Kur’an-ı Kerim’in Resulullah (s.a.a)’in zamanında bir araya getirildiğini ispatlayan bir çok delil vardır.
Bu delilleri ayrıntılı bir şekilde incelemek uzun bir zaman
gerektirmektedir. Onun için burada konuyla ilgili kaynaklardan yanlızca
bir kısmına değinmeye çalışacağız.
Bazı görüş sahipleri, bugün
İslam ümmeti içinde var olan Kur’an’ın, ayet ve surelerinin Hz.
Peygamber (s.a.a) zamanında şekil ve düzeninin elimizdeki Kur’an’larla
aynı olduğu ve hiç bir şekilde değişmediği üzerinde ısrarla
durmaktadırlar. Bu görüşe göre Kur’an’ın ayet ve surelerinin sıralanışı
Hz. Peygamber (s.a.a)’in denetim ve kontrolu altında olmuştur.
Haris-i Muhasebi, Hazin, Zergani, Zerkeşi, Abdussabur Şahin, Muhammed-i
Gazali, Ebu Şame, Baglani,[1] Hürr-ü Amuli[2] , Belhi, İbn-i Tavus[3]
ve Seyyid Şerefuddin[4] gibi alimler bu görüşü savunmaktadırlar.
Doktor Sağir bu konuda şöyle diyor: “… İlmi araştırmalar, Kur’an’ın
tamamının Peygamber (s.a.a)’in zamanında yazılıp-toplandığı gerçeğini
ortaya kaymaktadır. Bu görüşü İbn-i Hacer de kabul etmektedir.”[5]
Yukarda adı geçenlerin dışında bu görüşe sahip olan başka alimler de
vardır; ama biz şimdilik bu kadarıyla yetiniyoruz.
Kur’an’ın Resul-i Ekrem (s.a.a)in zamanında bu haliyle, herhangi bir
eksiltme, artırma olmadan ve hiç bir değişikliğe uğramadan toplanmış
olduğu gerçeğini ortaya koymak için konuyu üç açıdan incelememiz
gerekir:
1- Peygamber (s.a.a)’in Kur’an’ı müslümanlara öğretme
yolunda göstermiş olduğu çaba okuma, hıfz ve hatmetmeye teşvik etmesi
ve buna büyük önem vermesi.
Peygamberin vefatından sonra da Kur’an’a
önem verilmiş, hatta Resulullah (s.a.a)’in vefatından henüz uzun bir
müddet geçmeden Kur’an karilerinin sayısı onbinleri aşmıştı. Hangi
yönden olursa olsun eğer Kur’an’da gerçekten en küçük bir tahrif ya da
değiştirme olsaydı herkes itiraz eder, Selman ve Ebuzer gibileri buna
seyirci kalmaz, karşı çıkarlardı.
2- Sahabelerin Kur’an’ı Resulullah (s.a.a)e sunup, O’nun huzurunda okumaları.
3- Delilleri incelediğimizde sahabelerin daha Resulullah (s.a.a)
hayattayken Kur’an’ı hatmetmeye başladıklarını görmekteyiz. Peygamber-i
Ekrem (s.a.a)’den Kur’an’ı hatmetmeleri için ashabı teşvik edili emirler
gelmiştir. Ayrıca tarih kitapları da sahabilerden bazılarının
Resulullah (s.a.a)’in sağlığında Kur’an’ı defalarca hatmettiklerini
yazmaktadır.
Bütün bu deliller, bazı hadislerde rastlanan,
Kur’an’ın yalnızca bir-iki şahidin gözetiminde bir araya toplandığı
iddiasını kesinlikle reddetmektedir.
