AhlolBayt News Agency (ABNA)

source : WİKİSHİA
Perşembe

19 Nisan 2018

03:51:36
889917

İmam Hüseyin'in Mübarek Doğum Günü Tüm Sevenlerine Kutlu Olsun

Buna göre Hz. Resulü Kibriya (s.a.a), herkese ilan ederek şöyle buyurmuştur: “Ben, bu iki evladımın adlarını Hasan ve Hüseyin koymaya emredildim.”

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Hüseyin bin Ali bin Ebu Talip (Arapça: الحسين بن علي; Al-Ḥusayn ibn ʿAlī ibn Abī Ṭālib) (3 Şaban Hicri 4/Miladi 626 Medine/10 Muharrem Hicrî 61/Milâdi 10 Ekim 680, Kerbela) Hz. Peygamberin (s.a.a) torunu, İmam Ali ve Hz. Fatıma’nın (a.s) oğludur. Kisa Ashabının beşincisi, On İki İmamın üçüncüsüdür. Ebu Abdullah[1] künyesi ile meşhurdur.[2] Hz. Peygamber'imiz (s.a.a) İmam Hüseyin (a.s) dünyaya geldiğinde onun şehit olacağını bildirmiş ve ismini Hüseyin koymuştur. Hz. Resulü kibriya (s.a.a), onu ve kardeşi Hz. Hasan b. Ali’yi (a.s) cennet gençlerinin efendisi olarak ilan etmiştir, ve bütün ümmetten, onları sevmelerini istemiştir. İmam Hüseyin'in (a.s) fazileti hakkında Hz. Muhammet'den (s.a.a) çok sayıda hadis nakledilmiştir.
Sıffin, Cemel ve Nehrevan savaşlarında babasının yanında yer alarak savaşmıştır. Kardeşinin imameti döneminde kardeşine tabi olmuş ve Muaviyehayatta olduğu sürece Ağabeyi Hz. İmam Hasan’ın (a.s) barış antlaşmasına sadık kalmıştır. Ancak Muaviye’nin ölümüyle birlikte Yezid'in gücü ele almasına karşı çıkıp, Medine'den Mekke'ye gitmek zorunda kalmıştır. Kufelilerin daveti üzerine ailesi ve az sayıdaki dostlarıyla Mekke’den Kufe’ye doğru yola çıkmış, ancak Kufelilerin ihanet ve sadakatsizliklerinden dolayı, Kerbela’da Yezidin ordusu tarafından kuşatılmış ve Aşura günü, İmam Hüseyin (a.s) ve ashabı (yaklaşık 72 kişi) kahramanca savaştıktan sonra, susuz bir şekilde şehit edilmiştir. Geride kalan yakınları, Ehlibeyti ve yaranları esir alınarak Kufe ve oradan da Şam’a gönderilmişlerdir.
İmam Hüseyin’in (a.s), Kerbela’daki şehadeti İslam tarihi açısından,çok öneli ve tarihi etkileyen bir hadisedir. İmam Hüseyin’in (a.s) yaşam ve şehadeti İslam tarihinin hassas dönemlerden biri olarak sayılmaktadır. Emevi zalimlerine karşı zulme başkaldırısı adının mukavemet, direniş ve şehadetle anılmasına sebep olmuş ve öte yandan zamanın zalimlerine karşı geniş katılımlı kıyamların sembolü olmuştur. Aşura vakası, yüzyıllar boyu Müslüman toplumunun çeşitli edebiyat, yazım, resim ve kitabelerinde işlenmiş ve unutulmamıştır.[3]

Nesep, Künye ve Lakapları

Nesebi

Hüseyin b. Ali b. Ebu Talip b. Abdulmuttalib b. Haşim (a.s) olup, Haşimi ve Kureyşi’dir. Babası Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s), annesi alemlerin kadınlarının efendisi Hz. Fatımatu’z Zehra (s.a), dedesi kainatın efendisi Hz. Muhammed Mustafa'dır (s.a.a). Hasan, Muhammed ve Abbas adında kardeşleri vardır.[4]

“Özür dileyeceğin işten sakın. Şüphesiz mümin kötülük etmez ve özür dilemez. Münafık ise her gün kötülük edip, özür diler.”

İmam Hüseyin (a.s), kendisine, “Layık olmayan kimseye yapılan iyilik boşa gitmiştir” diyen birisine şöyle buyurmuştur:

“Öyle değildir. İyilik etmek de yağmur damlaları gibi iyi ve kötü olan herkese ulaşır."

“Allah’ı gazaplandırarak insanların rızasını kazanmak isteyen bir halk kurtuluşa ermez.”

Doğumu

İmam Hüseyin (a.s), Medine’de dünyaya gelmiştir. Dünyaya geliş tarihini bazıları hicretin üçüncü [5] yılı, bazıları ise dördüncü[6] yılı olarak yazmışlardır. Lakin tarihçi ve muhaddisler arasında ortak görüş Hicretin dördüncü yılında dünyaya geldiği yönündedir. İmam Hüseyin’in (a.s), hangi gün dünyaya geldiği kesin olarak bilinmiyor. Öne çıkan görüşe göre, Şabanayının üçünde dünyaya gelmiştir.[7] İbn Sa’d’ın[8] yazdığına göre, (Abbas b. Abdulmuttalib’in eşi) Ümmü Fazıl, Hz. Peygamberin emri ile İmam Hüseyin’in dadılığını üstlenmiş ve bu şekilde İmam Hüseyin (a.s), Kusam b. Abbas’ın sütkardeşi olmuştur.[9]

Adının Konulması

Hasan ve güzel anlamına gelen "Hüseyin" kelimesi "Hasan" kelimesinin musaggarıdır ( tasgir olunmuş, küçük hasan manasını verir). Bu ismi ona Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) koymuştur.[10] Bazı hadislerde, İmam Hüseyin'in (a.s) isminin ilahi ilham ile Allah tarafından koyulduğu belirtilmiştir.[11] Buna göre Hz. Resulü Kibriya (s.a.a), herkese ilan ederek şöyle buyurmuştur: “Ben, bu iki evladımın adlarını Hasan ve Hüseyin koymaya emredildim.”[12], “Harun, iki oğlunun adını Şubber ve Şubeyr koydu ve ben de bu iki evladımın adlarını Harun’un çocuklarına koyduğu adların aynısı olan Hasan ve Hüseyin olarak koyuyorum.”[13]Bazı rivayetlerde Hasan ve Hüseyin isimlerinin, Hz. Harun'un (a.s) iki oğlunun adı olan Şubber ve Şubeyr isimlerinin muadili olduğu zikredilmiştir.[14] Bazı rivayetlerin vurguladığına göre Hasan ve Hüseyin (a.s) adlarının cennet isimlerinden olduğu ve İslam’dan önce bir sabıkasının olmadığı yönündedir.[15] Ehlisünnet kaynaklarında, Peygamberin (s.a.a) İmam Hüseyin'e (a.s) Hüseyin ismini vermeden önce, İmam Ali'nin (a.s) İmam Hüseyin (a.s) için Hamza[16] veya Harb[17] ismini seçtiği, ancak oğluna isim vermede Allah Resulünün (s.a.a) önüne geçmeyeceğini belirttiği nakledilmiştir.[18]

Künyeleri

İmam Hüseyin dünyaya geldiğinde Hz. Resulullah (s.a.a) tarafından künyesi Ebu Abdullah olarak konulmuştur.[19] İmam Hüseyin (a.s)'e bu künyenin verilmesi Abdullah adında bir evladının olmasından kaynaklanmış olabilir.[20] Ebu Abdullah; Allah'ın kullarının babası manasına gelmektedir. Bazıları ise bu künyenin verilme sebebini şöyle açıklamıştır: Eğer İmam Hüseyin (a.s) kıyam etmemiş olsaydı insanlığın kulluk etmeyeceği gibi, Allah'ın dininden hiçbir eser de kalmazdı; bundan dolayı İmam Hüseyin'i (a.s) Allah'ın bütün kullarının babası olarak kabul etmişlerdir.[21]

Ebu’ş-Şüheda (şehitler babası), Ebü’l Ehrar (özgürler babası) ve Ebu’l Mücahidin (Allah yolunda savaşan mücahitlerin babası) İmam Hüseyin’in diğer künyelerindendir.[22]

Lakapları

İmam Hüseyin’e (a.s), çok sayıda lakap verilmiştir. “Seyyid-Şebab-i Ehli Cennet” bu gibi lakaplar çoğunlukla kardeşi İmam Hasan’a (a.s) verilen lakaplarla müşterektir. İmamın has lakapları şunlardan ibarettir: Zeki, Tayyip, Vafi, Seyyid, Mübarek, Nafi, ed-Delilu ale zatullah (Allah’ın varlığına delil), Raşit, et-Tabiu Li-Merzatillah (Allah’ın rızasına tabi).[23][24]

İbn Talha Şafii, İmam Hüseyin’in (a.s) “Zeki” lakabının diğer lakaplardan daha meşhur olduğunu, “Seyyid-Şebab-i Ehl-i Cennet” lakabının ise onun en önemli lakabı olduğunu belirtmiştir.[25] Şia İmamlarının bazı hadislerinde ise İmam Hüseyin (a.s), “Şehit” ve “Seyyidü’ş-Şüheda” lakapları ile anılmıştır.[26]

Eşleri ve Çocukları

Eşleri

  1. Şehribanu: İmam Seccad'ın (a.s) annesidir. Tarihçilerin çoğu Şehribanu'yu İmam Seccad'ın (a.s) annesi ve Yezdgird'in kızı olarak bilmektedir. Ancak günümüz araştırmacıları bu konudan emin değillerdir.[27]
  2. İmreu’l Kays’ın kızı Rubab: Rubab'ın edep ve akıl bakımından kadınların en iyisi ve en faziletlisi olduğu nakledilmiştir.[28] İmam Hüseyin'in (a.s) Rubab'tan Sekine ve Abdullah adında iki çocuğu oldu. Aşura günü daha kundakta olan Abdullah (Ali Askar) babasının kucağında şehit oldu.[29] Kerbela'da bulunan Rubab ise diğer esirlerle birlikte Şam'a gitti.[30]
  3. Leyla: Ebu Murret b. Urve b. Mes'ud Sakafi’nin kızı[31] ve Meymuneydi.[32] İmam Hüseyin'in (a.s) Leyla ile ne zaman evlendiğine dair bir bilgi yoktur ve Ali Ekber (a.s) onun evladıdır.[33]
  4. Ümmü İshak: Ümmü İshak İmam Hasan'ın (a.s) eşi idi ve İmam Hasan'ın (a.s) şehit olmasından sonra İmam Hüseyin'le (a.s) evlendi.[34] Tarihi kaynaklar onu güzel ama kötü ahlaklı olarak yad etmektedir.[35] Şeyh Müfid İmam Hüseyin'in (a.s) ondan Fatıma adında bir evladının olduğunu zikretmektedir.[36]
  5. Sülafe: Bazı kaynaklarda Kudae kabilesinden bir kadının da İmam Hüseyin’in (a.s) eşlerinden biri olduğu ve Cafer adında bir evlat dünyaya getirdiği belirtilmiştir.[37] Sibt b. Cevzi onun adının Sülafe, Beyhaki ise adının Melume olduğunu yazmıştır.[38]Yaşamı hakkında her hangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Çocukları

Eski kaynaklar İmam Hüseyin'in (a.s) 4 erkek ve 2 kız olmak üzere 6 çocuğunun olduğunu,[39] diğer kaynaklar ise 6 erkek ve 3 kız olmak üzere 9 evladının olduğunu belirtmiştir:[40]

  1. Ali Ekber: İmam Hüseyin’in (a.s) Leyla'dan dünyaya gelen büyük oğludur.
  2. Ali: Şiaların dördüncü imamıdır, Seccad ve Zeyne’l-abidin (a.s) künyeleriyle meşhurdur. Annesi Şehribanu’dur. Eski kaynaklarda ondan Ali Askar olarak söz edilmiştir.
  3. Abdullah: İmam’ın Rubab’dan dünyaya gelen küçük evladıdır. Kaynaklar çoğu onun şehit olduğu zaman çok küçük ve süt emme çağında olduğunu belirtmiştir.[41]Günümüzde Şialar onu Ali Askar adıyla bilmektedir.
  4. Cafer: Annesi Kudae kabilesindendir. Kendisi İmam Hüseyin (a.s) hayatta iken dünyadan göçmüş ve ondan geride bir soy kalmamıştır.[42]
  5. Fatıma: İmam Hüseyin’in (a.s) büyük kızıdır.[43] Annesi Talha b. Ubeydullah Tamimi’nin kızı Ümmü İshak’tır. Fatıma’nın dünyaya geldiği tarih belli değildir, ancak annesinin İmam Hasan’ın (a.s) şehadetinden sonra (49 veya 50) İmam Hüseyin’le (a.s) evlendiğini göz önüne alırsak, o bu tarihlerden sonra dünyaya gelmiştir.
  6. Sükeyne: İmam Hüseyin’in (a.s), küçük kızıdır. Onun annesi de Rubab’dır.

Kaynaklarda bu altı evladının yanı sıra, İmam Hüseyin’in (a.s) Ali Askar, Muhammed ve Zeynep adında iki erkek ve bir kız evladının olduğu zikredilmiştir.[44] İbn Talha Şafii ise İmam Hüseyin’in (a.s) çocuklarının sayısını 10 olarak belirtmiş, ancak 9 tanesinin adını belirtmiştir.[45] Ayrıca sonraki bazı tezkire ve mersiye kitaplarında İmam Hüseyin’in (a.s) 4 yaşındaki Rukayye isminde bir kızından da bahsedilmiştir.[46]

İmamet Öncesi Dönem

Hz. Fahri Kâinat Efendimizin (s.a.a) Yanında

İmam Hüseyin'in (a.s) Türbesinin kapısında Allah Resulü'nün (s.a.a) Hadisi

İmam Hüseyin (a.s), Hz. Fahri kainat efendimiz (s.a.a) vefat ettiğinde yedi yaşındaydı. Ancak çocuk yaşta olmasına rağmen, Hz. Peygamberin (s.a.a) değerli Ehlibeyti ile birlikte tarihin önemli kesitlerinde yer almıştır. Örneğin Necran Hıristiyanları ile Mübahale, Kisa Ashabı olayında, İslam Peygamberine (s.a.a) biat ve mektup yazımında şahit olması gibi hadiselere örnek gösterebiliriz.

