15 Nisan 2015 - 07:10
Kurtuluşa Erecek Fırka Kim? (Fırka-i Naciye)

Her mezhep mensubu, her bir zihniyet mensubu, bir ihtimal HAK olabilecek mezheplerini savunmak yerine, içinde kesin olarak hakkı barındıran ümmeti savunmalıdırlar! Bir mezhep ya da güruhu savunmak ve o güruhu yaşatmak için ölüp öldüren bir insan, aslında 73/1 ihtimalle (çok küçük bir ihtimalle) hak olabilecek bir mezhep ve zihniyet için can alıyor ve kan akıtıyor! O savaşan insanın şuursuzluğundan dolayı belki de hak olanla savaşıyordur ama haberi yoktur! O şahıs aslında; kendi mezhebi kadar hak olma ihtimali olan başka bir mezheple savaşıyordur! Fakat bunun farkında değildir!

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Her mezhep mensubu, her bir zihniyet mensubu, bir ihtimal HAK olabilecek mezheplerini savunmak yerine, içinde kesin olarak hakkı barındıran ümmeti savunmalıdırlar! Bir mezhep ya da güruhu savunmak ve o güruhu yaşatmak için ölüp öldüren bir insan, aslında 73/1 ihtimalle (çok küçük bir ihtimalle) hak olabilecek bir mezhep ve zihniyet için can alıyor ve kan akıtıyor! O savaşan insanın şuursuzluğundan dolayı belki de hak olanla savaşıyordur ama haberi yoktur!  O şahıs aslında; kendi mezhebi kadar hak olma ihtimali olan başka bir mezheple savaşıyordur! Fakat bunun farkında değildir!

Asırlardır Müslüman alimler arasında dillendirilen 73 fırka meselesi günümüze dek ne sonuçlandırılmış ne de kıyamete dek sonuçlandırılacağa benziyor ! Çünkü bu hadis fıkha dayalı bir hüküm olsaydı belki de diğer hükümlerden bir çoğu gibi ya rafa kaldırılmış olacaktı ya da kim bilir çok az sayıda müşterisi  bulunacaktı ve hatta belki de unutulup gidecekti!.

Fakat duygu ve egolara hitap ettiği için her kes ve her kesim tarafından dört elle sahiplenilmiş ve yine her kesim kendince kendine ondan bir pay elde etme peşine düşmüştür. Çünkü burada  kolaydan ve gruh şeklinde hak olma ve cennet kazanma söz konusudur! Yani herhangi bir kesim şayet haktan herhangi bir işaret ile kendisini bu gruhun (fırka-i naciye’nin) içerisine dahil edebilirse, çok zahmetsiz ve kolaydan hem cenneti( ! ) elde edecek hem de muhaliflerine karşı mağrur bir dünya hayatı sürdürecektir! Bunun için olsa gerek “ kolaycı Müslüman!” ne yapıp edip bu zümrenin kendisi olduğu savını,  ölümüne ! savunma gayreti göstermiştir!

   Diğer tüm konularda olduğu gibi bu konuya da mezhep, meşrep ve taassup penceresinden yaklaşmak, işe çözümsüzlükten başka bir şey kazandırmaz. Kanaatimce tüm İslami meselelerle birlikte bu meselede de  sonucu elde etmenin tek yolu, konuya vahdet perspektifinden bakıp, tüm Müslümanları içerisine alacak bir yaklaşımla izah etmektir.

Diğer bir ifadeyle ; şayet İslami konulara kör mezhep taassubuyla değil de kuşatıcı İslam bakışıyla bakmayı becerebilir isek, rahmet dini İslam’dan, önce biz Müslümanlar , sonra da diğerleri yararlanma yolunu bulacaktır. Aksi taktirde,  bu yüce İslam dinine bir zarar veremeyiz amma, kendimizle birlikte, bu dine bize bakarak girmek isteyen gayri Müslimlere de yazık etmiş oluruz .

 Hadis şöyledir :

Yahudiler yetmiş bir fırkaya ayrıldılar. Hıristiyanlar yetmiş iki fırkaya ayrıldılar. Ümmetim ise yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır, biri dışında diğerleri cehenneme gidecektir. Nitekim Musa ve İsa’nın ümmetinden de yalnızca bir fırka necat bulmuştu”.

   Şayet hadis sahihdirse (!) Resulullah (s)’ ın buyurduğuna göre İslam ümmeti 73 güruha bölünecek ve bu güruhtan yalnızca biri kurtuluşa erecektir. Bu da bize gösteriyor ki, 73’ün 72’si ( yani büyük çoğunluğu) helak olacak fakat 73 gruptan yalnızca biri kurtuluşa erecektir!

