Ehlibeyt Haber Ajansı ABNA : Üzerinde durulması gereken ilk nokta şudur: Allah'ın has kulları olan evliyaullah ve iyileri sevmek gaye midir, vesile midir?Evet,
bu sevgi bir amaç mıdır, yoksa nefsin arıtılıp temizlenmesi, insanın
terbiye olup yetişmesi ve insani seciye ve hasletlerle donanması için
bir vesile ve araç mıdır?
Hayvani
aşk ve tutkularda, aşığın bütün dikkati ve amacı sevgilisinin yüzü,
vücudu, gözü, kaşı, teninin rengi vs. güzellik ve çekicilikleridir ki
tamamı içgüdüsel olup fizikidir; ama sevgiliye kavuşup da doygunluğa
erişince bu şiddetli eğilim ve tutku eski hararetini kaybeder, giderek
soğumaya yüz tutar.
İnsani
sevgi ve aşklar ise daha önce de belirttiğimiz gibi hayat verir insana,
zindelik verir, canlılık getirir, itaat ve teslimiyet getirir. Aşk,
aşığı sevdiğine benzetir, öylesine bir cazibe ve çekime kapılır ki her
şeyiyle ona benzemeye ve onun tam bir kopyası olmaya gayret eder.
Hâce
Nasirüddin Tusi hazretleri, İbn-i Sina'nın "İşarat" adlı eserine
yazdığı şerhte şöyle der: "Nefsani aşk; sevenle sevilenin öz yapı
itibariyle benzeşip özdeşleştiği aşktır. Seven, sevgilisinin yol ve
yordamına da ilgi duyar, onun yaptığı her şeyi sever. Bireyi heyecan ve
şevke getirip dünyevi ilgi ve eğilimlerden onu kurtaran bu duygu,
aşktır."1
Sevgi,
benzeşme ve özdeşleşmeye iter insanı, böylece seven sevdiğine benzemeye
başlar. Sevgi tıpkı sevenden sevilene uzanan bir kablo gibidir;
sevilenin bütün özellik ve hasletleri bu kablo aracılığıyla sevenin
varlığına iletilmiş olur. Sevilenin kim olduğu ve kime gönül verileceği
konusu işte bu noktada ehemmiyet kazanmaktadır; bu nedenledir ki İslam
dini kiminle arkadaş ve dost olunacağı konusuna pek fazla önem verir, bu
mesele hakkında onca ayet ve rivayet bulunmasının nedeni de budur.
Çünkü sevgi benzeşmedir, güzellik ve gafleti birlikte getirir, sevginin
yansıdığı yerde kusurlar hüner gibi görünür, dikenler çiçek kesiliverir
insanın nazarında!2
Sevilenin
kimliğinin, İslam'da önemli olduğunu demiştik. Kur'an-ı Kerim'de nice
ayetler ve Resulullah'tan (s.a.a) ulaşan nice rivayetler vardır ki kötü
ve ahlaksız insanlarla dost olunmaması, onlardan uzak durulması
emredilmekte, buna karşılık mümin ve iyi insanlara sevgi duyulması,
onlarla dost olunması tavsiye edilmektedir.
İbn-i
Abbas şöyle rivayet eder: Resulullah'ın (s.a.a) huzurundaydık, en iyi
dost ve arkadaşın kim olduğu sorulduğunda şöyle buyurdu: "Kendisiyle
görüştüğünüzde Allah'ı hatırladığınız, sözlerini dinleyince ilminizi
artırdığınız, davranışları karşı sında ahiret ve kıyameti andığınız
kimse!"3
Evet,
insanoğlu iyileri ve dürüst insanları sevmeye pek muhtaçtır bugün. Zira
bu sevgi onu da onlara benzetecek, onlar gibi tertemiz, pırıl pırıl bir
kişilik kazanmasına yol açacaktır.
İnsanın
ahlakını düzeltip nefsini terbiye etmesi için çeşitli yollar
önerilmiştir. Bunlardan biri de Sokrates'in önerdiği yol ve yöntemdir.
Ona göre insan akıl ve zeka yoluyla, yani düşünerek kendisini
yetiştirmeli, ıslah etmelidir. İnsan her şeyden önce iyilik ve
doğruluğun faydalarına ve kötülüğün zararlarına inanmalı, zeka ve
düşünce yoluyla bu hakikati iyice kavradıktan sonra yine akıl ve zeka
yardımıyla kötü sıfat ve özellikleri teker teker bulup kendisini
onlardan temizlemelidir. Tıpkı burnundaki kılları birer birer çeken,
tarlasındaki zararlı otları tek tek bulup yolan, varlık harmanındaki
taşı-toprağı teker teker ayıklayan kimse gibi tam bir dikkat ve özenle,
sabır ve itinayla kötü sıfatları yavaş yavaş, birer birer kendisinden
uzaklaştırmalı, varlığının altın yapısını bu halis olmayan şeylerden
temizlemelidir. Akıl için, neredeyse imkânsız denecek kadar zordur bu...