İbn Sa’d,[47] İmam Hüseyin’i (a.s), Hz. Resulullah’ın – vefat ettiğinde çocuk olan ve O'nun hiçbir savaşına katılmayan zümreden - beşinci tabaka ashabından saymıştır.

Kendisi her zaman Hz. Resulullah’ın (s.a.a) muhabbet ve inayetini görmüştür. Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: انّ الحسن و الحسین سیدا شباب اهل الجنه (Tercüme: Kuşkusuz Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendisidir.)[48]

Ya’la Amiri, Hz. Peygamber Efendimizden (s.a.a) şöyle rivayet etmiştir: حسین منّی و انا من حسین منه، احبّ الله من احبّه، الحسن و الحسین سبطان من الاسباط (Tercüme: Hüseyin bendendir ve ben Hüseyin’denim; Allah onu seveni sevsin. Hasan ve Hüseyin peygamber torunlardan iki torundur.)[49]

Selman-ı Farisi’den (r.a) nakledildiğine göre Hz. Resulullah (s.a.a), Hz. Hüseyin’i (a.s) dizleri üzerine oturtur, onu öper ve şöyle buyururdu: Sen seyyit oğlu seyyit ve seyyitlerin babasısın; Sen imam, imam oğlu ve imamların babasısın; Sen Allah’ın hüccetinin oğlu ve sonuncuları kaim olan dokuz hüccetin babası olan hüccetsin.”[50]

Yine Selman-ı Farisi’nin Hz. Resulü Ekrem’den (s.a.a), naklettiği rivayette efendimiz şöyle buyurmuştur: “Ey Selman! Herhangi birisi bunları severse, beni sevmiştir ve her kim beni severse, Allah’ı sevmiştir.” Sonra ellerini Hüseyin’in (a.s) omuzları üzerine koyarak şöyle buyurdu: “Bu, imam oğlu imamdır. Onun neslinden olan 9 imam, emin ve masumdurlar. Onlardan dokuzuncusu onların kaim (kıyam edici,) olanlarıdır.[51]

Hz. Resulü Ekrem (s.a.a), defalarca şöyle buyurmuştur: “Hasan ve Hüseyin benim çocuklarımdır. Onları seven beni sever, beni sevense Allah'ı sever, Allah'ı seveni de Allah cennete koyar. Onlara buğzeden bana buğzeder, bana buğzeden Allah'a buğzeder, Allah da kendisine buğzedeni, cehenneme atar.”[52] Ebu Hureyre ise Hz. Resulullah’tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir: “Her kim bu iki çocuğumu –Hasan ve Hüseyin’i- severse, beni sevmiştir ve her kim onlara düşmanlık ederse, bana düşmanlık etmiştir.”[53]

Hz. Fahri kainat efendimizin (s.a.a) Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e (a.s) olan ilgisi o kadar çoktu ki onların mescide gelişi ile hutbesini yarıda keser, minberden aşağı iner ve onlara doğru giderek onları kucağına alırdı.[54] Enes İbn Malik şöyle rivayet etmiştir: “Allah Resulüne (s.a.a), Ehlibeytinden en çok kimi seviyorsun?” Diye sorduklarında şöyle buyurdular: “Hasan ve Hüseyin’i.” [55]

Üç Halife Dönemi

İmam Hüseyin’in (a.s) bu dönemde nasıl ve ne şekilde yaşadığına dair elimizde yeterince bilgi bulunmamaktadır. Muhtemelen bunun sebebi babası İmam Ali (a.s) ve çocuklarının bu dönemde hükümet işlerinden geri planda durmalarından kaynaklanmaktadır.
İmam Hüseyin (a.s), ömrünün yaklaşık 25 yılını üç halife (Ebu Bekir, Ömer ve Osman) döneminde geçirmiştir. Ebu Bekir’in hilafetinde 7 yaşında, ikinci halifenin hilafetinde 9 yaşında ve üçüncü halifenin hilafetinde 19 yaşında idi. Ebu Bekir’in hilafet günleri Ehlibeyt (a.s) için farklı bir dönemin başlangıcıdır. Bu dönemde Ehlibeyt (a.s) bir yandan Hz. Resulullah’ı (s.a.a) yeni kaybettiğinden derin bir hüzün yaşamakta, öte yandan hilafet konusunda yaşanan ihtilaflar Peygamber Ehlibeyt'ini (a.s) rencide etmekteydi. Söylendiğine göre Ebu Bekir’in hilafetinin ilk günlerinde İmam Hüseyin (a.s) ağabeyi İmam Hasan (a.s) ve anneleri Hz. Fatıma Zehra (s.a) ile birlikte babası İmam Ali'nin (a.s) hilafet hakkını geri almak için uğraşmış ve onlarla birlikte Bedir Savaşına katılanların evlerine tek tek giderek onlardan yardım istemişlerdir.[56]

Bazı kaynaklarda rivayet edildiğine göre Ömer’in halifeliğinin ilk dönemlerinde İmam Hüseyin (a.s) bir gün mescide girer ve Ömer’i Hz. Resulullah’ı (s.a.a) minberinde konuşma yaparken görür. Konuşma sonunda yanına giderek şöyle der: Babamın minberinden aşağı in ve kendi babanın minberine otur!” bu sözden sarsılarak şaşkına dönen Ömer ona şöyle der: “Babamın minberi yoktu.” Daha sonra onu yanında oturtur.[57] ve sonra ona şöyle der: “Aziz oğlum! Bunu sana kimler öğretti?” Hz. İmam Hüseyin (a.s) ona cevap olarak şöyle buyurur: “Hiç kimse bana bunu öğretmedi.”[58]

“Allah’tan başka sığınağı olmayan kimseye zulüm etmekten sakın.”

İmam Hüseyin (a.s), Osman halife olduğunda yaklaşık olarak 19 yaşındaydı. Bazı Ehlisünnet kaynaklarında İmam Hüseyin’in (a.s) Osman'ın hilafet döneminde bazı fetihlere kardeşi –İmam Hasan- Abdullah İbn Abbas, İbn Ömer ve İbn Zübeyr ile birlikte Said b. As’ın komutanlığında yapılan Taberistan savaşına katıldığı kaydedilmiştir.[59]

Ebu Zer’in (r.a), yolcu edilmesi sırasında – Osman, Ebu Zer’i Rebeze çölüne sürgün etmiş ve yolcu edilip uğurlamasını yasaklamıştı- İmam Hüseyin (a.s) babası (İmam Ali), kardeşi (İmam Hasan), amcası (Akil b. Ebu Talip), amca oğlu (Ubeydullah b. Cafer) ve Ammar b. Yasir’le (r.a) birlikte halifenin emrine aykırı olarak Ebu Zer’i yolcu etmiştir.[60]

Halife Osman b. Affan’a isyan eden bir grup Halife Osman’ı öldürmek için evine doğru harekete geçtiklerinde, İmam Hüseyin (a.s), kardeşi İmam Hasan (a.s) ile birlikte babaları İmam Ali’nin (a.s) emri ile, Halife Osman b. Affan’ın çalışma ve yönetiminden rahatsız olmalarına rağmen,onu korumak için harekete geçmişlerdir.[61]

İmam Ali’nin (a.s) Hükümet Dönemi

İmam Hüseyin (a.s), İmam Ali’nin (a.s) dönemindeki savaşların –Cemel, Sıffin ve Nehrevan- tümüne katılmıştır.[62] Sıffin savaşında ise insanları cihada teşvik etmek için bir hutbe okumuştur.[63]

İmam Hüseyin’ (a.s), İmam Hasan’dan (a.s) sonra, İmam Ali (a.s)tarafından, vakıf ve hayır işlerinde vekil olarak seçilmiştir.[64]Bir nakle göre İmam Hüseyin (a.s), babası şehit olduğu sırada babasının kendisine verdiği bir görev için Medain’de bulunmaktaydı. İmam Hasan’ın (a.s) kendisine yazdığı mektupla olaydan haberdar olmuş[65] ve babasının defin işlemlerine yetişmiştir.[66]

İmam Hasan’ın (a.s) Dönemi

İmam Hasan’ın (a.s), 10 yıl süren imamet ve altı ay kadar süren hilafet döneminde,[67] İmam Hüseyin (a.s) her zaman İmam Hasan’ın (a.s) yanında yer almış ve birlikte hareket etmiştir. İmam Hüseyin (a.s) her zaman İmam Hasan'ın (a.s) saygınlığını korumuştur. Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) şehadetinden sonra İmam Hasan (a.s) Müslümanların halifesi olmuştur. Dolayısıyla İmam Hüseyin (a.s), ağabeyi İmam Hasan’a (a.s) biat etmiştir. Orduyu Nuhayleye ve Mesken karargahına hazırlayıp gönderme konusunda ağabeyi İmam Hasan’la (a.s) birlikte çok önemli bir rol üstlenmiştir. [68]
Elde olan güvenilir kaynaklara göre, İmam Hasan (a.s) ile Muaviye arasında yapılan barış antlaşmasında bir grup Harici, İmam Hüseyin (a.s)’den bu siyasi antlaşmaya karşı çıkmasını ve Muaviye karşısında durmasını istemiş; ancak İmam Hüseyin (a.s), açık bir şekilde ağabeyinin Muaviye ile yaptığı antlaşmayı korumuş ve bu isteğe karşı çıkmıştır. Kays b. Sa’d, İmam Hüseyin’in (a.s) bu konudaki görüşünü sorunca İmam Hüseyin (a.s), açık bir şekilde görüşünü belirtmiştir.[69] Bazı nakillere göre ; İmam Hasan (a.s) benim imamımdır. Demiştir. .[70] İmam Hüseyin (a.s) barış antlaşmasından sonra ağabeyi ile birlikte Kufe’den Medine’ye giderek orada yaşamıştır.[71]

İmametinden Şehadetine

İmamet

İmam Hüseyin'nin (a.s) İmameti ağabeyi İmam Hasan'ın (a.s) şehadetinden sonra Hicretin 50. yılında başlamış ve Hicretin 61. yılına kadar sürmüştür.

İmametinin Delilleri

Allah Resulü’nün İmam Hüseyin’in Türbesine İşlenmiş Hadisi Şerifi

Hz. Peygamber efendimizden (s.a.a) nakledilen şu hadis: “ابنای هذان امامان قاما او قعدا/Bu iki oğlum (Hasan ve Hüseyin), imamdırlar, ister kıyam etsinler, ister etmesinler.” İmam Hasan ve İmam Hüseyin’in (a.s) imametine delalet etmektedir.

Buna ek olarak, Hz. Peygamberden (s.a.a) nakledilen bazı hadislerde imamların sayısı, İmam Ali, İmam Hasan, İmam Hüseyin ve İmam Hüseyin’in soyundan gelen dokuz imamın imameti açıkça belirtilmiştir.[72]

Başka bir delil ise, İmam Hasan’ın (a.s) İmam Hüseyin’in (a.s) kendisinden sonra halifelik ve imamlığı hakkındaki vasiyeti ve Muhammed b. Hanefiyye’ye (r.a) İmam Hüseyin’in (a.s) takipçisi olması gerektiğine dair emridir.[73] Şeyh Mufid,[74] mezkur delillere göre İmam Hüseyin’in (a.s) imametinin sabit ve kesin olduğunu, ancak imamın takiye, barış ve ateşkes antlaşmasına bağlılığından dolayı açıkça kendi imametine davet etmediğini; buna rağmen Muaviye’nin ölümünden ve çekişmelerin ardından, imametini açıklayarak aleni ettiğini belirtmektedir.[75]

Dinin bütün marifetlerine ve her şeyin tüm yönlerine tam ve eksiksiz bir şekilde vakıf olmak imametin gereklerindendir. Bundan dolayı, İmam Ali (a.s), İmam Hüseyin (a.s)'den ve İmam Hasan (a.s)’dan istediği gibi insanlara konuşma yapmasını istemiş ve Kureyş’lilerin onu ileride bilgisizlikle itham etmelerinin önünü almıştır.[76] Bunun en önemli nedeni, İmam Hüseyin’in Z(a.s) ilmi makamı hakkındaki sahabelerin sözleri ve ondan fetva talep etmeleridir.[77] İmam Hüseyin’in (a.s) kendi imameti hakkındaki bazı sözleri[78] ve bir kısım mucize ve kerameti de İmam Hüseyin’in (a.s) imametinin delili olarak ortaya konulmuştur.[79]

Muaviye’nin Hükümet Dönemi

İmam Hüseyin'in (a.s) imamet döneminin çoğu Muaviye'nin hükümetiyle eş zamanlıdır. Muaviye'den sonra Yezit'in hükümetinin ilk yıllarında İmam Hüseyin (a.s) şehit edilmiştir.