Emir-ul Müminin Hz. Ali (a.s) Resulullah (s.a.a)’tan şöyle nakleder:
“Okuduğu Kur’an’ı hıfzeden kimseyi Allah cennete götürür. Ve ona, ateşin
farz olduğu on yerde ailesine şefaat etme izni verilir.”[6]
Bu konuda bir çok hadis naklolunmuştur. İsteyenler ilgili hadis kitaplarına başvurabilirler.[7]
Ubade b.Samit’ten şöyle naklolunuyor: “Birisi (Medine’ye) hicret
ettiğinde, Peygamber (s.a.a) Kur’an öğretmemiz için onu biz sahabelerden
birine teslim ederdi. Resulullah (s.a.a)’in mescidinde devamlı Kur’an
tilavet olunduğu için çok gürültü olurdu. Bu yüzden birbirlerini
şaşırtmamaları için Resulullah (s.a.a) Kur’an’ı yavaş sesle okumalarını
buyurdu.”[8]
Başka bir hadiste ise şöyle buyurulmaktadır:
“Birisi Medine’ye hicret ettiği zaman Kur’an öğrenmesi için Peygamber
onu birinin yanına verirdi. Resulullah (s.a.a) hayattayken Kur’an
hafızları çoğalmıştı. Hatta o dönemde onlardan 70 tanesi Bi’ri Maune’de
(İslam düşmanları tarafından) öldürülmüştü”.[9]
Abdulkays’ın
gönderdiği elçiler Peygamber (s.a.a)’in yanına geldiği zaman Resulullah
(s.a.a) Kur’an okumaları ve namazı öğrenmeleri için onların herbirinin
bir müslümanın yanında kalmasını emretti. Aradan bir Cuma (bir hafta)
geçtikten sonra Peygamber (s.a.a) onları (imtihan etmek için) çağırdı;
daha çok öğrenmeleri gerektiğini görünce onları başkalarına teslim etti.
Aradan bir Cuma geçtikten sonra hepsi Kur’an kârisi ve namaz
meselelerine vakıf olmuşlardı.[10]
Yine tarih kitaplarında
Resulullah (s.a.a)’in, Muaz ve Ebu Musa’yı Yemenlilere Kur’an
öğretmeleri için gönderdiği yazılmaktadır.[11]
Bir yerde de
şöyle nakl olunmuştur: “Hicretten önce Resulullah (s.a.a) bu iş için
Mus’ab b. Umeyr’i Medine’ye göndermişti. Mekke’nin fethinden sonra ise
Muaz’ı Mekke’ye gönderdi”.[12]
Bazıları İbn-i Mektum ve Mus’ab b. Umeyr’in Medine’ye gelip Kur’an öğretmeye koyulduklarını nakletmişlerdir.[13]
Bunlardan başka Resulullah (s.a.a)’in sağlığında bir grup “Kâri”nin de
meşhur olduklarını ve hatta halk onları kârı sıfatıyla çağırdığını
görmekteyiz Resulullah (s.a.a)’in döneminde birisi Ebu Derda’ya şöyle
demişti: Ey Kariler! Ne oluyor sizlere; neden bizden daha korkaksınız,
bir şey istendiğinde bizden daha cimrisiniz ve bir şey yediğinizde
lokmalarınız bizimkinden daha büyüktür?!”[14]
Görüldüğü gibi Bi’ri Maune öldürülenlere “Kariler” lakabı Peygamber-i Ekrem (s.a.a)in zamanında verilmişti.[15]
Resulullah (s.a.a)’den nakl olunan bir hadiste şöyle geçiyor: “Bu
ümmetin münafıklarının çoğusu Kari’lerdendir.”[16] Bunun sebebi,
diğerlerine göre karilerin daha gururlu, kibirli ve riyalârı olmaları
olabilir.
Başka bir hadiste ise Hz. Peygamber (s.a.a)'in şöyle
buyurduğu nakledilmiştir: “Derin hüzün kuyusundan Allah’a sığının.”
Derin hüzün kuyusunun ne olduğu sorulduğunda Resulullah (s.a.a);
“Cehennemin dibinde olan bir vadidir; cehennem(in kendisi) her gün 400
defa ondan Allah’a sığınır. Allah bu vadiyi riyakâr kariler için
hazırlamıştır.”[17] dedi.
Yine: Nakle göre müslümanlardan kim
daha çok Kur’an’ı öğrenip veya toplayan veya diğerlerinden daha çok
okuyan kimsenin onlar için namaz kılıp, emirlik edeceği Resulullah
(s.a.a) tarafından kararlaştırılmıştı.”[18]
Kur’an’a önem vermek
Peygamber (s.a.a)in dönemine mahsus değildi. Resulullah (s.a.a)in
irtihalinden sonra da Kur’an’a çok önem veriliyordu.