Filozoflar
ahlakın ancak böyle temizlenip düzelebileceğini, akıl ve mantık gücüyle
bunun mümkün olabileceğini söyler ve mesela şöyle derler: İffet,
dürüstlük ve kanaatkar olmak insana onur ve kişilik kazandırır, halkın
nazarında değer ve itibar görmesini sağlar, hırs ve tamahkarlık ise
alçaklık ve zillet getirir.
Veya
şöyle der filozoflar: "Bilim, insana güç ve kudret verir, bilim
şöyledir, bilim böyledir, Süleyman mülkünün anahtarıdır ilim, insana
doğru yolu ilim gösterir ancak." Yine filozoflar "Kıskançlık ve
başkalarının kötülüğünü istemek ruhsal bir hastalıktır, sosyal açıdan
olumsuz sonuçlar doğurur." derler.
Bu
yolun doğru ve bu aracın da iyi bir araç olduğu şüphesiz; ama önemli
olan bu aracın başka bir araçla kıyası durumundaki konumudur. Tıpkı
otomobilin iyi bir araç olması gibi. Ama otomobille uçağı
karşılaştırırsak konum değerlendirmesi daha sağlıklı olur. Akli ve
mantıki yolun doğruluğundan ve ahlaki konularda meselelere ışık tutması
ve doğru sonuçlara varması gerçeğinden şüphemiz yok, bunu elbette ki
kabul etmektedir herkes, ancak, burada şu kadarını söylemek
durumundayız: Felsefe okullarında ahlak ve eğitim meselesi konusundaki
tartışmalar henüz belli bir sonuca ulaşamamış olup felsefe okullarında
bu tür bahisler "Kıyısına ulaşılamamış deryalar" gibidir. Felsefede bu
meseleler tartışma safhasından öteye geçebilmiş değildir henüz, irfan
taraftarları ise "Felsefecilerin ayağı tahtadandır, tahta ise pek
zayıftır, güvenilmez."Ne var ki biz burada bu konuları tartışmayacağız,
konumuz bu araçların işlerlik gücü ve ne kadar işe yarar olduklarıdır
sadece.
İrfan
ehli olanlar, akıl ve mantık yolu yerine; sevgi ve saygıyı önerirler,
"Mükemmel bir insan bul, onu sev, emrine itaat et; bu yol akıl ve mantık
yolundan hem daha az tehlikelidir hem de daha hızlıdır." Kaba bir
kıyasla bu ikisi eskiden elle kullanılan araçlarla şimdiki modern
makinelere benzemektedirler. Kalbin ahlaki çirkinliklerden temizlenmesi
konusunda sevgi ve saygının etkinlik derecesi, tıpkı kimyasal maddelerin
metaller üzerindeki etkisi gibidir. Mesela bir klişeci, klişedeki
harflerin kenarlarını nitrik asitle temizler, tırnağının ucu veya çakı
vb. şeylerle değil.
Ahlaki
bozulmalar karşısında aklın etkinliği, tıpkı yere dökülen demir
tozlarını teker teker eliyle toplamak isteyen insanın etkinliği
kadardır, fevkalade zor ve zahmetli bir iştir bu. Ama bir mıknatıs
olursa yerdeki bütün demir tozlarını bir anda toplayabilmek kolaylıkla
mümkündür! Sevgi ve saygı gücü ahlaki bozulmaları temizleyip giderme
hususunda tıpkı mıknatıs gibidir, bütün ahlaki bozukluk ve çirkinlikleri
bir çırpıda siler süpürür. İrfan ehline göre iyilerle salihlere duyulan
sevgi ve bağlılık otomatik bir sistem gibi bütün kötülük ve çirkin
hasletleri siler süpürür.
Bu
anlamda ilahi cezbeye kapılıp iyilik potasında erime hadisesi, bireyin
ruhunu ve ahlakını temizleyip arıtan ve insancıl yeteneklerinin işlerlik
kazanmasını sağlayan en mükemmel durumdur. Evet, bu yolu kat etmiş
olanlar, ahlaki ıslahın sevgiyle, saygıyla ve gönülden bağlılık duymayla
mümkün olabileceği inancındadırlar. İyilerle oturup kalkmanın insan
ruhunda yarattığı olumlu etkilerinin, yüzlerce cilt kitap okumaktan daha
fazla ve yapıcı olduğu bilfiil tecrübe edilip, görülmüştür. Mevlana
sevginin verdiği mesajı Mesnevide "ney"in hüzünlü inleyişine benzetir:
Ney gibi panzehiri kim gördü?Ney gibi cana yakın dost kim gördü?Aşkın ateşiyle sinesi yananlarHer nevi hırs ve kusurdan kurtuluverdiler.Ne mutlu sana ey sevgili aşkımızEy bütün hastalıklarımızın tabibi!
