19 Aralık 2014 - 16:26
Saraylar İtibar mı getirir, Helakete mi götürür?

Nice memleketler vardı ki, zulüm yaparlarken biz onları yok ettik. Artık damları çökmüş, duvarları üzerine yıkılmıştır. (Geride) Nice terkedilmiş kuyularla bomboş kalmış yüksek saraylar (bırakılmıştır.) Hac Suresi /45

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Allah’ın adıyla

Son günlerde memleketimizin gündemini işgal eden konulardan biri de AK SARAY konusu olmuştur. Bu sarayın inşasına karşı olanlar var. Bunu memleketin güç ve itibarının sembolü ve büyük devlet olmanın göstergesi sayanlar var. Sayın başbakanın konuyla ilgili olarak gerçekten şaşırtıcı bir kaç beyanını dinledim. İslami bir söylem ile iktidara gelen ve zaferini orta doğudaki bazı ülkeler ve akımların da zaferi olarak gösteren bir başbakanın sarayı güç, onur ve iftihar vesilesi bilmesi inkisarı hayale muciptir.

İnsanlık tarihine baktığımızda aşağı yukarı bir istisna hariç saraylar hep zulüm, israf ve fesadı sembolize etmiştir. Saray Ehl-i ise Mele’ veya Mutrefin yani ( şımarık zenginler veya kralların etrafında çömelenen illeri gelen eşraf) olarak tavsif edilmiştir. Bu her iki taifeden de Kur’an olumsuz söz etmekte ve memleketlerin helaketine ve fesadına ortam hazırlayan önemli amiller olarak nitelemektedir. İsra Suresinin 16. ayeti kerimesinde beyan edildiği üzere. “ Biz bir beldeyi yok etmek istediğimizde, oranın müreffeh zenginlerine emrederiz, orada günah işler (azgınlık ve taşkınlık yapar) böylece azap vaadi onlara hak olur ve biz orayı darmadağın ederiz.”

Şımarık zenginler ile ilgili Yüce Allah’ın beynı budur. Gelelim saraylara saraylar ile ilgili Kur’anda direkt olarak iki ayeti kerime mevcut bulunmaktadır dolaylı olarak ta Fecr suresinde Ad, Semud ve Firavun kavimlerinden ve onların emsalsız görkemli bağ, bahçeleri, salatanatı, sağlam yapıları ve bu saltanatın beraberinde getirdiği isyan, tuğyan ve helaketten behsetmektedir. Saraylarla ilgili her iki ayette de menfi bir tablo çizilmektedir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

Nice memleketler vardı ki, zulüm yaparlarken biz onları yok ettik. Artık damları çökmüş, duvarları üzerine yıkılmıştır. (Geride) Nice terkedilmiş kuyularla bomboş kalmış yüksek saraylar (bırakılmıştır.) Hac Suresi / 45

– O, saray gibi kıvılcımlar atar. Mürselat Suresi / 32

Saraylar zulümü, israfı, adaletsizliği, cinayetleri, din istismarını ve bin bir çeşit entrikaları çağrıştırmaktadır. Saray alimi veya mollası kavramı bizim kendi dini kültürümüzde en kötü anlam yükü olan bir kavramdır. Kur’an ayetlerinden, mesellerden ve Resullullah’ın hadislerinden ilham alınarak bu kavram üretilmiştir. Çünkü Kur’an dinini az paraya satan alimlerden bahseder. Alıcı kimdir saray erbabı. Bunun için dinimiz en büyük tahribatı saray erbabından, sarayda çömelenenlerden ve saray hocalarından almıştır. İslam aleminde ve tarihinde de yapılan bir çok zulüm ve katliamın ve bu cümleden kırkını idrak ettiğimiz İmam Huseyin ve yaranlarının Yezid tarafından vahşice şehid edilmelerinin fetvasına da saray hocaları imza atmışlardır veya seyirci kalmışlardır. Bu günde saray hocalarının zalimlere ve barbarlara nasıl ve ne şekilde hizmet ettikleri herkesce malum. Bunun için kendilerine hiç bir itibar bırakmadılar. İzzeti Allah ve Resulullahta aramak lazım saray ve saray erbabında değil.