İmam Hüseyin’in (a.s) Muaviye Karşısındaki Siyaseti

İmam Hüseyin (a.s), İmam Hasan’ın (a.s) şehadetinden sonra hükümet yöneticiliği için en uygun ve ideal kişi olmasına rağmen, kardeşi İmam Hasan’ın (a.s) Muaviye ile yaptığı barış antlaşmasına sadık kalmış ve antlaşmayı çiğnememiştir.[80]Ayrıca Kufe halkının Muaviye’ye karşı kıyam etmesi için kendisine yazdığı mektuplara, Muaviye’nin Müslümanlara hükmetmesine karşı çıkmasına ve zalimlere karşı cihat edilmesi gerektiğini vurgulamalarına rağmen kıyam etmemiş ve bunu Muaviye’nin ölümünden sonraya ertelemiştir.[81] Muaviye, İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamından korkuyordu, bu yüzden İmam Hasan’ın (a.s) şehadetinden sonra İmam Hüseyin’den (a.s) kıyam etmesini istemiş, İmam Hüseyin (a.s) de yapılan barış antlaşmasına bağlı olduğunu açıklamıştır.[82]

Muaviye’nin hükümetin başında olması, toplumun siyasi ve sosyal atmosferinin münasip olmaması İmam Hüseyin’in (a.s) yalnızca kendi inançlarını açıklayarak tanıtmasına ve Muaviye’nin bazı faaliyetlerine itiraz etmekle yetinmesine neden olmuştur. Dolayısıyla onu kıyam etmeye davet edenlere şöyle demekteydi: “Ben bugün böyle bir düşüncede değilim, kendinize şefkatli olunuz; yerinize yapışın ve evlerinizde oturun. Muaviye hayatta olduğu sürece kuşku ve su istimale neden olacak şeylerden sakının. Eğer Allah onun için bir şeyi karar kılar ve ben hayatta olursam, kendi düşüncelerimi size yazarım.”[83]

Defalarca Muaviye’nin çevresindekiler, İmam Hüseyin’i (a.s) yıkıcı eylemlerde bulunmakla yahut planlamakla suçlamış ve Muaviye’yi bu konuda uyarmışlardır. Muaviye de bunun üzerine defalarca İmam Hüseyin’e (a.s) barış antlaşmasına sadık kalması konusunda uyarılarda bulunan mektuplar yazmıştır. İmam Hüseyin (a.s) ise barış antlaşmasına bağlı kaldığını açıkça ilan etmiştir.[84] Bu dönemde İmam Hüseyin (a.s) başta Mervan b. Hakem olmak üzere Muaviye’nin memurlarına tutumlarından dolayı tepki göstermekteydi.[85]

İmam Hüseyin (a.s), bu dönemde aleni veya gizli olarak imamet, hilafet hükümlerini ve hak halifenin taşıması gereken özellikleri açıklamaktaydı. O dönemdeki kamuoyunun düşüncelerini etkilemek ve ilahî hükümleri beyan etmek için İmam Hüseyin’in tanıtım çalışmaları daha çok Mina’da[86] hac mevsiminde ve aynı şekilde Mekke’de gizli toplantılar şeklinde olmaktaydı. [87]

İmam Hüseyin’in (a.s) 10 yıllık imamet döneminde Muaviye ile karşılıklı yazdığı mektuplar, İmam Hüseyin’in (a.s) Muaviye karşısındaki konumunu ortaya koymaktadır. Şöyle ki Muaviye tarafından gerçekleştirilen her cinayet ve gayri İslami tutum, İmam Hüseyin (a.s) tarafından şiddetle eleştirilmiş ve Muaviye, her defasında İmam tarafından kınanarak azarlanmıştır. Hücr b. Adiyy, Amr b. Hamk el-Huzai ve Hadremi ve yarenlarinin Muaviye tarafından şehit ettirilmesine İmam’ın (a.s) tepkisi çok sert olmuştur.[88]

Muaviye, oğlu Yezid’in veliahtlığını sağlamlaştırmak için yaptığı kapsamlı çalışmalar doğrultusunda Medine’ye bir sefer düzenlemiştir. Bu seferde başlarında İmam Hüseyin (a.s) olmak üzere Medine’nin ileri gelenlerinden oğlu Yezit için biat almaya çalışmıştır. Muaviye, Medine’ye girdikten sonra İmam Hüseyin’le (a.s) görüşmek için yanına gitmiş ve konuşmalarının ardından Yezid’in veliahtlığını öne sürmüş ve İmamın kabul etmesini istemiştir; Ancak İmam (a.s), şiddetle onu alaya almış, Yezid’in liyakatsizliğini, heva ve heves perestliğini onun yüzüne vurmuş ve Muaviye’yi Yezid’i veliahtı olarak atamaktan sakındırmıştır.[89] Kendisi Yezid’e biat etmeyen nadir kişilerden biri olarak hutbelerinde Muaviye’yi kesin bir şekilde kınayarak mahkûm etmiştir.[90]

“Allah’a isyan ederek bir şeye ulaşmak isteyen kimse, umduğundan uzaklaşarak korktuğu şeye yaklaşır.”

Muaviye’nin İmam Hüseyin Karşısındaki Siyaseti Muaviye, üç halife gibi görüntüde İmam Hüseyin’e (a.s) oldukça saygı göstermekteydi, çünkü İmamın (a.s) Mekke ve Medine halkı nezdinde önemli bir konuma sahip olduğunu ve diğer insanlara davrandığı gibi ona da büyüklenemeyeceğini biliyordu. Buna rağmen, İmam Hüseyin (a.s) Muaviye hükümeti karşısında önemli bir engel konumundaydı ve Muaviye her zaman O'nun kıyam edebileceğinden korkuyordu. Dolayısıyla İmama karşı ihtiyatlı bir politika izliyordu. İmamı gözünden uzak tutmaz, görüntüde ona saygı gösterir ve değer verirdi.[91] Memurlarına da Resulullah (s.a.a) evladına karışmamalarını ve ona saygısızlık etmemelerini emrederdi.[92]Öte yandan gece-gündüz İmam Hüseyin’i (a.s) takip ettirir seferde ve hazarda imamın tüm hareketlerini, kişisel ve umumi yaşantısını gözetler ve hatta imamın tüm hareketlerini takip altında tuttuğunu ve her yaptığı işten haberdar olduğunu, imamın yaptığı her şeyin kendisine rapor edildiğini imama bilerek yansıtarak İmam Hüseyin’i (a.s) bu şekilde korkutarak kıyam etmesini önlemeye çalışırdı. Bundan dolayı oğlu Yezid’e de İmam’a iyi davranmasını ve ondan biat almak için zorlamamasını öğütlemişti.[93]

Yezid'in Hükümet Dönemi

Yezid b. Muaviye’nin kısa süreli saltanatı siyasi açıdan oldukça çalkantılı ve gergin geçmiş, 3 yıl ve birkaç ay süren bu dönemde daha çok iç başkaldırmaları bastırmak ve İslam topraklarında yaşanan karışıklıkları gidermek için çaba sarf etmiştir. Yezid, hükümeti boyunca her türlü muhalefete şiddetle karşılık vermiş ve daha muhalefetler büyümeden ortadan kaldırmıştır. Onun dönemindeki baskı ve zorbalık öyle bir hadde varmıştır ki Mes’udi, bu dönemi şöyle anlatmaktadır:

“Yezid’in yaşantısı ve tutumu Firavun’un yaşantısı ve tutumunun aynısıydı, hatta Firavun adamlarına daha adil davranır ve genel ve özelin yanında daha insaflı bir tutum sergilerdi”[94] “Hükümetinin birinci yılında İmam Hüseyin’i (a.s) ve Peygamber Ehlibeyt'ini (a.s) öldürdü. İkinci yılında, Hz. Resulullah’ın (s.a.a) hareminin (Medine’yi) saygınlığını çiğnedi ve üç gün boyunca ordusuna (şehrin can, mal, namusunu) helal etti. Üçüncü yılında Kâbe’yi yerle bir edip ateşe verdi.”[95] Yezid’in bu kısacık hükümeti dönemindeki davranış ve tutumu, gelecekte Emevi hükümetinin sonunu getirecek çatışma ve muhalefetin önünü açtı.

Yezid, hilafete ulaşmadan önce müzik aletlerini çalıp-oynayan ve içki içmesiyle tanınırdı.[96] Bunda o kadar çok aşırıya kaçardı ki babası Muaviye bile onu azarlar ve şarap içmekte aşırıya kaçmamasını isterdi.[97] Bundan dolayı Muaviye onu kendisine veliaht olarak atamak istediğinde bir grup Müslüman, bu duruma oldukça şaşırmış ve kabul etmemişlerdi. Muaviye, Yezid’in hiç de güzel olmayan bu şöhretini düzeltmek ve onu kamuoyunda iyi tanıtmak için kendisini, Hicretin 51. Yılında[98] Şam hacılarının lideri unvanı ile Mekke’ye gönderdi.[99] Ancak bu seferinde de Yezid, yine şarap içmekten kendini alı koyamamış ve Medine’ye girdikten sonra şarap eğlencesi düzenlemiştir.[100]

Hicretin 52. Yılında Yezid, Muaviye’nin emri ile Şam Ordusu ile birlikte Rum topraklarına doğru sefere çıktı.[101] Şam ordusu, Rum sınırlarına doğru harekete geçmiş, ancak Yezid, eşi Ümmü Gülsüm ile birlikte Dir Murran[102] denilen yerde konaklamış ve ayyaşlık yaparak gönül eğlendirmekteydi. İslam ordusunun “Kazkazune”[103] denilen yerde kolera ve çiçek hastalığına yakalandığı ve ağır kayıplar verdiği haberini alan Yezid, hiçbir şey yapmaz ve tam bir küstahlık ve acımasızlıkla Müslümanların kolera ve çiçek hastalığına yakalanarak ölmelerinden hiçbir şekilde üzüntü duymadığını ortaya koyan şiirler okur. Muaviye bir sözden etkilenerek Yezid’e Müslümanların karargahına giderek onlara katılması emrini verir. O da zorla hareket ederek ordu ile birlikte Kostantiniye’ye gider.[104] Ancak şehri fethedemeyerek geri dönmek zorunda kalırlar. Bu savaşa İbn Abbas, Abdullah b. Zübeyr, Eyyüp el Ensari ve başka önde gelen sahabelerde katılmıştır.[105]

Mekke ve Medine ileri gelenleri başta olmak üzere Müslümanların yoğun itirazlarına rağmen Muaviye, oğlu Yezid’e Müslümanlardan biat almak için yoğun çaba sarf eder ve sonunda Hicretin 56. Yılında Yezid için halktan biat almayı başarır.[106]

İmam Hüseyin’in Yezid’e Karşı Tepkisi

Muaviye, Hicretin 60.yılında Recep ayının on beşinde Dımeşk’te öldü.[107] Öldüğü sırada Yezid, Havarin’de bulunuyordu. Dımeşk’e ulaştığında halk ona biat etti.[108] Muaviye döneminde kendisine biat etmeyenlerden biat alma kararı alan Yezid,[109]Medine valisi Velid b. Utbe’ye bir mektup yazarak “Hüseyin b. Ali (a.s), Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Zübeyr’den kendi hilafeti için biat almasını ve biat etmeyenlerin ise boyunlarını vurmasını istedi.”[110] Daha sonra bir mektup daha yazarak şunu da vurguladı: "Benim tarafımda olanların ve olmayanların adlarını bana yaz ve mektubun cevabını da Hüseyin b. Ali'nin (a.s) başıyla bana gönder."[111]

Medine valisi bu konuda Mervan b. Hakem ile istişarede bulundu. Mervan şöyle dedi: “Eğer benim görüşümü kabul edersen halk Muaviye’nin ölümünden haberdar olmadan önce Hüseyin b. Ali (a.s) ve (Abdullah b.) Zübeyr’i çağır! Eğer biat ederlerse bir sıkıntı yok, ancak eğer kabul etmezlerse boyunlarını vur. Eğer bunlar biat etmez ve halk Muaviye’nin öldüğünden haberdar olursa, Hüseyin (a.s) ve Zübeyr’in oğluna tutunurlar ve büyük bir fitne çıkar. Ömer’in oğlunun ayaklanacak bir karakteri yoktur, ama eğer halk vaktinde onun peşinden gider ve hilafeti ona bırakırsa o başka.”

Velid, onları çağırtmak için peşlerinden Abdullah b. Amr b. Osman’ı gönderdi. Abdullah b. Zübeyr ve İmam Hüseyin (a.s) her ikisi de o sırada mescitte idiler. Abdullah b. Amr, onlarla görüşerek Velid'in mesajını onlara iletti. Abdullah b. Amr’a gitmesini ve birazdan geleceklerini söylediler.

Velid'in görüşmek için belirttiği saat, valinin normalde halkı kabul ettiği bir saat değildi. İşte bu nedenle Velid'in elçisine, sen git biz de geleceğiz, dediler. Abdullah b. Amr gidince Abdullah b. Zübeyr İmam Hüseyin’e (a.s): "Sence neden bizi istiyor?" Diye sordu. İmam Hüseyin (a.s) Abdullah b. Zübeyr'e şöyle buyurdu: "Öyle sanıyorum ki Muaviye b. Ebî Süfyan öldü ve onun ölüm haberi yayılmadan Yezid için bizden biat almak istiyorlar.” Abdullah b. Zübeyr: "Ben de aynı görüşteyim. Şimdi sen ne yapmayı düşünüyorsun?" dedi.

İmam Hüseyin (a.s) buyurdu ki: “Valinin yanına gideceğim!” Sonra İmam (a.s) mescitten dışarı çıktı. Akrabalarından ve savununanlarindan bir grubu toplayarak hükümet konağına gitti ve onlara şöyle dedi: "Ben Velid'in yanına gidiyorum; çağırırsam veya Velid'in bağırıp öfkelendiğini görürseniz hemen içeri girip etrafımı sarın; aksi durumda benim gelmemi bekleyin."

İmam içeri girdiğinde Mervan b. Hakem, Velid'in yanı başında oturmuştu. Velid, Yezid'in mektubunu İmam Hüseyin’e (a.s) okuyarak Yezid adına kendisine biat etmesini istedi. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: “Benim gibi birisi gizli olarak biat etmez, tüm Medine halkını ve beni davet et, bakalım ne olacak?” Bunun üzerine Velid, İmam Hüseyin’in (a.s) önerisi karşısında: “O halde selametle git” dedi. Olaya tanık olan Mervan Velid'e hitaben şöyle dedi: “Onu bırakma! Eğer biat etmeden giderse, artık bir daha onu bulamazsın. Eğer biat etmezse onu öldür.” İmam Hüseyin (a.s) öfkelenerek şöyle dedi: “Ne sen beni öldürebilirsin, ne de o.”