  Tabi ki her din ve mezhep mensupları kendilerini hak biliyor, kendi dışındakileri de batıl zannediyorlar. Bu nedenle her kendini ve grubunu hak zanneden, diğer grupları batıl bildiği için onu yok etmeye çalışıyor. Batıl olan da kendisini hak bildiği için kendisi dışındakilerin yok olmasını istiyor ve bunun için çalışıyor. Oysaki bu yöntem bütünüyle hata ve yanlıştır. Gerçek; mutlak hakkı tayin etmek için “hakkın ölçüsü, terazisi olmak” gerekir. Olamayacağımıza göre bize düşen; “biz hakkız” demek yerine,” Bize göre hak budur” demektir! Yani mutlak hakkı biz tayin edemeyiz, bizim mezhebimiz, zihniyetimiz kesin haktır diyemeyiz.

   Bundan şu sonucu çıkarabiliriz; Resulullah’ın (s) ifadesiyle hak 73 grup içerisinde sadece 1 gruba tekabül etmektedir. Yani her bir grubun hak olma ihtimali 73/72 iken, hak olma ihtimalimiz 73’de 1’ dir. Bundan dolayı Müslüman fırkalar artık kendilerini “hakkın ölçüsü” olarak görmeyi terk etmeliler! Mezhebi taassupları bir kenara itip, hakkın mutaassıbı olmalılar. Allah’ın vaat ettiği “hakk”ın (!) hakim olacağı gün gelene kadar hakkın içinde bulunduğu grubu, güruhu(yani ümmeti) korumalılar! Açıkçası bu ümmetin asıl savunmaları gereken şey, mutlak hakkı içinde barındıran şey olmalıdır ve o da ümmetin toplamıdır !

   Ümmetin şunu çok iyi bilmesi gerekir ki, hepimiz aynı geminin yolcularıyız ve bu yolcudan (hadis sahih ise)  çok azı (73/1’ i) haktır! Eğer bu yolculardan biri, bugün Müslümanların yaptığı gibi, batıl bildiği, düşman gördüğü bir yolcunun oturağının altını delerse, bu sadece altı delinen yolcuyu batırmaz, bütün gemiyi batırır! Tabi ki gemiyle birlikte “ HAK” ta batar. Oysa ki, “HAK” olan İslam’a hürmeti olan hiçbir Müslüman böyle bir işe girişmez! “HAKK” a bir zarar gelmesin diye Allah’ın vaat ettiği, “hakkı batıldan iyice ayıracağı gün”e kadar sabreder. Bu nedenle hakkı içinde barındıran bu ümmet, eğer hakka hürmeti varsa ve hakkın yaşamasını istiyorsa vahdet kurmalı ve birbirinin altını delmeye çalışmamalı !

   İşte sözün özü budur. Her mezhep mensubu, her bir zihniyet mensubu, bir ihtimal HAK olabilecek mezheplerini savunmak yerine, içinde kesin olarak hakkı barındıran ümmeti savunmalıdırlar! Bir mezhep ya da güruhu savunmak ve o güruhu yaşatmak için ölüp öldüren bir insan, aslında 73/1 ihtimalle (çok küçük bir ihtimalle) hak olabilecek bir mezhep ve zihniyet için can alıyor ve kan akıtıyor! O savaşan insanın şuursuzluğundan dolayı belki de hak olanla savaşıyordur ama haberi yoktur!  O şahıs aslında; kendi mezhebi kadar hak olma ihtimali olan başka bir mezheple savaşıyordur! Fakat bunun farkında değildir!

   Diğer yandan; bir de mezhep için değil “ümmet için” savaşmak vardır! Yani hakkı içinde (bir ihtimal değil) mutlak anlamda barındıran bir ümmet için!.. Mezhep için, falan şahıs veya filan ideoloji için savaşanların savaşları, “ bir ihtimal hak olabilecek mezheplerinin “ ya da izledikleri önderlerinin HAK olmadıkları ortaya çıktığı zaman, o savaşları onların “cehennem”i olacaktır!

Fakat ümmet için savaşanların savaşları asla boşa çıkmaz. Çünkü biz Müslümanlar eminiz ki HAK, mutlak anlamda ve kesinlikle bu ümmetten tecelli edecektir ve yine biz Müslümanlar inanıyoruz ki, kesin bir şekilde hakkı içinde barındıran bu ümmeti korumak, aslında insanları karanlıklardan aydınlıklara çıkaracak hakkı korumaktır. Bu nedenle Kur’an, hakkı içinde barındıran bu ümmete vahdeti emretmiştir. Ne mutlu hakkı duyup ona tabi olanlara .

Selam ve dua ile  

Hasan Kanaatlı