bir durum. İşte Ömer b. Sa'd, Allahın hükmüyle hükümlenen bir babanın, zalimin zulmüyle zulümlenen bir evladıdır. Ve Kerbela'da ordusuyla birlikte, hiçbir düşmandan almadığı darbeyi, Hz. Hüseyin ve arkasındaki bir avuç insandan aldı.
Ve Hz.Hüseyin, zalime karşı kıyamın sembolü. ''Kalk ve Uyar'' diyen Rabbin, emre amade bir kulu. ''Sizin dininiz size'' diyen bir peygamberin torunu. ''Haksızlığın karşısında asla eğilmem'' diyen bir babanın oğlu. İşte bu yüzden tarih onu bambaşka bir şahsiyet ilan ediyor. O zillete karşı İzzeti tercih etmiştir. O zalime karşı mazlumun yanında olmuştur. Ve bir öğretmen olarak, bizlere aşkın ve şahitliğin dersini vermiştir. Ceddinin ve atasının ahlakını üzerinde öyle bir toplamıştır ki, dönemin firavun'una dönemin Musa'sı gibi karşı koymuştur. Hz. Peygamber'in örnekliğini en güzel şekilde bize göstermiştir. Bizim onu sevmemiz peygamber torunu olması ya da Ali'nin oğlu olmasından kaynaklanmıyor. Bizim onu sevmemiz devrimci ruhundan ve dik duruşundan kaynaklanıyor. Ali Şeriati'nin dediği gibi,''Onun ordusu ve gücü yoktu; ancak o güzel ölmenin sanatını iyi biliyordu.'' Yine Ali Şeriati'nin sözüyle, O ''Siyah ölüme karşı kırmızı ölümü tercih etmişti.' O, hayat felsefesini iyi belirledi. Dönemin onca onursuz insanına rağmen, onurluca yaşadığı hayattan şehadet mertebesine ulaşarak ebediyyete göç etti. Belki onun başını kılıç kesti ama, kılıç onun fikirlerine işlemedi, bundan aciz kaldı. Ona salat ve selam olsun.
Bu Ümmet Allah'ın kitabı ile Ehl-i Beyti ayırmakla en büyük günahı işledi. Ve Allah'ın kitabı mızrakların ucunda mazlum kaldı, Evlad-ı Resul'de Kerbela'da mazlum kaldı.
Çağımızın Hüseyinleri nerede?
Bizler bugün Hüseyni ne kadar tanıyoruz? Onun davasını anlayabiliyor muyuz? Verdiği onur mücadelesini idrak edebiliyor muyuz? Onun davası bizim davamız mı? Ya da bizim davamız ne? Kendimize bu soruları sormamız gerekiyor bir Müslüman olarak. Zihnimizi meşgul eden onlarca putları yıkıp, ne için var olduğumuzu yeniden sorgulamamız gerekiyor. Çünkü Hüseyin sadece Müslüman ve insan olmanın gereğini yaptı. O bize büyük bir emanet bıraktı. Bize, zulme karşı dik duruşu öğretti. Zor olan izzetin, zillete nasıl tercih edileceğini gösterdi. Ancak bizler onun emanetine itaat etmiyoruz. Biz onu seviyoruz. Yani sadece seviyoruz! Kuru kuruya bir sevgiden ibaret… Her yıl onu anıyoruz, ancak anlamaya çalışmıyoruz. Onun susuzluğundan bahsediyoruz, ama susuzluğumuzdan bahsetmiyoruz. Keşke onu sadece anmakla yetinmeseydik. Keşke onu anlamaya çalışsaydık biraz. Bir nebze olsun idrak edebilseydik davasını. O bugün aramızda yok. Onun başı bedeninden ayrı olduğu gibi, fikirleri de bizlerden ayrı ve uzak. Başının sorumlusu yezit ve ordusuydu, fakat fikirlerinin katili, biz ve topyekun bir İslam ümmeti! Şunu belirtmekte fayda var ki, zalim Yezit aslında kimsenin namazına, orucuna, haccına karışmıyordu. Kimsenin ibadetlerini engellemiyordu. Çünkü kimsenin ibadeti Yezit'in ve sisteminin çıkarlarına engel olmuyordu. Yani kimse, namazımızı rahatça kılıyoruz, haccımızı esenlikle yapıyoruz diye islam'ı yaşadığımızı sanmasın. Günümüzde de ne kadar yezit zihniyetlilerin bulunduğuna dikkat ettiniz mi? Hüseyin'in savaşı, Namaz ve Hacc için değildi. Onun mücadelesi izzet içindi. O zulmün gölgesinde namaz kılmaktansa onurlu bir ölümü tercih etti. Zaten Kerbela'ya giderken haccını rahatlıkla, hiçbir baskı altında kalmadan yapan o kuru kalabalığın arasından, haccını yarıda bırakıp gitmişti. O Mina'da sembolik şeytanı taşlamaya gitmedi. O, ümmetin şeytanını taşlamak için Kerbela'ya gitti. Sonunda kan olduğunu bile bile. Unutmayın! kimse Yezitçe yaşayıp da Hüseyince bir akibet beklemesin!
Onun davası ne güzel bir davadır. Onun savaşı ne güzel bir savaştır. Bizim davamızda onun davası olsun. Bizim hayatımızda onun hayatı. Vesselam
Rabbim, bizleri onun davasını anlamayı ve yaşamayı bir borç bilen kullarından eylesin...
Oğuzhan Koyuncu