Buna binaen Şairin dediği gibi

Saray ve saray ehl-i bu ise

bizarım hem bu saraydan hem de o saraydan

Sarayla ilgili birinci ayeti kerimede, Sarayda oturanların zulüm ve haksızlığı memleketlerin harabına ve insanların helaketine gerekçe gösterilmiştir. İkinci ayeti keriemedeki tablo daha ilginç. Cehennem ateşinin kıvılcımları saraylara benzetilmiştir. Yani haksız yere ve zulümle inşa edilen saraylar aynı form ve şekilde cehennem de azab kıvılcımlar olarak sahiplerinin kartşısına çıkacaktır. Saraylardaki dolap, entrikalar ve oyunlar hakkında tüm ülkelerde bir çok kitap yazılmıştır. Elif Nacinin 1963 te yayınlanan Topkapı sarayı cinayetleri adlı kitabı okuyun. İran şahı Muhammed Rıza Pehlevinin ikinci eşi Sureyya İsfendyari de hatıratında, bu saraylarda ve tahtı tavuslarda hiç kimsenin mutluluk ve saadeti yakalamadığın söylüyor.

İslam tarihine bir göz attığımızda saraya doğru kayma ve akraba kayırmanın başladığı dönemden itibaren İslam’dan yavaş yavaş uzaklaşma ve camide şekillenen hilafetten uzaklaşıp sarayda temsil bulan saltanata doğru trendin ivme kazandığını görüyoruz. Üçüncü Halifenin en fazla eleştirildiği hususlardan biri de kendisine Medine’de taştan ev, o günün şartlarında Mini saray yaptırıp özel otlaklar ve imkanlar oluşturması ve kendi kabilesinden olanları hükümetin önemli makamlarına ve mevkilerine yerleştirmiş olmasıdır. Onun hükümetinde ne Bedir, ne Uhud ve ne de Hendek kahramanlarından ve arslanlarından kimse yer almıyor. Saray beraberinde başka saplantıları da getirir. Hepsini anlatmaya bir makale yetmez

İspanyada Müslümanlar ilim irfan, adalet ve hoşgörü alanında önemli adımlar atarlarken, tüm avrupayı derinden etkileyen bir medeniyete imza attılar. Ama saray kültürü ve safahatı hakim olunca, her şeyi kaybettiler. Sarayları da başkalarına miras kaldı. İspanyanın son emirlerinden Abdullah bin Sağirin anasının, kendisin ağlarken söylediği söz çok ilginç ve anlam yüklü. Oğlum dürüst bir Müslüman gibi merdane hareket etseydin bu gün burada kadınlar gibi ağlamayacaktın. El Hamra sarayının şatafatı insanı kadın gibi ağlatır.

Başbakan Osmanlının gelen nesillere Dolmabahçe ve Topkapı gibi sarayları geride bıraktığını söylüyor. Ne pahasına? Bir imparatorluğun çöküşü ve birçok İslam beldesinin Avrupai güçlere ganimet olması pahasına. Sayın Cumhurbaşkanı da gerçekten neye binaen anlayamadım, bu sarayları Osmanlının ve memleketin iftiharı olarak niteliyor. Osmanlının son dönem Padişahları saraylara ve saray saltanatına harcadıkları parayı ilim ve tekniğe harcamış olsaydılar, yenilik yapsaydılar, siyasi ve hukuki ıslahatlarda bulunsaydılar herhalde bu imparatorluk çökmez ve hasta adam halini almazdı. Onların çocukları da Londra ve Pariste mülteci konumuna düşmezlerdi. Bunların kalan bakiyesinden çoğu artık Türkçeyi konuşamaz halde. Bu da sarayın kazanımı.