Bu durum üzerine İmam Hüseyin (a.s) yarenleri ile birlikte Yezid'e biat etmeden Mekke’ye doğru yola çıktılar.[112] Bu yolculukta Muhammed Hanefiyye[113] dışında İmam Hüseyin'in (a.s) oğulları, kardeşleri, bacıları ve yeğenleri olmak üzere yakınlarının çoğu O'na eşlik etti.[114] Beni Haşim'in yanı sıra İmam Hüseyin'in yarenlerinden yirmi bir kişi de bu yolculukta İmam'a katıldı.[115] İmam Hüseyin (a.s) beş günden sonra hicretin 60. yılı Şaban ayının üçünde Mekke'ye ulaştı[116] ve Mekke sakinleri ve Allah’ın evinin ziyaretçilerinin yoğun ilgisiyle karşılaştı.[117] İmam Hüseyin (a.s) Şaban ayının üçünden Zilhicce ayının sekizine kadar; yani 4 ay beş gün Mekke’de ikamet etti.

Kufelilerin Mektupları

Şam yönetimi, Hicaz’dan biat alma telaşındayken, Kufe’de gelecekte baş gösterebilecek fırtınalar kopmaktaydı. Ali Şiaları yirmi yıllık Muaviye döneminde yüzlerce şehit vermiş ve yüzlercesi yahut daha fazlası da zindanlarda bulunmaktaydı. Halk, Muaviye’nin ölüm haberini alınca rahat bir nefes aldı. Hz. Ali’yi (a.s) haksızca öldüren ve oğlunu yalnız bırakarak Muaviye’nin elini güçlendiren maceraperestler, Muaviye’den gerekli desteği göremediklerinden şimdi oğlundan intikam alma peşine düşmüşlerdi.

Ali Şiaları, Süleyman b. Surad Huzai’nin evinde bir araya geldi. Konuşmalar yapıldı ve ardından mektup yazarak İmam Hüseyin'i (a.s) Kufe'ye davet ettiler.[118] Kılıktan kılığa giren hemşerilerinden haberdar olan Süleyman b. Surad, şöyle bir konuşma yaptı:

“Ey insanlar! Eğer canınızdan korkuyor ve meydan ehli değilseniz, İmamı boşuna aldatmayın!” sesler yükseldi ve hep bir ağızdan şöyle demeye başladılar: “Asla ve asla, bizler canımızdan vazgeçtik ve Yezid’i devirip Hüseyin’i (a.s) hilafete çıkaracağımıza dair kendi kanımızla ahitleştik!”

Daha sonra İmam Hüseyin’e (a.s) şöyle bir mektup yazdılar:

“Allah’a hamdolsun ki, Muhammed (s.a.a) ümmetinin iyilerini öldürüp kötülerini iş başına getirdiği düşmanı helak oldu. Müslümanların beytülmalını güçlü ve zenginler arasında paylaştırırdı. Şimdi senin yöneticiliğinin önünde hiçbir engel kalmadı. Bu şehrin hakimi, Numan b. Beşir hükümet sarayında yaşamakta. Bizler ne ona encümenlik ediyor ve ne de namazlarına katılıyoruz.”

Birinci mektubun gönderilmesinden iki gün sonra Kufeliler İmam Hüseyin’e (a.s) 150 mektup daha gönderdiler.[119] İki gün sonra yine mektup gönderildi.[120] Bu mektupların hepsinin içeriğinde İmam Hüseyin (a.s) Kufeye davet ediliyordu.

Mektupların sayısı çoğalınca [121] İmam Hüseyin (a.s) Kufe halkına mektup yazdı.[122] Mektubu amcasının oğlu Müslim b. Akil'e (r.a) verdi ve şehrin durumunu gözlemleyerek kendisine gerekli bilgileri vermesi için Irak'a gönderdi.[123]

Diğer yandan, Müslim b. Akil, İmam Hüseyin’in (a.s) mektubu ile Kufe’ye gider. Kufe halkı, Müslim’i oldukça sıcak bir şekilde coşku ve iştiyakla karşılar. Temiz inançlı bir Müslüman olan Müslim b. Akil, kendisine coşkuyla biat eden Kufe halkının kolay bir şekilde ondan vazgeçeceğini ve onu yalnız bırakacaklarını sanmadığından İmam Hüseyin’e (a.s) mektup yazarak O'nu (a.s) Kufeye davet eder.[124]

Mekke'den Kufe’ye Hareketi

İmam Hüseyin (a.s) 4 ay beş gün Mekke’de ikamet ettikten sonra, salı günü Zi’l Hicce ayının 8. günü (Terviye günü)[125], (Müslim b. Akil'in şehit edildiği gün) 82 kişiyle beraber[126] Kufe’ye gitmek için Mekke’den ayrıldı.

İmam Hüseyin (a.s), Müslim b. Akil’in mektubunu alır almaz kadınlar, çocuklar ve bir grup ashabı ile birlikte Irak yolunu tutar. Öte yandan Yezid’in fermanını alan Ubeydullah b. Ziyad, Kufe’e doğru yola çıkar. Ubeydullah, Irak ve özellikle Kufe halkını çok iyi tanıyordu. Babası yıllarca bu şehirde hükümet etmiş ve Ubeydullah babasının elinin altında burada yetişmişti. Küfe halkına nasıl davranacağını çok iyi biliyordu. Şehre ulaşır ulaşmaz, hemen şehrin ileri gelenlerini tehdit ve rüşvetlerle kendi yanına çekti ve onların yardımı ile casuslar göndererek Müslim’in kaldığı yeri öğrendi. İlk önce Müslim b. Akil’i ağırlayan Hani b. Urve’yi hapse attı. Bunun üzerine Müslim, taraftarlarını savaşa çağırır, ancak sayılarının yüz bin kadar olduğu söylenen halk, hiçbir cesaret örneği göstermeden ve hiçbir çatışmaya girmeden bir gün içinde Müslim b. Akil’in yanından ayrılırlar. Müslim, akşam namazını kıldığında bir kişiyi bile yanında bulamaz. Hükümetin güçleri sonunda Müslim’in sığındığı yeri de tespit eder. Müslim, tutuklanır. Sonra Ubeydullah’ın emri ile o ve Hani b. Urve’yi öldürerek başsız bedenlerini iplere bağlayarak Kufe sokaklarında dolaştırırlar. Kufe’nin ileri gelenleri hiçbir şey olmamışcasına öylece evlerinde kala kalırlar![127]

İmam Hüseyin (a.s), Mekke’den çıktıktan sonra Irak yolunda Müslim ve Hani’nin öldürüldüğünü ve Kufe halkının ahitlerine sadık kalmadıkları haberini alır. Durumu ashabına anlatır ve onlara yanından ayrılmaları için izin verir. Bir grup yanından ayrılır, ancak ailesi ve özverili ve imanlı az sayıdaki ashabı onu yalnız bırakmaz.

İmam Hüseyin (a.s), Kufe’ye yaklaştığında, Zu Hasm bölgesinde Ziyad’ın öncü birlikleri ile karşı karşıya gelir. Ordunun komutanı, Beni Riyah kabilesinden Hür b. Yezid’dir. Ordusuyla İmam Hüseyin’in (a.s) yolunu keserek onları Kerbela denilen yere sürüklerler.

Bu arada Ubeydullah’ın habercisi, Hür’e yazılan bir mektup getirir ve mektupta şunları yazılmıştı: “Mektubum sana ulaştığında ve habercim yanına geldiğinde, Hüseyin’e (a.s) baskı yap ve onu kurak, susuz ve ot yeşermeyen bir çölde durdur. Habercime senin emrimi yerine getirene kadar senin yanından ayrılmamasını emrettim”.[128] Hür de Ubeydullah’ın yazmış olduğu mektubu İmam’a (a.s) okuduktan sonra İmam Hüseyin (a.s) Hür’e şöyle buyurdu: Bırak “Neyneva” veya “Gazıriyye”[129] bölgesine duralım”. [130] Hür ise cevap olarak bunun mümkün olmayacağını, zira Ubeydullah’ın mektubu getiren habercisini casusluk yapmak için görevlendirdiğini söyledi. Bunun üzerine iki ordu Kerbela'ya kadar beraber hareket etti ve Kerbela'ya ulaşınca Hür ve askerleri İmam Hüseyin'in (a.s) ve ashabının önünde durarak ilerlemelerine engel oldular.[131]

Kufe hâkimi, İmam Hüseyin’in (a.s), Kufe’ye yaklaştığı haberini alınca, Ömer b. Sa’d b. Ebu Vakkas komutanlığında bir orduyu onlara doğru gönderir. Ubeydullah b. Ziyad, İmam Hüseyin’den (a.s) Yezid’e biat etmesini ister, ancak İmam Hüseyin (a.s) bu istekten imtina edip kabul etmez.[132]

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
Kıyamet günü Allah’ın kendisini kerametine özgü kıldığı ve Hüseyin (a.s) ile Muhammed (s.a.a) Ehl-i Beyti'nin hürmetinin çiğnenmesi karşısında ağlayan gözler dışında bütün gözler ağlar ve hiç bir göz uyumaz.”

Şehadeti

Kerbela Faciası

Çoğu kaynaklar, İmam Hüseyin'in (a.s) Kerbela’ya giriş tarihini hicretin 61. yılı muharrem ayının ikisi olarak nakletmektedir.[133] Ömer b. Sa’d da, İmam Hüseyin'in (a.s) kafilesinin Kerbela’ya yerleşmesinin ertesi günü –yani muharrem ayının üçü- Kufe halkından dört bin kişi ile birlikte Kerbela’ya geldi.[134]

İmam Hüseyin (a.s) İbn Sa’d’ın neden buraya geldiğini sormak için gönderdiği mesajın cevapında şöyle buyurdu: “Şehrinizin halkı bana mektup yazarak buraya gelmem için davet ettiler, şimdi beni istemiyorlarsa geri dönerim.”[135] İbn Sa’d, Ubeydullah’a mektup yazarak onu İmam’ın (a.s) sözlerinden haberdar etti.[136] Ubeydullah b. Ziyad'da Ömer b. Sa’d’ın mektubuna cevap olarak ondan Hüseyin (a.s) ve yarenlerindan Muaviye b. Yezit için biat almasını istedi.[137] Daha sonra İmam Hüseyin (a.s) ile Ömer b. Sa'd arasında üç veya dört kez konuşma gerçekleşti.[138] Bazı kaynaklara göre, İmam (a.s) ve Ömer b. Sa'd, İmam Hüseyin'in (a.s) Kerbela'dan gitmesi noktasında anlaşmış, ancak Ubeydullah'ın muhalefet etmesiyle bu olay gerçekleşmemiştir.[139]

7 Muharrem

Muharrem ayının yedinci günü Ubeydullah b. Ziyad, Ömer b. Sa’d’a mektup yazarak ondan Hüseyin (a.s) ve yarenleri ile su arasında baraj oluşturmasını ve hatta bir damla bile su içmemelerini için engel olunması emrini verdi. İbn Ziyad’ın mektubu Ömer Sa’d’ın eline ulaşınca Amr b. Haccac’a beş yüz atlı ile beraber Fırat suyunun yanına gidererek İmam Hüseyin (a.s) ve yaranlarının suya ulaşmasına mani olmasını emretti.[140]

Tasua Günü

Şimr b. Zi’l Cevşen Muharrem ayının dokuzunda perşembe günü ikindi namazından sonra, İbn Sa’d’a katıldı. Şimr (Ümmü’l Benin’in taifesindendi) Ubeydullah’tan Ümmü’l Benin’in (a.s) evlatları için emanname almıştı;[141] ancak Ümmü’l Benin’in evlatları emannameyi kabul etmediler.[142] İmam Hüseyin (a.s) düşman ordusunun Tasua günüsaldırma niyetinden haberdar olunca, kardeşi Abbas'a şöyle buyurdu:

“Onların yanına dön, eğer yapabilirsen, onları yarın sabaha kadar ikna et. Bizler de bu geceyi ibadetle geçirelim. Allah’a münacat edelim, niyazda bulunalım ve namazkılalım. Allah biliyor ki ben namaz kılmayı, kitabını okumayı, dua ve istiğfar etmeyi çok seviyorum.”[143]

Bunun üzerine Hz. Abbas b. Ali (a.s) düşman ordularının yanına gitti ve onlara İmam Hüseyin’in (a.s) mesajını iletti. Ömer b. Sa'd, İmam Hüseyin (a.s) ve yarenlerine bir gece zaman verir.[144] O gün İmam Hüseyin (a.s) ve ashabının çadırları düşman ordusu tarafından muhasara altına alınarak kuşatıldı.

Aşura Gecesi İmam Hüseyin (a.s) gecenin ilk vakitlerinde yarenlerini bir araya toplayarak onlara şöyle hitap etti:

“Ben kendi yarenlerimi ve Ehl-i-beytimden (a.s) daha sadık ve vefalı bir kimse bilmiyor ve tanımıyorum! Yarın savaş günüdür ve sizin üzerinizdeki bütün haklarımdan -biatimi üzerinizden kaldırdım- vazgeçiyorum. Herkesin gecenin karanlığından yararlanarak kendi yolunu tutması ve buradan uzaklaşmasına izin veriyorum.”