Ebu Ubeyde
şöyle diyor: Halk her sabah İbn-i Mes’ud’un evine gelir, o da onlardan
yerlerine oturmalarını isterdi. Sonra Kur’an okuyanların arasında
dolaşır ve “Falanca hangi suredesin” diye sorar, o da cevap verirdi.[19]
Emir-ul Mu’minin Ali (a.s) da Kur’an öğretiyordu. Ebu Abdurrahman
Selemi (ki Asım Kur’an’ı ondan öğrenmiştir) şöyle diyor: “ Ben Kur’an’ın
hepsini Ali b. Ebi Talib’in huzurunda okudum.”[20]
Asım b.
Küleyb diyor ki: “Ali (a.s) Kufe mescidinde iken bazılarının sesini
işitti. Onların kim olduğunu sorduğunda; “Kur’an okuyup, onu
öğrenenlerdir” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Hz. Ali (a.s) şöyle
buyurdu: “Onlar Resulullah (s.a.a)'in en çok sevdiği
insanlardandır”.[21]
Hz. Ali (a.s) Kur’an okuyanlara (beyt-ul maldan) ikişer bin dinar ayırırdı.[22]
Ve bir başka nakle göre Hz. Ali (a.s)dan şöyle buyurmuştur: Müslüman
olarak doğup, Kur’an okuyan herkese beyt-ul maldan yılda 200 dinar
ayrılacaktır. İsteyen onu bu dünyada alır, isteyen de ahirette.”[23]
Ebu Musa Eş’ari, Ömer b. Hattab’ın zamanında Kur’an’ı toplayan Basra
karilerini çağırdığında 300 kişi onun yanına geldiler.[24]
İbn-i
Zenceveyh şöyle diyor: Ömer b. Hattab. Ebu Musa’dan yanında olan
karilerin sayısını kendisine söylemesini istedi. O da yanında 300’ün
üzerinde kâri olduğunu söyledi.[25]
Sıffin savaşına yaklaşık 30 bin kârinin katıldığı nakledilmiştir.[26] Tabii ki bunların dışında da yine kariler vardı.
Elbette bu gibi istatistiklerde bir tür abartma görülmektedir.
Hakemiyeti ileri sürenlerin mızraklara taktıkları Kur’an sayısının 500
olduğu söylenmiştir.
Mınkarî, onların arasındaki Kur’an’ların bu
sayıdan daha çok olduğuna inanarak mızraklara takılan 500 Kur’an’ın
büyük Kur’anl’ar olduğunu savunuyor.[27]
Üçüncü halife Osman’ın
hilafetinin sonlarında ya da Ali (a.s)ın hilafetinin sonlarında ölen Ebu
Derda her zaman şöyle diyordu: “Yanımdaki Kur’an okuyanları saydığımda
onların 1600’ün üzerinde olduğunu gördüm.”[28]
Abdurrahman b.
Muhammed b. Eş’as kıyam ettiğinde ordusunda öncüler vardı. Bunlara “Öncü
Kari”ler diyorlardı. Kumeyl b. Ziyad, Said b. Cübeyr, Abdurrahman b.
Ebi Leyla v.s. de onlardandır.[29]
Ebu Hilal-i Askeri şöyle diyor:
“Kari ve fakihlerin çoğusu kölelerdendi. Onların çoğusu İbn-i Eş’as’la
birlikte Haccac’ın aleyhine kıyam etmişlerdi.”[30]
Bütün bu hadisler müslümanların Kur’an’a, Kur’an’ı ezberlemeye ve okumaya verdikleri önemi göstermektedirler.
————————————————————————————–
[1]- Sözü geçen alimlerin görüşleri için şu kaynaklara müracaat
edilsin: el- Burhan (Zerkeşi) c.1, s.238-240; Menahil-ul İrfan (Zergani)
c.1, s.240-241; Kitab-ul İtgan (Suyuti) c.1, s.60; Tarih-ul Kur’an
(Zencani) s.46-47, el-Te’vil (Hazin) c.1, s.7; Karaib-ul Kur’an
(Nişaburi, Cami-ul Beyan Taberi’nin haşiyesinde) c.1, s.24; Ukzubet-u
Tahrif-il Kur’an, s.17-18.