Dolmabahçe sarayının süslemelerine altı bin kilo altın kullanılmış ve yapımında ise beş milyon altın akçe harcanmıştır. Yemen halkı açlık ile karşı karşıya iken ve bir parça ekmek için evladını satarken Osmanlı Sultanı Abdulmecid Yemendeki baharat haracını altına çevirip sarayının süslemesine kullanıyordu. Durum böyle iken Yemenli niye bizi arkadan vurdu deniliyor. O açlık ve sefalet içinde can çekişiyor sen ise Hilafeti İslamiye adına ondan haraç alıp saray süslemesinde kullanıyorsun. Din, adalet ve insaf bunun neresinde. Sarayın olduğu yerde kümes te olur gece kondu da. Yüksek dağın olduğu yerde çukur da olur.

Eğer saray iftihar, güç ve itibar vesilesi olsaydı. Bu gün Arap Şeyhliklerinin dünyanın en muteber devletleri olmaları gerekiyordu. Eğer iş sarayla bitiyorsa en fazla saray ve şatafat onlarda vardır. Günümüzde bir memlekete itibar kazandıran hususlar herkesçe malum gayrı safi milli hasılatı, ilmi ve teknik ilerlemesi, teknolojik brandaları, hukukun üstünlüğü, bireysel ve toplumsal özgürlüklere saygı halkın hükümete katılımı, adalet mekanizmasının pürüzsüz ve tarafsız işlemesi, insan onuru ve haklarına saygı hatta spor alanındaki başarıları ve askeri gücüdür.

Bir memleketin sevk ve idaresi için tabiki bir takım bine ve yapılar lazım. Ama Aksaray gibi değil. Eğer başka iktidarlar böyle bir saray yaptırmış olsaydılar, gitgide dünyevileşen muhafazakar İslamcılarımız mangalda kül bırakmayacaklardı. Devranı zaman hep muradına göre dönmez öyle davran ki aksine döndüğü zaman da söyleyecek sözün olsun. Bizim maksadımız ıslahtır tahrip değil.

Süleyman ve Süleyman’ın mülkü hakkında Mevlana’dan bir şiirle noktalayacağım. Çünkü bazıları Süleyman’ın mülkünü kendileri için bir delil olarak kullanabilirler. Ama bu beyan buna fırsat vermez.

Bu dünya zindan ve bizlerde tutsaklar

Zindanı del ve kendini kurtar

Dünya nedir Allahtan gafil olmak

Yoksa kumaş, gümüş eş ve çocuk değil

Din için eğer mala sahiplenirsen

Peygamber bu malı şöyle nitelemiştir.

Salih insanın elinde hayırlı mal.

Su geminin içinde geminin helakına sebeptir

Su gemenin altında ise gemiye yastıktır.

O mal ve mülk sahibi Süleyman

Mal ve mülk tutkusunu kalbinden söküp attı

Ve kendisini bir miskinden başka bir kimse olarak görmedi.

Mal ve mülk ayaklar altına alınırsa izzet ve onuru berabewrinde getirir. Kalpte yer alırsa helaket ve felakete yol açar. Sevgili Peygamberimizin Elfaqru Fakhri ( fakirlik iftiharımdır) hadisini de bu perspektivden anlamaya çalışmak lazım. Mal ve mülke sahiplenmek ve onu daha yüksek hedefler, erdemler ve faziletler için kullanmak çok güzeldir. Salih insanın elindeki salih mal en hayırlı maldır ifadesi bu şşekilde uygulamada tahakkuk etmiş olur. Yukarılardakiler saraylarla övündüklerinde sırasıyla diğer insanlar da yatıyla, villasıyla, sitesiyle ve kıyafetiyle övünmeye başlar. Ashabı Suffe ideali yerini ashabı site gerçeğine terk eder.

Burhaneddin Dağ

Ekler