İmam Hüseyin’in (a.s) konuşması sona erince, önce İmam'ın (a.s) Ehlibeyti ve daha sonra da yarenleri birbiri ardınca ayağa kalkarak, sonuna kadar İmam’la (a.s) birlikte olacaklarını ve onu her türlü destekleyeceklerini vurgulamakla beraber, biatlarında vefalı ve kararlı olduklarını vurguladılar.[145]

Aşura Günü
İmam Hüseyin (a.s) sabah namazını eda ettikten sonra,[146] ordusunun saflarını (32 atlı ve 40 yaya) düzenledi.[147] İmam Hüseyin (a.s) savaşın başlamasından önce Kufe ordusuna hücceti tamamlamak üzere atına binerek ashabından birkaç kişi ile birlikte düşman ordusunun yanına yaklaştı ve onlara nasihatlerde bulundu.[148]

Aşura sabahı Hür b. Yezid-i Riyahi İbn Sa’d’ın ordusunu terk ederek İmam Hüseyin’in (a.s) ordusuna katıldı.[149]

Aşura günündeki ilk saldırıları grupları halinde gerçekleşti. Bazı tarihi kaynaklar bu ilk saldırılar sonucunda İmam Hüseyin’in (a.s) elliye yakın ashabının şehit olduğunu nakletmiştir.[150] İmam’ın (a.s) sahabelerinin şehit olmasından sonra Ehlibeyti savaş için hazırlandılar. Beni Haşim’den savaş için ilk izin isteyen ve şehit olan Ali Ekber b. Hüseyin (a.s) idi.[151] Ali Ekber’in şehadetinden sonra İmam Hüseyin’in (a.s) diğer Ehlibeyti birbiri ardınca meydana giderek şehit oldular. İmam Hüseyin’in (a.s) ordugâhının muhasara altında bulunmasından dolayı su getirme vazifesi ona verilen Ebu’l Fazl Abbas da –ordunun sancaktarı ve çadırların koruyucusu- su getirmek için gittiği Fırat kıyısında, İbn Sa’d’ın İmam’ın ordusunun suya ulaşmaması için koyduğu bekçilerle girdiği savaş sonucunda şehit düştü.[152]

Bütün ashap, ensar ve Beni Haşim’in şehit olmasından sonra Eba Abdillah (a.s) savaş meydanına gitti. İlk başta Kufe ordusundan hiç kimse İmam Hüseyin'le (a.s) savaşmak için öne çıkmadı.[153] Şimr’in komutasında olan piyade birlikleri İmam Hüseyin’in (a.s) etrafını sarmalarına rağmen öne çıkamıyorlardı ve bundan dolayı Şimr çaresizce onları teşvik ediyordu.[154]Daha sonra Şimr b. Zi’l Cevşen okçulardan İmam’ı (a.s) ok yağmuruna tutmalarını istedi. Dört bir taraftan gelen okların çokluğuyla İmam’ın (a.s) bedeni oklarla dolmuştu.[155] Şimr b. Zi’l Cevşen, aralarında Ebu’l Cunub Abdurrahman b. Ziyad, Kaş’em b. Amr b. Yezid-i Herduvanı Cu’fi, Salih b. Veheb Yezeni, Sinan b. Enes-i Nehei ve Havli b. Yezid Esbehi’nin bulunduğu Kufe ordusundan bir grupla İmam Hüseyin’e (a.s) doğru yaklaştılar. Şimr onları İmam’a saldırarak işini bitirmeleri için teşvik ediyordu[156], ancak kimse bu işe yanaşmıyordu. Daha sonra Şimr, Huli b. Yezid’e İmam’ın (a.s) başını mübarek bedeninden ayırmasını emretti. Huli b. Yezit İmam’ın (a.s) mübarek başını kesmek için katligaha varınca eli ve bedenini titreme sardı ve hedefine ulaşamadan geri döndü. Bunun üzerine Şimr[157] ve başka bir nakle göre Sinan b. Enes[158] atından aşağı indi ve İmam’ın mübarek başını bedeninden ayırarak Huli’nin eline verdi.[159] İmam (a.s) şehit olurken bedeninde 33 kılıç darbesi ve 34 mızrak yarası vardı.[160] Düşman ordusu İmam Hüseyin’in (a.s) şehadetinden sonra elbise ve eşyalarını yağmalayarak imamın bedenini üryan bıraktılar.

İmam Hüseyin'in (a.s) şehit edilmesinden sonra geride kalan kadın ve çocukları esir alarak Kufe'ye ve oradan da Şam'a götürdüler. İmam Seccad'ı (a.s) ise hasta olması nedeniyle öldürmediler.[161]

Erbain

Erbain (kırkıncı gün); hicrî takvime göre Safer ayının 20’si ve İmam Hüseyin (a.s) ve yarenlerinin Kerbela’da şehit edilişlerinin kırkıncı günüdür.

Kerbela esirlerinin Hicretin 61. yılında Safer ayının 20’sinde Şam’dan Medine’ye dönerken Kerbela’ya uğrayarak İmam Hüseyin’i (a.s) ziyaret ettikleri meşhurdur. Bazıları[162] bu ziyaretin ilk yıl gerçekleşmediğini ve gerçekte mesafe uzaklığından dolayı böyle bir ziyaretin gerçekleşmesinin imkânsız olduğunu ileri sürmektedirler. Esirlerin Kufe’den Şam’a ve oradan da geri dönerek Kerbela’ya geri gelmelerinin 40 gün zarfında gerçekleşmesi mümkün değildir, demektedirler. Muhaddis Nuri’den önce Seyyid İbn Tavus da “İkbalu’l A’mal” kitabında konu hakkında kuşkusunu dile getirmiştir.[163]

Bu görüşe karşın, bazı yazarlar Kerbela esirlerinin Şam’dan Irak’a gittiğini ve Erbain’de (İmam Hüseyin (a.s) ve yarenlerinin şehadetinin kırkında) Kerbela’ya vardıklarını ve İmam Hüseyin ve yarenlerinin kabr-i şeriflerini ziyaret ettikten sonra Medine’ye doğru hareket ettiklerini ileri sürmüşlerdir.[164]

Erbain Ziyareti

Ana madde: Erbain Ziyareti

İmam Hasan Askeri’den (a.s) Mümin’in beş nişanesinin olduğu ve bu beş nişaneden birinin Erbain ziyareti olduğuna dair bir hadis nakledilmiştir.[165]

Yine İmam Cafer Sadık’tan (a.s) Erbain günü için bir ziyaret name nakledilmiştir.[166] Şeyh Abbas Kummi, bu ziyaret nameyi “Mefatihu’l Cenan” kitabının üçüncü bölümünde “Meşhur olmayan Aşura Ziyareti”nden sonra “Erbain Ziyareti” adıyla nakletmiştir.

Gazi Tabatabai’nin dediğine göre Erbain günündeki ziyaret, Şiaların nezdinde “Mereddu’r Re’s” diye de bilinmektedir.[167]Mereddü’r Re’s’in anlamı: Başın geri getirilmesidir. Bundan maksat Kerbela esirlerinin Kerbela’ya geri döndükleri ve İmam Hüseyin’in (a.s) mübarek kesik başını da yanlarında getirerek oraya defnettikleridir.

Erbain Yürüyüşü

Ana Madde: Erbain Yürüyüşü

Erbain ziyaretinin tavsiye edilmesi, başta Irak’ın yerlileri olmak üzere dünya genelindeki Şiaların her yıl Erbain’den önce Kerbela’ya akın etmelerine ve Erbain günü orada hazır olmalarına neden oldu. Adeta bir insan seli görüntüsünü andıran bu yürüyüşler dünyanın en büyük kitlesel yürüyüşlerinden biri olarak sayılmaktadır. Geçtiğimiz 2013 yılında dünya genelinden 20 milyon Şii’nin Erbain yürüyüşüne katıldığı belirtilmiştir.[168] Gazi Tabatabai’nin yazdığına göre, Erbain’de Şiaların Kerbela’ya doğru hareket etmeleri, Ehlibeyt İmamlarının (a.s) döneminde de yaygındı ve Şialar hatta Emeviler ve Abbasiler döneminde bile bu kitlesel yürüyüşleri gerçekleştirmişlerdir.[169]

Aşura Kıyamı

Ana Madde: İmam Hüseyin'in (a.s) Kıyamı

İmam Hüseyin'in (a.s) Medine'den Mekke'ye ve oradan Kufe'ye ve ardından da Ömer Sa'd'ın ordusuyla savaşmak için Kerbela'ya hareketi noktasında farklı görüşler bulunmaktadır. Bir görüşe göre (Şeyh Ali Penah İştihardi) bu hareketin kıyam ve savaşmak kastıyla değil, sadece canını korumak için gerçekleştiğidir.[170] Bazıları ise İmam Hüseyin'in (a.s) hükümet teşkil etmek için kıyam ettiğine inanmaktadır. Eski alimlerden Seyyid Murtaza[171] ve muasır alimlerden Salihi Necef Abadi[172](Şehidi Cavid kitabının sahibi) bu görüşe sahiptirler. Şeyh Mufid, Seyyid İbn Tavus ve Allame Meclisi gibi şahsiyetler ise bu görüşe muhaliftir.[173]

İmam Hüseyin'in (a.s) kıyamı, çoğu grupların uyanışına neden oldu. İmam'ın (a.s) şehadetinden hemen sonra başlayan devrimci hareketler ve kıyamlar uzun yıllar devam etti. İlk kıyam Abdullah b. Afif'in[174] İbn Ziyad'a karşı kıyamı ve ondan sonraki ise Sistan halkının kıyamıydı. Medine halkı da (Harre olayı) Aşura vakıasından dolayı Yezid'e karşı kıyam etti. Yezid’in helak olmasından sonra bu kıyamlar devam etti. Tevvabin, Muhtar'ın Kıyamı, Zeyd b. Ali (a.s) ve Yahya b. Zeyd kıyamıonlardan bazılarıdır. Ebu Müslim Horasani’de İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamından esinlenerek Ya Lisarati’l Hüseyin sloganıyla Emevilerin düşmesine neden olan siyah giyenler kıyamını başlattı.[175] Muhammed b. Abdullah’ın Mansur Abbasi’ye karşı kıyamı, İbrahim’in kıyamı, Şehidi Fah kıyamı ve… gibi aleviler tarafından Abbasilere karşı yapılan mücadele ve kıyamların hepsi İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamından ilham almıştır.

Yas ve Matem

Ana Madde: Muharrem Matemi

Muharrem ayı matemi; Şiaların İmam Hüseyin (a.s) ve yarenlerini anmak ve yaşanan acı ve musibetleri akılda tutup gerekli dersleri çıkarmak için, başta Tasua ve Aşura günü olmak üzere Muharrem ayı boyunca dünya genelinde düzenledikleri matem ve yas merasimleridir. Şialarla birlikte yaşayan Sünniler ve başka mezhep mensupları da Şialardan etkilenerek bugünlerde matem programlarına katılmaktadır. Başta gözyaşı ve şiir okumayla yapılan bu merasimlere gün geçtikçe mersiye okuma, sine vurma ve taziye tutma gibi yas tarzları da eklenmiştir. Bu matem tarzlarının çoğu Büveyhoğulları, Safeviler ve Kacarlılar döneminde şekillendi. Bazı tarihi verilere göre Aşura vakıasından sonra İmam Hüseyin b. Ali’ye (a.s) ilk mersiye okuyanlar İmam Zeynel Abidin (a.s) ve Hz. Zeynep’tir (s.a).

Fazilet ve Erdemleri

İmam Hüseyin (a.s) beyaz yüzlü idi.[176] Bazen kürkten[177] yapılmış bir sarık bazen de siyah bir sarık takardı.[178] Baş ve sakalına kına yakardı.[179] Bir çok hadis, tarih ve eski rical kaynaklarında Hz. Hüseyin’in (a.s), dedesi Hz. Resulü Kibriya Efendimize (s.a.a) benzediğine dair bilgiler mevcuttur.[180] Bir rivayette ise İmam Hüseyin (a.s), Peygambere (s.a.a) en çok benzeyen kişi olarak tanıtılmıştır.[181]İmam Ali’den nakledilen başka bir rivayette ise oğlu İmam Hüseyin’i (a.s) yaratılış ve ahlak açısından kendisine en çok benzeyen kişi olarak tasvir etmiştir.[182]

İki yüzüğünden birinde “la ilahe illallah, uddetun lilikaullah” diğerinde ise “İnnellahe baliğun emrehu” yazmaktaydı.[183]

İmam Hüseyin (a.s), İmam Hasan’ın (a.s) şehadetinin ardından yaşı kendisinden büyük olanlar olmasına rağmen Haşimoğullarının içinde en saygın olan kişiydi.[184]Onunla danışıp, onun görüşünü başkalarının görüşüne tercih ederlerdi.[185] İmam Hüseyin (a.s), yakınları ile birlikte 25 kere yaya olarak hacca gitmiştir.[186]

Ya’la Amiri, Hz. Peygamber Efendimizden (s.a.a) şöyle rivayet etmiştir: حسین منّی و انا منه، احبّ الله من احبّه، الحسن و الحسین سبطان من الاسباط (Tercüme: Hüseyin benden ve ben Hüseyin’denim; Allah onu seveni sevsin. Hasan ve Hüseyin torunlardan iki torundur.)[187]

Selmanı Farisi’den nakledildiğine göre Hz. Resulullah (s.a.a), Hz. Hüseyin’i (a.s) dizleri üzerine oturtur, onu öper ve şöyle buyururdu: Sen seyyit oğlu seyyit ve seyyitlerin babasısın; Sen imam, imam oğlu ve imamların babasısın. Sen Allah’ın hüccetinin oğlu ve sonuncuları kaim olan dokuz hüccetin babası olan hüccetsin.”[188]

Yine Selmanı Farisi’nin Hz. Resulü Ekrem’den (s.a.a), naklettiği rivayette efendimiz şöyle buyurmuştur: “Ey Salman! Her kim bunları severse, beni sevmiştir ve her kim beni severse, Allah’ı sevmiştir.” Sonra ellerini Hüseyin’in (a.s) omuzları üzerine koyarak şöyle buyurdu: “Bu, imam oğlu imamdır. Onun neslinden olan 9 imam, emin ve masumdurlar. Onlardan dokuzuncusu onların kaim (kıyam edici) olanlarıdır.[189]

Hz. Resulü Ekrem (s.a.a), defalarca şöyle buyurmuştur: “Hasan ve Hüseyin benim çocuklarımdır; onları seven beni sever, beni sevense Allah'ı sever; Allah'ı seveni de Allah cennete koyar. Onlara buğzeden bana buğzeder, bana buğzeden Allah'a buğzeder; Allah da kendisine buğzedeni, cehenneme atar.”[190]

Ebu Hureyre ise Hz. Resulullah’tan şöyle nakletmiştir: “Her kim bu iki çocuğumu –Hasan ve Hüseyin’i- severse, beni sevmiştir ve her kim onlara düşmanlık ederse; bana düşmanlık etmiştir.”[191]