Kimi
zaman iyi ve nurlu insanların sevenleri, onların müritleri, onların
konuşma üslubuyla yürüyüşünü, hatta giyim tarzlarını bile taklit eder,
her sahada onlara benzemeye çalışırlar. Bireyin ihtiyari ve iradi olarak
yaptığı bir taklit değildir bu, tamamen tabii ve kendiliğinden
gerçekleşen bir durumdur. Sevgi; sevenin bütün benliğini etkileyen, onu
her şeyiyle sevdiğine benzetip onunla bütünleştiren bir güçtür. Bu
nedenledir ki herkes kendisini ıslah edip yetiştirmek için bir hakikat
ehline bağlanıp onu sevmeli, onun müridi olmalı, böylece ahlakını ve
nefsini arıtmaya başlamalıdır.
Daha
önce bir hayırlı iş veya ibadet etmek için niyetlendiği halde, sürekli
gevşeklik ve iradesizlik gösterip kararını bir türlü uygulayamayan nice
kimseler bu sevgi ve aşk potasına düştüklerinde iradeli olmakta,
gevşeklik ve tembellikten eser kalmamaktadır. Allame Tabatabai'nin de
deyişiyle:
İyilerin sevgisi gönül ve dini herkesten pervasızca aldıGüzel yüzün aldığını satrancın yüzü alamadıMecnun kendi başına Mecnun olmadı ya!Bu alemden yıldızlara götüren Leyla cezbesiydiGüneş pınarına kendiliğimden ulaşmış değilim benBir zerreydim nihayet; senin sevgin yüceltti beni.Bu alemde aklımızı başımızdan alanSenin cilven oldu, sana vurulduk öylece.
Mükemmel
bir insanla karşılaşınca ruhunda ve düşüncelerinde köklü değişimler
yaşayan nice büyük insanlar vardır. Ünlü Mevlana da bu büyük insanlardan
biridir işte. Bilindiği gibi Mevlana önceleri sevgi ve aşkla dolu
birisi değildi. Bilge ve alim bir zattı, ama yaşadığı şehrin
medresesinde kendi dünyasına çekilmişti, ders vermekten başka bir şey
yaptığı yoktu, soğuktu, ruhsuzdu, heyecansızdı. Şems-i Tebrizi ile
tanışınca onun sevgisi bütün varlığını sarıp kuşatınca dünyası değişti,
iç dünyasında büyük inkılaplar oldu. Şems hazretlerinin sevgisi barut
dolu fıçıya düşen bir kıvılcım gibiydi, Mevlana tutuşmuştu artık,
yıldızlar misali ışık saçmadaydı. Muhtemelen Eş'ari olduğu halde onun
Mesnevi'si dünyanın en seçkin eserleri arasındadır bugün. Mevlana'nın
bütün şiirleri heyecan, hareket ve aksiyondur. Şems'i çok sevdiği ve onu
kutup kabul ederek kendisine bağlandığı için kitabına "Divan-ı Şems"
adı vermiştir.
Mevlana, Şems'i hatırlar hatırlamaz ruhunda hemen fırtınalar koptuğu görülür:
Bana değen o nefes canımı tutuşturduYusuf'un gömleğinin kokusunu alıyorum.Yıllarca ettiğimiz sohbetin hürmetineO mesutları an, hatırla ki,Yerler gökler sevinsinAklın ve basiretin yüzlerce kat güçlensinDerim ki: "Ey dosttan uzak düşenEy tabibinden ayrı düşen hastaNe diyebilirim ki? Bir tek damarım bile ayık değilO yarsiz yari nasıl anlatayım sana?"Bu hicranı, bu hasret derdiniBaşka zaman anlatırım sanaFitne ve anarşi çıkar yoksa, kan dökülür;Şems-i Tebrizi'yi daha fazla anlatırsam eğer...
Mesnevi'deki bu gerçeğe Hafız da değinmekte ve şöyle demektedir:
Bülbül gülden öğrendi tatlı konuşmasınıYoksa gagasında ne gezerdi bunca söz, bunca gazel?
Burada
çok ilginç bir nokta vardır: Hareket yoksa bereket de yoktur. Sevenin
gayret ve fedakarlığı olmadıkça sevilenin cazibesi hiçbir işe
yaramayacağı gibi; sevilenin cazibesi olmadıkça sevenin bütün telaşı da
boşuna gidecektir. Sevgiyle kapasite orantılıdır, kapasite arttıkça
sevgi artar, sevilenin cazibesi arttıkça sevenin de sevgisi artar.
17 Temmuz 2023 - 16:44
News ID: 1380063

Üzerinde durulması gereken ilk nokta şudur: Allah'ın has kulları olan evliyaullah ve iyileri sevmek gaye midir, vesile midir?