[2] – el- Fusul-ul Muhimme (Hürr-ü Amuli) s.160.
[3] – Ecvibet-ul Mesail, Musa Carullah s.29-30.
[4] – Saad-us Suud s.192-193.
[5] – Tarih-ul Kur’an (Dr. Sağir) s.85-87; İbn-i Hacer’in sözleri için de Feth-ul Bari, kitabına c.9, s.1 başvurulabilir.
[6] – Mecme-ul Beyan c.1, s.16.
[7] -Mecme-ul Beyan, c.1, s.16; Sahih-i Buhari, c.3, s.149;
Müstedrek-ul Hakim; Mecme-uz Zevaid, c.7, s.159-165; Hilyet-ul Evliya,
c.4, s.194; et-Terğib vel-Terhib, c.2, s.342.
[8] – Menahil-ul
İrfan, c.1, s.234 ve 308; Müsned-i Ahmed, c.5, s.324; el-Beyan (Hoî)
s.274; Tarih-ul Kur’an (Sağir), s.80; Mehasin fi Ulum-ul Kur’an, s.121,
Hayat-us Sahabe, c.3, s.260; Müstedrek-ul Hukkam, c.3, s.356.
[9] – Kenz-ul Ummal, c.2, s.223, Menahil-ül İrfan, c.1, s.308 ve 235; Tarih-ul Kur’an (Zencani), s.40.
[10] -el- Müsennif (Sen’ani) c.9, s.201.
[11 – Hilyet-ul Evliya, c.1, s.256; Hayat-us Sahabe, c.3, s.221.
[12] – Menahil-ul İrfan, c.1, s.308; Ensab-ul Eşraf, c.1, s.243 ve 257.
[13] – Tabakat (İbn-i Saad) c.2, s.206.
[14] – Hilyet-ul Evliya, c.1, s.210; Hayat-us Sahabe, c.2, s.507.
[15] – Talayih-ul Hamiş, c.1, s.451; Hilyet-ül Evliya, c.1, s.123.
[16] – el- Faik, c.4, s.11.
[17] – Mecme-uz Zevaid, c.7, s.168.
[18] – Et-Tabakat-ul Kübra (Sadır Yayınevi), c.8, s.89; Ensab-ul Eşraf,
c.1, s.264; Keşf-ul Estar, c.2, s.266 ve c.1, s.230; Mecma-uz Zevaid,
c.5, s.255 ve c.7, s.161 ve c.2, s.63.
[19] – el-Müsennef (Abdurrezzak), c.3, s.366; Mecma-uz Zevaid, c.7, s.167; Hayat-us Sahabe, c.3, s.255.
[20] – el-Kün’ye vel- Elkab (Kummi), c.1, s.116.
[21] – Keşf-ul Estar (Müsned-ul Bezar’dan nakletmiştir.) c.3, s.94; Mecma-uz Zevaid, c.7, s.162.
[22] – Kenz-ul Ummal, c.2, s.219.
[23] – Aynı kaynak ve Hisal, c.2, s.602; Mec’ma-ul Beyan, c.1, s.16; Vesail-uş Şia, c.4, s.838-839.
[24] – Sahih-i Müslim, c.3, s.100; Müşkül-ul A’sar, c.2, s.419;
Hilyet-ul Evliya, c.1, s.257 ve 366; Kenz-ul Ummal, c.2, s.140-141.
[25] – Kenz-ul Ummal, c.2, s.183.
[26] – Sıffin (Menkari), s.188.
[27] – Sıffin, s.478; Muruc-uz Zeheb, c.2, s.390; Tarih-ul Kur’an (Ebyari), s.152.
[28]- Ensab-ul Eşraf (Mahmudi’nin araştırması), c.3, s.42.
[29] – Tarih-ul Umem vel Muluk (Taberi), c.6, s.350, el- Kamil fit- Tarih, c.4, s.472; el- Bidaye ven- Nihaye c.9, s.42 ve 47.
[30] – el-Evail, c.2, s.62.