İmam Hüseyin’in (a.s) düşmanları bile onun faziletlerini itiraf etmişlerdir. Nitekim azılı düşmanlardan Muaviye bile İmam Hüseyin (a.s) hakkında ‘Hüseyin de babası gibi hile ve dalavere ehli değildir’ diye itirafta bulunmuştur.[192] Ayrıca İmam Ali ve İmam Hasan’a (a.s) da düşmanlık eden Amr b. As da İmam Hüseyin (a.s) hakkında ‘gök ehli yanında yeryüzündeki en sevgili kişinin İmam Hüseyin olduğunu’ söylemiştir.[193]

İmam Hüseyin (a.s), her daim ağabeyi İmam Hasan’a (a.s) saygı duymuş ve onun karşısında konuşmamıştır.[194] Hiçbir zaman ondan önde yürümemiş ve her ikisinin hazır bulunduğu yerde ondan önce konuşmamış ve görüş bildirmemiştir.[195]Hatta oldukça bağışlayıcı ve Medine’de bağış ve cömertliği ile tanınmasına[196] rağmen cömertliğinde bile İmam Hasan’a (a.s) ihtiram göstermekteydi. Söylendiğine göre bir ihtiyaç sahibi İmam Hasan’ın (a.s) yanına gelir ve ondan yardım ister. İmam Hasan (a.s) ona bir miktar yardımda bulunur. Aynı kişi daha fazla yardım almak için bu kez İmam Hüseyin’in (a.s) yanına gider. İmam Hüseyin (a.s) ağabeyinin ona yardım ettiğini öğrenince ağabeyine saygısızlık olmasın diye İmam Hasan’ın (a.s) yardım ettiği miktardan bir dinar daha az o kişiye yardımda bulunur.[197] 

Kendisi öksüzlerle oturur, onların davetlerini kabul eder, onlarla yemek yer ve onları evine davet ederdi. Evinde olan şeylerden onları esirgemezdi.[198] Fakir birisi ondan bir şey istediğinde namazda bile olsa namazını kısa kesip her neyi varsa ona verirdi.[199] Köle ve cariyelerini güzel ahlakları gereği azat ederdi. Söylendiğine göre Muaviye çok sayıda mal, elbise ve bir cariyeyi İmam Hüseyin’e (a.s) hediye olarak gönderir. Cariyeyi Kur’an’dan birkaç ayet okuduğu ve dünyanın fani oluşu ve insanların öleceğine dair bir şiir okuduğundan dolayı azat eder.[200] Hatta bir gün kölelerden birisi cezayı gerektiren uygunsuz bir iş yapar, ancak köle “وَالْعَافٖينَ عَنِ النَّاسِ (Tercüme: insanları affederler.)”3–134 ayetini okur. Bunun üzerine İmam Hüseyin (a.s) onu Allah yolunda azat eder.[201] Hastalanarak yatağa düşen ve borcunu ödemekten aciz kalan Usame b. Zeyd’in borcunu kendisi öder.[202]

Bir rivayete göre bir arsa ve bir miktar eşya ona miras kalır, ancak daha kendisine ulaşmadan onları bağışlar.[203] Üç soruya verdiği cevaptan dolayı bir adama yüzüğünü bağışlar.[204] Kerem ve cömertliği o kadar çoktu ki Yahudi bir kadınla erkek onun güzel ahlakından dolayı Müslüman olmuşlardı.[205] Çocuklarının öğretmenine fazlaca mal, elbise ve inci bağışlar, buna rağmen “bu senin taliminin karşılığı değildir’ derdi.[206] İmam Hüseyin’in (a.s) hilim ve alçakgönüllülüğü hakkında dediklerine göre Şamlı adamın birisi ona ve babasına küfreder, ama İmam Hüseyin (a.s) onu bağışlar ve ihsanda bulunur.[207] Denildiğine göre yetim ve yoksullara o kadar çok erzak taşırdı ki taşıdığı erzak çuvalı sırtında iz bırakmıştı.[208]

Dediklerine göre Mervan, İmam Hüseyin’in (a.s) annesine (Hz. Fatıma’ya) hakaret ettiğinde ona sert bir şekilde karşılık vermiştir.[209] Aynı şekilde Emeviler tarafından İmam Ali’ye (a.s) lanet ve küfür edilmesine de şiddetle tepki gösterirdi.[210]

İmam Hüseyin’in (a.s) Türbesi

Ana Madde: İmam Hüseyin’in (a.s) Türbesi
İmam Hüseyin'in (a.s) Türbesi

İmam Hüseyin'in (a.s) Türbesi veya Hairi Hüseyni;Ehlibeytin üçüncü imamı İmam Hüseyin’in (a.s) toprağa verildiği Kerbela bölgesidir. Hadislerde türbe sınırları için zikredilen en az fasıla 20 – 25 zira’dır (normal bir kişinin dirseğinden orta parmak ucuna kadar ki uzunluktur). Buna göre İmam’ın (a.s) türbesinin çapını 22 metre olarak saymışlardır.[211] İmam Hüseyin’in (a.s) kabrinin üzerine bina inşası, şehadetinin ilk yıllarına dayanmaktadır. Üzerinin (tavanın) kapatılması ve kabrinin üzerinde küçük bir yapıtın bulunması hakkında Hicri 65. yıla kadar bilgiler bulunmaktadır. Muhtemelen İmam Hüseyin’in (a.s) kabri üstüne ilk kubbeyi yapan Muhtar b. Ebu Ubeyd Sakafidir (öldürülme tarihi Hicri 67). Muhtar kıyamında zafere ulaştıktan sonra Hicri 66. yılda bu kubbeyi inşa etmiştir.[212] İmam Sadık’tan (a.s) İmam Hüseyin’in (a.s) türbesinin adab ve ziyaret keyfiyetine dair hadislerin nakledilmesi[213] bu kubbenin İmam Sadık (a.s) zamanına kadar baki kaldığının göstergesidir.[214]

Daha sonraki dönemlerde şahıs veya hükümetler İmam Hüseyin’in (a.s) türbesinin restore edilmesi için çeşitli faaliyetlerde bulunmuşlardır.[215] Buveyhoğulları, Celayiriler, Safeviler ve Kaçarlılar hükümeti zamanında İmam Hüseyin’in (a.s) türbesini süsleme ve genişletme noktasında esaslı ve kapsamlı faaliyetler yapılmıştır.[216]

İmam Hüseyin'in (a.s) Kabrinin Tahrip Edilmesi

Ana Madde: İmam Hüseyin’in (a.s) Türbesinin Tahribi

Harun Reşit ve Mütevekkil gibi bazı Abbasi halifeleri, defalarca İmam Hüseyin’in (a.s) türbesini viran ve tahrip ettiler. Mütevekkil, İmam Hüseyin’in (a.s) kabrinin izini yok etmek ve halkın ziyaretini engellemek için İmam’ın (a.s) türbesinin bulunduğu bölgenin ekilmesini ve su verilmesini emretmiştir.[217] İmam Hüseyin’in (a.s) türbesini tahrip etme girişiminin en kötüsü son zamanlarda; yani Vahhabilerin 1216 yılında Kerbela’ya saldırmasıyla vuku bulmuştur. Cani vahhabiler bu saldırı da İmam Hüseyin’in (a.s) türbesini tahrip etmiş ve türbeye ait zerih ve kıymetli eşyaları yağmalamışlardır.[218] Ayrıca 1991 yılında Irak Baas hükümeti güçleri, İmam Hüseyin’in (a.s) haremine saldırarak türbeyi hedef almışlardır.[219]

İmam Hüseyin’in (a.s) Ziyareti

Ana Madde: İmam Hüseyin’in (a.s) Ziyareti

Tarihi kaynaklara göre, İmam Hüseyin’in (a.s) kabri şeriflerini ilk ziyaret eden kişi Cabir bin Abdullah Ensari’dir. Cabir, İmam Hüseyin’in (a.s) şehadetinin kırkıncı günü Atiyye bin Said Afvi ile birlikte Medine’den Kerbela’ya giderek Erbain’de İmam Hüseyin’in (a.s) kabri şeriflerini ziyaret etmiştir.[220] Seyyid b. Tavus Luhuf kitabında, Hz. Zeynep (s.a) ve diğer Kerbela esirlerinin de bu günde Kerbela’ya yetiştiklerine inanmaktadır.[221]

En üstün ve en faziletli amellerden biri de Kerbela’da şehitler efendisinin (a.s) kabrini ziyaret etmektir.[222] Rivayetlerde işaret edilen faziletlerden bazıları şunlardır:[223]

  • Allah’ı arşta ziyaret etme sevabı.[224]
  • Allah Teala’nın ziyaret edenlerle övünmesi.
  • Allah Resulü (s.a.a), Hz. Ali (a.s) ve Hz. Fatıma (s.a) ile komşuluk.
  • Peygamber (s.a.a) ve İmamların duası (a.s).
  • Hayırlı akıbet.
  • Rızkın artması.
  • Ömrün uzaması.
  • Tehlikelerin defedilmesi.
  • Geçmiş ve gelecek günahların bağışlanması.[225]
  • Duanın icabet ve kabulü.
  • Meleklerin duası.
  • Diğer birçok sevaplar.[226]

Ziyaret Adabı

İmam Hüseyin’i (a.s) ziyaret etmenin kendine özgü adap ve amelleri vardır; onlardan bazıları şunlardır:

  • Yola çıkmadan önce üç gün oruç tutmak.
  • Lezzetli ve çok çeşitli yemeklerden sakınma ve sade yemeklerle yetinmek.
  • Gamlı ve hüzünlü bir halde ziyaret etmek.
  • Koku ve esans kullanmaktan sakınmak.
  • Matemde olan ve musibet görmüş kimse gibi, solgun çehre ve elbiselerle ziyaret etme.[227]
  • Ziyaretten önce Fırat suyuyla gusül alma.
  • Yalın ayak ziyarete gitme.[228]

Özel Ziyaret Günleri

  • Cuma gecesi (Perşembe akşamı) ve günü.[229]
  • Arafe günü.[230]
  • Recep ayı; özellikle birinci günü ve ortası.
  • Şaban ayı; özellikle ay ortası gecesi (14. günün akşamı) ve (on beşinci) günü.
  • İmam Hüseyin’in (a.s) dünyaya geldiği gün (meşhur olan: Şaban ayının üçü).
  • Ramazan ayının her günü; özellikle ortası ve son on günü.
  • Ramazan ayının birinci ve sonuncu gecesi.
  • Kadir geceleri; özellikle 23. gece.
  • Ramazan ve Kurban bayramları gecesi.
  • Mubahele günü (Zilhicce ayının 24. günü)
  • “Hel Eta” ayetinin nazil olduğu gün (Zilhicce ayının 25. günü)
  • Aşura gecesi.
  • Aşura günü.[231]
  • Erbain.[232]

