Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Velev ki, Suriye’yi yöneten Şam sultası anti-demokrat ve zalim peki ortaya muhalefet diye zuhur etmiş sittin cehennemden devşirilen profesyonel katillerin silahlı örgütleri ondan daha az mı zalim? Çağın şahit olduğu en gaddar ve en barbar olduklarına dair yüzlerce vakıa gösterilebilir. Bu cinayetler ve terör Şam sultasından haz almayan uluslararası raporlar ile sabit değil midir? İstisnai de olsa Dışişleri Bakanlığımızın Şam’da vuku bulan terör eylemlerini mahkûm eden ve kınayan terör eylemlerini medyamız görmezden gelmedi mi? Suriye’ye ve onun üzerinden başta Türkiye ve bölgeye yönelik ABD-İsrail yönetiminde bir uluslararası kumpasın devrede olduğunu saklamadılar mı? Esad’ı vuran ABD füzelerini alkışlamadılar mı? Şam Şerif-i bombalayan İsrail’in saldırılarına dilsiz kalmadılar mı?
Yeter ki Şam hükümeti gitsin uğruna bugün savaşmak zorunda kaldığımız YPG-PKK’nın palazlanmasına bile razı olmadık mı? Salih Müslim PYD Eşbaşkanı sıfatıyla Davutoğlu ve Fidan ile birçok kez görüşmedi mi? İmralı ile Suriye’ye karşı işbirliği yapılmadı mı? Suriye’de inşa edilen YPG-PKK kantonlarına tuğla taşımadık mı, hamallık edilmedi mi? Bu buluşmalar, Suriye ve Irak’ı “Türk-Kürt-Sünni Arap” formatına uygun tanzim etmeye odaklıydı. Bu piyonların hamlesi sonucunda filler, atlar, vezirler, kimyasal silahlar, liboş ve yandaş “özgür” basın devreye girecek ve Şam’daki “diktatör” Şah mat edilecekti. Böylece Irak ve Suriye özgürleşecek, yeni topraklar üzerinde “Kürdistan” ve “Sünnistan” devletçikleri ikame edilecekti.
“Demokratik açılım” ve “analar ağlamasın” propagandalarıyla Anadolu’nun malum bölgelerinde Türkiye bu bölünmeden muaf tutulacak denildi. Türkiye özerk mahalli idareler veya eyalet yönetimlerle yetinecekti. Bu sürece destek vermeyenler faşist, halkların düşmanları ve çağ dışı ulusalcılar olarak fişlenecekti. “Ilımlı Müslüman” Türkiye himayesinde yeni bir Dünya kurulacaktı. Bu hülya ile tatlı rüyalar görürlerken aslında ABD’nin “iti ite kırdırma” politikalarına katkıda bulunduklarını idrak edemiyorlardı. “Dinci” ordular laik Suriye ordusu ile savaşırken, ABD’nin Irak ve Suriye’yi sahada palazlanan “PKK” ordusu ile böldüğünü göremediler. Suriye’yi yakan ateşin aslında Türkiye’yi de yakmak için yakıldığını okuyamadılar. Tüm bu körlüğün en büyük sebebi Şam’daki Esad’a duydukları kindarlık sebebiyle oldu.
Hükümet, ordu, istihbarat, parlamento, Saray çevrelerinde ama özellikle kamuoyunun ezici çoğunluğunda ve özelde AKP tabanı ve tavanında Şam ile bir an önce görüşmenin zaruri olduğu dile getiriliyor. Geldiğimiz noktada bu ateşi söndürecek ve bölgenin tüm devletleri ve halklarının huzur sigortası olacak tek geçerli çözümün TSK ve SSK arasında sağlanacak iş ve güçbirliği olduğunu halen anlamamakta ısrar ediyorlar. Şam hükümeti ile acilen masaya oturulması önerisine halen burun kıvırtanlar, bu adımın ehemmiyetini küçümseyenler var.
Erdoğan, özellikle kendisine muhalif olarak gördüklerinin söylediklerine kapıları kapatıyor. Zira “muhalif” olan herkesi “hasım” ve “güvenilmez” belliyor. Hâlbuki ki kendisi ile uyuşmasa bile bu samimi kesimin Türkiye sevdalısı, milli ve yerli olduklarını kabul etmelidir. Bakın yakın tarihte yaşanmış bir vakıayı paylaşalım; Devlet ricalinin karakterleri üzerinde ciddi psikanaliz çalışmalar yapan ABD’nin, “öfkeli”, “inatçı”, “fevri” ve “külhanbeyi” özellikler taşıyan Saddam Hüseyin’i 1990’da Kuveyt’in işgali için onu nasıl tahrik ettiğini ve Kuveyt’te kalması için onu nasıl galeyana getirdikleri tecrübe ile sabittir.
Saddam Hüseyin, bu oyunu gören Hafız Esad’ın ortaya koyduğu uğraşıları küçümsemiş, onu bu beladan kurtaracak önerilerini elinin tersiyle itmiştir. En nihayet Saddam kahraman olarak girdiği Kuveyt’ten 1991’de büyük bir hezimet yaşayarak çıkmak zorunda kalmıştı. Ayrıca Irak bir daha iflah olmamış ve 2003 işgali ile yıkılmıştır. Hükümet, Tunus’ta yeniden nükseden Esad takıntısını sürdürüyor. Aklı başında milli ve yerli olan sivil ve asker çok farklı kesimden dile getirilen ve bizlerin yıllardır üzerinde ısrar ettiğimiz Türkiye-Suriye ilişkilerinin bir an önce iyileştirilmesi için gerekli adımların atılması hususunu nazar-i dikkate almıyor. Zira Şam muhatap alınmadan Suriye’de var olamazsınız. Bu gerçek tarihin yüzlerce örnekleriyle sabittir. Siz halen bu iş Esad ile olmaz diyorsanız, o halde yapıcı eleştiri kapsamında soralım; İsrail için de terör devleti diyorsunuz. O halde 4 milyon Filistinlinin sürülmesi yanı sıra işgaller, katliamlar ile özdeşleşen bu devlet ile neden tüm işinizi ve ilişkilerinizi askıya almıyorsunuz? Milyonlarca insanın katili, tarihi soykırım ve işgaller ile dolu, Mehmetçiğimizi öldüren, vatandaşlarımızı terörize eden silahları YPG-PKK’ya TIR’larla veren, bu terör örgütünü baş tacı eden, sittin senedir Türkiye ve bölgenin altını oyan ABD ile neden tüm işinizi ve ilişkilerinizi bitirmiyorsunuz? Şam ile görüşmek gaflet ise İsrail ve ABD ile görüşmek gaflet ve dalalet değil midir?
Mehmet Yuva