Ziyaretnameler

Camiu’z Ziyaratı Masumin (a.s) kitabında İmam Hüseyin’i (a.s) ziyaret etmek için, yirmi altıncısı her zamanda ve otuz üçüncüsü ise belli ve özel vakitlerde okunan ziyaretler bir araya getirilmiştir. Ziyaret-i Aşura, Ziyaret-i Varis ve Ziyaret-i Nahiye-yi Mukaddese en bilinen ziyaretnamelerdendir.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. Yukarı git El-Mufid, el-İrşad, Kum, Said B. Cubeyr, 1428, s. 288.
  2. Yukarı git Dairetu’l Maarif Teşeyyü, Ahmed Sadr, Hacı Said Cevadi, Kamuran Fani ve Bahattin Hurremşahi’nin gözetimi altında, c. 2, s. 349–354; İbn Sa’d, c. 6, s. 399; Ebu’l Ferec İsfahani, s. 51, Mufid, c. 2, s. 27.
  3. Yukarı git Hacı Menuçehri, Feramerz, Hüseyin (a.s) (İmam maddesi), Dairetu’l Maarif Bozorg İslami, c. 20, s. 664–665.
  4. Yukarı git İbn Atiyye, Ahmed, Umdedu't Talib, s. 64.
  5. Yukarı git Kuleyni, el-Kâfi, c. 1, s. 463; Şeyh Tusi, Tehzibu’l Ahkâm, c. 6, s. 41; Tusi, 1401, aynı kaynak, İbn Abdulbirr, c. 1, s. 392; İbn Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, hamise, 1, s. 369; Şeyh Mufid, el-Muknie, s. 467; El-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 143.
  6. Yukarı git İbn Sa’d, c. 6, s. 399; Yakubi, c. 2, s. 246; Dulabi, s. 102, 121; Ebu’l Ferec İsfahani, s. 51; Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 1, s. 404; Muhammed b. Cerir Et-Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 2, s. 555; Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 27 ve Ali b. El-Hüseyin el-Mesudi, et-Tembih ve’l Eşraf, s. 213.
  7. Yukarı git Meclisi, c. 44, s. 201, Şeyh Mufid, Mesaru’ş Şia, s. 61; Muhammed b. El-Meşhedi; el-Mezar (el-Kebir), s. 397; Şeyh Tusi, Misbahu’l Müctehit, s. 826 ve 828 ve Seyyid İbn Tavsu, İkbalu’l A’mal, s. 689–690.
  8. Yukarı git C. 6, s. 400–401.
  9. Yukarı git İbn E’sem Kûfi, el-Futuh, c. 4, s. 323; İbn Hambel, Müsnedi Ahmed, c. 6, s. 340; Muhammed b. Ahmed Dulabi, ez-Zeriyyetu't Tahire, s. 106.
  10. Yukarı git İbn Hanbel, el-Müsned, c. 1, s. 98 - 118; Buhari, el-Edebu'l Mufred, s. 177; Kuleyni, el-Kafi, Beyrut 1401, c. 6, s. 33–34.
  11. Yukarı git İbn Babıveyh, İlelu’ş Şerai, Necef, 1385 - 1386, c. 1, s. 137–138; Tusi, el-Emali, s. 367 - 368.
  12. Yukarı git İbn Şehri Aşub, c. 3, s. 397; el-Amuli, İbn Hatem, Ed-Durru’n Nezim, Kum, Camietu’l Müderrisin, s. 776 ve Erbili, Ali b. İsa, Keşfu’l Gumme, Tebriz, Mektebetu Beni Haşim, 1381, c. 1, s. 525.
  13. Yukarı git Şeyh Saduk, İlelu’ş Şerai, s. 138; İbn Şehri Aşub, c. 3, s. 397 ve Erbili, s. 525. Bazı kaynaklarda bu hadise “muşebber” de eklenmiştir. El-Belazuri, c. 1, s. 401.
  14. Yukarı git İbn Asakir, Tarihi Medinetu Demeşk, c. 13, s. 171.
  15. Yukarı git İbn Sa’d, Usdu'l Gabe fi Marifeti's Sahabe, c. 2, s. 10.
  16. Yukarı git İbn Asakir, Tarihi Medineti Demeşk, c. 13, s. 170.
  17. Yukarı git Hakim Nişaburi, el-Müstedrek Ale's Sahiheyn, c. 3, s. 165.
  18. Yukarı git Şeyh Saduk, Uyunu Ahbaru'r Rıza (a.s), c. 2, s. 25.
  19. Yukarı git Allame Meclisi, Biharü'l Envar, c. 44, s. 251; İbn Ebi Şeybe, el-Müsennef fi'l Ahadisi ve'l Asar, c. 8, s. 65; İbn Kuteybe, el-Mearif, c. 1, s. 213; Tabarani, c. 3, s. 94; Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 27.
  20. Yukarı git Yakubi, Tarihi Yakubi, c. 2, s. 181.
  21. Yukarı git İndelib, Sarallah, Merkezi Mutalaati Rahbordiyi Hıyme, s. 47.
  22. Yukarı git Ferheng-i Aşura, s. 39.
  23. Yukarı git İbn Ebu’s-Selc, s. 28; İbn Talha Şafii, s. 2, s. 374.
  24. Yukarı git Lakapların listesini görmek için Bkz. İbn Şehri Aşub, Menakıbı A'li Ebi Talib, c. 4, s. 86.
  25. Yukarı git İbn Şehraşub, Menakıbı A'li Ebi Talib, c. 4, s. 86.
  26. Yukarı git Bkz. Himyeri, s. 99–100; İbn Kuvleveyh, s. 216–219; Tusi, 1414, s. 49–50; Meclisi, c. 37, s. 94–95.
  27. Yukarı git Mutahhari, Hadematı Mutekabili İslam ve İran kitabında, s. 131 – 133; Şeriati, Teşeyyü’ü Alevi ve Teşeyyü’ü Safevi’de, s. 91; Dehhuda, Lügatname’de; Cafer Şehidi, Zindiğaniyi Ali İbni’l Hüseyin adlı eserinde, s. 12; Yusufi Garevi, Takizade, Said Nefisi ve Christian San farklı görüşe sahiptirler.
  28. Yukarı git Seyyid Muhsin Emin, A’yanu’ş Şia, c. 6, s. 449.
  29. Yukarı git Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 135.
  30. Yukarı git Seyyid Muhsin Emin, A’yanu’ş Şia, c. 6, s. 449.
  31. Yukarı git Mus’ab b. Abdullah, Kitabı Nesebi Kureyş, s. 57; Yakubi, Tarihi Yakubi, c. 2, s. 246 – 247; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk, c. 5, s. 446.
  32. Yukarı git Mus’ab b. Abdullah, Kitabı Nesebi Kureyş, s. 57.
  33. Yukarı git Makrizi, İmtau’l Esma, c. 6, s. 269.
  34. Yukarı git İsfahani, el-Egani, c. 21, s. 78.
  35. Yukarı git İsfahani, el-Egani, c. 21, s. 78.
  36. Yukarı git El-Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 135.
  37. Yukarı git Mus’ab b. Abdullah, Kitabı Nesebi Kureyş, c. 1, s. 59; Muhammed b. Muhammed Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 135; Ali b. Zeyd Beyhaki, Lubabu’l Ensabı ve’l Elkab ve’l A’kab, c. 1, s. 349; İbn Şehri Aşub, Menakıbı A’li Ebi Talib, c. 4, s. 77 ve 113.
  38. Yukarı git Sibt b. Cevzi, Tezkiretu’l Havas, c. 1, s. 249.
  39. Yukarı git Mus’ab b. Abdullah, Kitabı Nesebi Kureyş, c. 1, s. 57 – 59; Ebu Nasr Sehl b. Abdullah Buhari, Sırru’s Silsiletu’l Aleviyye, c. 1, s. 30; Muhammed b. Muhammed Mufid, el-İrşad fi Marifeti Hucecullahi A’lel İbad, c. 2, s. 135.
  40. Yukarı git Delailu’l İmame, Muhammed b. Cerir Taberi Amuli, c. 1, s. 74; İbn Şehri Aşub, Menakıbı A’li Ebi Talib, c. 4, s. 77; İbn Talha Şafii, Metalibu’s Suul fi Menakıbı A’li’r Resul, c. 2, s. 69.
  41. Yukarı git Mus’ab b. Abdullah, Kitabı Nesebi Kureyş, c. 1, s. 59; Taberi, Tarihu’l Ümemi ve’l Muluk, c. 5, s. 468; Ebu Nasr Sehl b. Abdullah Buhari, Sırru’s Silsiletu’l Aleviyye, c. 1, s. 30.
  42. Yukarı git Mus’ab b. Abdullah, Kitabı Nesebi Kureyş, c. 1, s. 59; Muhammed b. Muhammed Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 135; İbn Şehri Aşub, Menakıbı A’li Ebi Talib, c. 4, s. 109.
  43. Yukarı git Mus’ab b. Abdullah, Kitabı Nesebi Kureyş, c. 1, s. 59; İbn Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 3, s. 214.
  44. Yukarı git İbn Şehri Aşub, Menakıbı A’li Ebi Talib, c. 4, s. 109; Delailu’l İmame, Muhammed b. Cerir Taberi Amuli, c. 1, s, 74.
  45. Yukarı git İbn Talha Şafii, Metalibu’s Suul fi Menakıbı A’li’r Resul, c. 2, s. 69.
  46. Yukarı git Hüseyin b. Ali Kaşifi, Rovzetu’ş Şüheda, c. 1, s. 389 – 390; Emin, Muhsin, A’yanu’ş Şia, c. 7, s. 34.
  47. Yukarı git Aynı kaynak, c. 6, s. 399.
  48. Yukarı git Müessese Kelimatu’r Resulu’l A’zam, el-Mücelledu’s Sadis, Kitabu’l Hasaneyn (a.s) ve kitabu Ehlibeyt (a.s), s. 22, Şerhi Ahbar, 74,3, h. 995’den naklen.
  49. Yukarı git Ahmed b. Hambel, c. 4, s. 172; Hâkim Nişaburi, c. 3, s. 177 ve el-Kazvini, Muhammed b. Yezid, Süneni İbn Mace, c. 1, s. 51.
  50. Yukarı git Şeyh Saduk, Kemalu’d Din, c. 1, s. 262; Seyyid b. Tavus, et-Teraif, c. 1, s. 174 ve Kummi, Ali b. Muhammed; Kifayetu’l Eser, s. 46; Mektelu’l Harezmî, c. 1, s. 146, Kemalu’d Din, Saduk, s. 152.
  51. Yukarı git Kummi, aynı kaynak, s. 45; Meclisi, Biharu’l Envar, c. 36, s. 304.
  52. Yukarı git Tabersi, İ’lamu’l Ver bi-A’lami’l Huda, c. 1, s. 432; el-Mukrizi, c. 6, s. 11 ve Harkuşi Nişaburi, Ebu Said, 1424, c. 5, s. 334.
  53. Yukarı git İbn Sa’d, c. 10, s. 266; Ahmed b. Hambel, c. 2, s. 440 ve Hâkim Nişaburi, el-Müstedrek, c. 3, s. 166. Ayrıca Süneni Tirmizi, c. 5, s. 324.
  54. Yukarı git Ahmed b. Hambel, c. 5, s. 354; et-Tirmizi, Sünnen, Tahkik, Abdurrahman Muhammed Osman, c. 5, s. 322; İbn Habban, Sahih, c. 13, s. 402 ve Hâkim Nişaburi, c. 1, s. 287.
  55. Yukarı git Süneni Tirmizi, c. 5, s. 323.
  56. Yukarı git Ed-Deyneveri, İbn Kuteybe, el-İmamet ve’s Siyaset, c. 1, s. 29–30; Tabersi, Ahmed b. Ali, el-İhticac, c. 1, s. 75 ve Allame Meclisi, Biharu’l Envar, c. 22, s. 328.
  57. Yukarı git En-Numeyri, Ömer b. Şebbeh, Tarihu’l Medinetu’l Münevvere, c. 3, s. 799; İbn Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 1, s. 394; Ez-Zehebi, Tarihu’l İslam ve vefeyatu’l Meşahir ve’l A’lam, tahkik, Ömer Abdusselam Tedmiri, c. 5, s. 100; İbn Şehri Aşub, el-Menakib, c. 4, s. 40 ve el-Bağdadi, Tarihi Bağdad, c. 1, s. 152.
  58. Yukarı git En-Numeyri, c. 3, s. 799; İbn Sa’d, c. 1, s. 394–395; ez-Zehebi, c. 5, s. 100; El-Muttaki el-Hindi, Alâeddin Ali, Kenzu’l Ummal fi süneni’l Akval ve’l Af’al, c. 13, 654 ve el-Bağdadi, c. 1, 152.
  59. Yukarı git İbnu’l Fakih, Ahmed b. Muhammed, el-Buldan, tahkik Yusuf el-Hadi, s. 750, İbnu’l Cevzi, el-Muntazam, c. 5, s. 7; İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 3, s. 109.
  60. Yukarı git Mu’tezili, c. 8, s. 253–254; Kuleyni, el-Kâfi, c. 8, s. 207.
  61. Yukarı git Belazuri, Ensabu’l Eşraf, 216/3–217; el-İmamet, 1/40 ve sonrası; Maligi, Muhammed, et-Temhid ve’l Beyan, Muhammed Yusuf Zaid’in çabaları ile, Katar, 1405, s. 119–194; Mukaddesi, el-Beda ve’t Tarih, Kilman Havar’ın çabaları ile, Paris, 1916, 5/206; Amuli, el-Hayatu’s Siyasiyetu lil-İmamu’l Hüseyin (a.s), Kum, 1405, s. 140 ve sonrası; Hacı Menuçehri, Feramerz, Hüseyin (a.s) (İmam maddesi), Dairetu’l Maarif Bozorg İslami, c. 20, s. 678’den naklen.
  62. Yukarı git Belazuri, 1996–2000, c. 2, s. 187, 213, 246, 323; Mes’udi, Muruc, c. 3, s. 104–114, 136.
  63. Yukarı git Nasr b. Muzahim, s. 114–115.
  64. Yukarı git İbn Şebbeh Numeyri, c. 1, s. 227; Nehcü’l Belaga, 24. Mektup.
  65. Yukarı git Belazuri, 1996–2000, c. 2, s. 356, Kass, c. 2, s. 357.
  66. Yukarı git Bkz. İbn Kuteybe, 1410, c. 1, s. 181; Belazuri, 1996–2000, c. 2, s. 355–356; Mufid, c. 1, s. 25; Meclisi, c. 42, s. 235, 294–295.
  67. Yukarı git İbn Ebu’s Selc, Delailu’l İmamet, s. 159, 177.
  68. Yukarı git Et-Tabari, Muhammed b. Cerir, c. 5, s. 165.
  69. Yukarı git Keşşi, s. 110; Allame Meclisi, c. 44, s. 61.
  70. Yukarı git Şeyh Tusi, İhtiyari-l Marifetu-l Rical 1348 h.ş. s 110.
  71. Yukarı git Et-Taberi, Muhammed b. Cerir, c. 5, s. 166; İbn el-Cevzi, el-Muntazam, c. 5, s. 184 ve İbn Kesir, el-Bidayet ve’n Nihayet, c. 8, 19.
  72. Yukarı git El-Mufid, el-İrşad, Kum, Said b. Cubeyr, 1428, s. 290.
  73. Yukarı git Saduk, Kemalu’d Din ve Temamu’n Nimet, s. 257–258; Hazaz Razi, s. 13–14, 23, 28–29 ve Hazaz Razi, s. 217, 221–223.
  74. Yukarı git İbn A’sem Kûfi, c. 4, s. 319; Kuleyni, c. 1, s. 301–302; Hazaz Razi, s. 229; Fadıl b. Hasan Tabersi, 1417, c. 1, s. 421–423; ayrıca Muhammed Hanefiyye’nin O hazretin imametini itirafı için Bkz. Aynı kaynak, c. 1, s. 423.
  75. Yukarı git Aynı kaynak, c. 2, s. 30–31.
  76. Yukarı git Tabersi, Fadıl b. Hasan, 1417, c. 1, s. 423–424.
  77. Yukarı git Saduk, Emali, s. 425; Saduk, et-Tevhid, s. 307–308.
  78. Yukarı git Saduk, Uyunu Ahbari er-Rıza, c. 1, s. 68; Hazaz Razi, s. 230–234.
  79. Yukarı git Fadıl b. Hasan Tabersi, 1417, c. 1, s. 423; Örneğin bakınız: Saffarı Kummi, s. 291; İbn Babıveyh, Kemalu'd Din Tamamu'n Nime, s. 537; Tusi, 1401, c. 5, s. 470; Kutbu Ravendi, c. 1, s. 245 - 246; Delailu'l İmame, s. 181 - 183 - 186 ve 188 - 189; İbn Asakir, c. 14, s. 82; İbn Şehri Aşub, Menakıbı A'li Ebi Talib, c. 4, s. 57 - 59, 60; Meclisi, c. 44, s. 185 - 186; Haşim b. Süleyman Bahrani, c. 2, s. 83 - 230 .
  80. Yukarı git Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 32; İbn Şehri Aşub, Menakib Al-i Ebu Talib, c. 4, s. 87.
  81. Yukarı git Aynı kaynak, c. 6, s. 422–423; Belazuri, 1996–2000, c. 2, s. 458–459; Mufid, c. 2, s. 32.
  82. Yukarı git İbn Sa’d, Kass Belazuri, 1996–2000, c. 2, s. 459–460.
  83. Yukarı git Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 152; ed-Deyneveri, Ebu Hanife Ahmed b. Davud, el-Ahbaru’t Teval, s. 222.
  84. Yukarı git Ed-Deyneveri, Ebu Hanife Ahmed b. Davud, s. 224–225; El-Belazuri, Ahmed b. Yahya, c. 5, s. 120–121; ed-Deyneveri, İbn Kuteybe, el-İmamet ve’s Siyaset, c. 1, s. 202–204.
  85. Yukarı git İbn Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, s. 405; İbn Asakir, Tarihi Medine-i Dimeşk, c. 54, s. 209.
  86. Yukarı git Tabersi, Ahmed b. Ali, el-İhticac, c. 2, s. 296 ve Meclisi, Muhammed Bakır; Biharu’l Envar, c. 44, s. 127.
  87. Yukarı git Harrani, Hasan b. Şu’be, Tuhafu’l Ukul, s. 237–239; Meclisi, Biharu’l Envar, c. 97, s. 79–81.
  88. Yukarı git Ed-Deyneveri, Ebu Hanife Ahmed b. Davud, s. 224–225; Belazuri, Ahmed b. Yahya, c. 5, s. 120–121 ve Ed-Deyneveri, İbn Kuteybe, c. 1, s. 202–204.
  89. Yukarı git Ed-Deyneveri, c. 1, s. 208–209; İbn İ’sem Kûfi, el-Futuh, s. 339.
  90. Yukarı git Aynı kaynak, c. 6, s. 422; Yakubi, c. 2, s. 228; İbn İ’sem, Kûfi, c. 4, s. 237–239, 242–243; Taberi, c. 5, s. 303.
  91. Yukarı git Ez-Zehebi, Seyr-i İ’lamu’n Nubela, c. 3, s. 291.
  92. Yukarı git Ed-Deyneveri, Ebu Hanife Ahmed b. Davud, s. 224; Keşşi, Muhammed b. Ömer; Ricalu’l Keşşi, s. 48.
  93. Yukarı git İbn Sa’d, c. 6, s. 423; Taberi, c. 5, s. 322; İbn İ’sem Kûfi, c. 4, s. 349; Saduk, Emali, s. 215–126.
  94. Yukarı git Ali b. El-Hüseyin Mes’udi, Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cevher, s. 68.
  95. Yukarı git Tarihu’l Yakubi, s. 253 ve İbn et-Taktaki, El-Fahri fi’l Adabu’s Sultaniyye ve’d Duvelu’l İslamiyye, s. 116.
  96. Yukarı git el-Bidayet ve’n Nihayet, c. 8, s. 235.
  97. Yukarı git El-Ketbi, Fevaidu’l Vefayat, c. 2, s. 645.
  98. Yukarı git el-Kamil, c. 3, s. 490.
  99. Yukarı git el-Kamil, c. 3, s. 490 ve Taberi, Muhammed b. Cerir; Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 285 ve Halife b. Hayyat, Tarih-u Halife b. Hayyat, s. 129.
  100. Yukarı git el-Kamil, c. 4, s. 127; Tarih-i Medine-i Dimeşk, s. 406.
  101. Yukarı git Tarihu’t Taberi, c. 5, s. 232 ve İsfahani, Ebu’l Ferec; el-Gani, c. 17, s. 136 ve el-Kamil, c. 3, s. 38.
  102. Yukarı git Mu’cemu’l Buldan, c. 2, s. 533.
  103. Yukarı git Mu’cemu’l Buldan, c. 4, s. 188.
  104. Yukarı git Tarih-i Medine-i Dimeşk, s. 405-406; ve El-Gani, c. 17, s. 136; Mu’cemu’l Buldan, c. 4, s. 188-189 ve Ensabu’l Eşraf, s. 288-289.
  105. Yukarı git Tarihi Taberi, c. 5, s. 232.
  106. Yukarı git Tarihi Taberi, c. 5, s. 303; el-Kamil, c. 3, s. 503.
  107. Yukarı git İbn Sa'd, et-Tabakatu'l Kubra, Hamise 1, s. 442; Belazuri, Ensabu'l Eşraf, c. 3, s. 155; Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 32.
  108. Yukarı git İbn Sa'd, et-Tabakatu'l Kubra, Hamise 1, s. 442; Belazuri, Ensabu'l Eşraf, c. 3, s. 155; Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 32.
  109. Yukarı git Taberi, Tarihu'l Umem ve'l Muluk, c. 5, s. 338.
  110. Yukarı git Ebu Muhannef, Mektelu'l Hüseyin (a.s), s. 3; Taberi, Tarihu'l Umem ve'l Muluk, c. 5, s. 338; İbn A'sam Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 9 - 10; Harezmi, Mektelu'l Hüseyin (a.s), c. 1 s. 180; İbn Esir, el-Kamil fi't Tarih, c. 4, s. 14.
  111. Yukarı git Şeyh Saduk, el-Emali, s. 152; Harezmi, Mektelu'l Hüseyin (a.s), s. 185.
  112. Yukarı git Belazuri, Ensabu'l Eşraf, c. 3, s. 160; Taberi, Tarihu'l Ümemi ve'l Muluk, s. 341; Şeyh Mufid, el-İrşad, s. 34.
  113. Yukarı git Ebu Muhannef Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru't Tival, s. 228; Taberi, Tarihu'l Ümemi ve'l Muluk, c. 5, s. 341 ve İbn Esir, el-Kamil fi't Tarih, c. 4, s. 16.
  114. Yukarı git Ebu Muhannef Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru't Tival, s. 228; Şeyh Saduk, s. 152 - 153.
  115. Yukarı git Şeyh Saduk, s. 152.
  116. Yukarı git Belazuri, Ensabu'l Eşraf, c. 3, s. 160; Taberi, Tarihu'l Umem ve'l Muluk, c. 5, s. 381; Şeyh Saduk, el-İrşad, s. 35.
  117. Yukarı git Belazuri, Ensabu'l Eşraf, c. 3, s. 156; Şeyh Saduk, el-İrşad, s. 36.
  118. Yukarı git Belazuri, Ensabu'l Eşraf, s. 157 - 158; Şeyh Mufid, el-İrşad, s. 36 - 37; İbn Kesir, el-Kamil fi't Tarih, c. 4, s. 30.
  119. Yukarı git Belazuri, Ensabu'l Eşraf, s. 158; Taberi, Tarihu'l Umem ve'l Muluk, c. 5, s. 352; Şeyh Mufid, el-İrşad, s. 38.
  120. Yukarı git Belazuri, Ensabu'l Eşraf, s. 158; Taberi, Tarihu'l Umem ve'l Muluk, c. 5, s. 353; Şeyh Mufid, el-İrşad, s. 38.
  121. Yukarı git Seyyid b. Tavus, el-Luhuf, s. 24.
  122. Yukarı git Taberi, Tarihu'l Umem ve'l Muluk, c. 5, s. 353; İbn Esir, el-Kamil fi't Tarih, c. 4, s. 21.
  123. Yukarı git Ebu Hanife Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru't Tival, s. 230; Taberi, Tarihu'l Umem ve'l Muluk, c. 5, s. 347; Mekatilu'l Hüseyin (a.s), aynı kaynak, s. 39; İbn Esir, el-Kamil fi't Tarih, c. 4, s. 21.
  124. Yukarı git Ebu Hanife Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru't Tival, s. 243; Taberi, Tarihu'l Umem ve'l Muluk, c. 5, s. 395.
  125. Yukarı git Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 160; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 381.
  126. Yukarı git İbn A’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 69; Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 220 ve Ali b. İsa Erbili, Keşfu’l Gumme, c. 2, s. 43.
  127. Yukarı git Şehidi, Tarihi Tahlilîyi İslam, s. 184–185.
  128. Yukarı git Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 408; Meskuviyye, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 67 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 51.
  129. Yukarı git Yakutu’l Hamevi, Mu’cemu’l Buldan, c. 1, s. 183.
  130. Yukarı git Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 84; Meskuviyye, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 68 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 52.
  131. Yukarı git Abdurrezzak el-Musevi el-Mukarrem, Mektelu'l Hüseyin (a.s), s. 192.
  132. Yukarı git Şehidi, Tarihi Tahlilîyi İslam, s. 185.
  133. Yukarı git İbn A’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 83; Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 84; Muhammed b. Cerir Et-Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 409; Ebu Ali Meskuviyye, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 68; Ali b. Ebi’l Kiram İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 52 ve İbn Şehri Aşub, Menakibu A’li Ebu Talib, c. 4, s. 96.
  134. Yukarı git Ebu Hanife Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 253; Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 176; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 409 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 52.
  135. Yukarı git Ebu Hanife Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 253 - 254; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 411 ve Şeyh Mufid, el-İrşad, s. 85 - 86.
  136. Yukarı git Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 411; Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 86 ve Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 241.
  137. Yukarı git Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 411 ve Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 86.
  138. Yukarı git Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 414 ve Meskuviyye, s. 71.
  139. Yukarı git Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 414; Şeyh Mufid, el-İrşad, s. 87; Meskuviyye, s. 71; İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 55.
  140. Yukarı git Ebu Hanife Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 255; Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 180; Muhammed b. Cerir Et-Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 412 ve Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 86.
  141. Yukarı git Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 415; Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 246 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 56.
  142. Yukarı git Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 415; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 93 – 94; Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 246 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 56.
  143. Yukarı git Taberi, Muhammed bin Cerir, Tarihu’l Umem ve’l Muluk, c. 5, s. 417; Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 91; İbn Esir, Ali b. Ebu’l Kerme, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 57.
  144. Yukarı git Taberi, Muhammed bin Cerir, Tarihu’l Umem ve’l Muluk, c. 5, s. 417; El-Kûfi, İbn E’sem, el-Futuh, c. 5, s. 98; İbn Esir, Ali b. Ebu’l Kerme, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 57.
  145. Yukarı git El-İrşad, c. 2, s. 91- 94; İ'lamu'l Vera bi E'lamu'l Huda, s. 239.
  146. Yukarı git Muhammed b. Cerir Taberi, Tarihu'l Umem ve'l Muluk, c. 5, s. 422.
  147. Yukarı git Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 295; Muhammed b. Cerir, Tarihu'l Umem ve'l Muluk, c. 5, s. 422; Ebu Hanife Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru't Tival, s. 256; İbn A'sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 101; İbn Esir, el-Kamil fi't Tarih, c. 4, s. 59.
  148. Yukarı git el-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 252 ve Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 396 – 398.
  149. Yukarı git Muhammed b. Cerir Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 427; Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 99 ve el-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 2, s. 9.
  150. Yukarı git Muhammed b. Cerir Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 429 – 430.
  151. Yukarı git Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 361 - 362; Ali Ebu’l Ferec el-İsfahani, Mekatilu’t Talibin, s. 80; Ebu Hanife Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 256; Muhammed b. Cerir Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 446; Cafer İbn Nema Hilli, Mesiru’l Ehzan, s. 68 ve Seyyid b. Tavus, el-Luhuf, s. 49.
  152. Yukarı git Muhammed b. Cerir Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 446 – 449 ve İbn Şehri Aşub, Menakibu A’li Ebu Talib, c. 4, s. 108.
  153. Yukarı git Muhammed b. Cerir Taberi, Tarihu'l Umem ve'l Muluk, c. 5, s. 452; Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 111; Ebu Ali Meskuviyye, Tecaribu'l Umem, c. 2, s. 80 ve İbn Esir, el-Kamil fi't Tarih, c. 4, s. 77.
  154. Yukarı git Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 407 – 408.
  155. Yukarı git Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 111 - 112; el-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 2, s. 35 ve İbn Şehri Aşub, Menakibu A’li Ebu Talib, c. 4, s. 111.
  156. Yukarı git Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 407 - 409; Muhammed b. Cerir Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 450; Ali b. Ebi’l Kiram İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 77 ve Ebu’l Fida İsmail b. Amr ibn Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, c. 8, s. 187.
  157. Yukarı git Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 112; el-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 2, s. 36 ve Tabersi, İ’lamu’l Vera bi İ’lamu’l Huda, c. 1, s. 469.
  158. Yukarı git Muhammed b. Cerir Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 450 - 453; İbn Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 6, s. 441; Ali Ebu’l Ferec el-İsfahani, Mekatilu’t Talibin, s. 118; el-Mes’udi, Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cuher, c. 3, s. 258; Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 112 ve Seyyid b. Tavus, el-Luhuf, s. 126.
  159. Yukarı git Muhammed İbn Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 6, s. 441 ve c. 3, s. 409; Muhammed b. Cerir Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 453; Ali Ebu’l Ferec el-İsfahani, Mekatilu’t Talibin, s. 118 ve Ali b. el-Hüseyin el-Mes’udi, Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cuher, c. 3, s. 258.
  160. Yukarı git Ali b. el-Hüseyin el-Mes’udi, Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cuher, c. 3, s. 258 - 259.
  161. Yukarı git Şehidi, Tarihi Tahliliyi İslam, s. 185.
  162. Yukarı git Nuri, s. 208 - 209; Kummi, s. 524 - 525.
  163. Yukarı git İbn Tavus, İkbalu’l A’mal, c. 2, s. 589.
  164. Yukarı git İbn Tavus, s. 225.
  165. Yukarı git Tusi, c. 6, s. 53.
  166. Yukarı git Tusi, c. 6, s. 113.
  167. Yukarı git Gazi Tabatabai, s. 2.
  168. Yukarı git Ferda Haber Sitesi.
  169. Yukarı git Gazi Tabatabai, s. 2.
  170. Yukarı git İştihardi, Ali Penah, Heft Sale Çera Seda Der Avord?, s. 154.
  171. Yukarı git Şerif Murtaza, Tenzihu'l Enbiya, s. 176.
  172. Yukarı git Salihi Necef Abadi, Şehidi Cavid, s. 159.
  173. Yukarı git Muhammed Sıhhati Serderudi, 1385, s. 296 - 299.
  174. Yukarı git İbn Kesir, el-Bidaye ve'n Nihaye, Beyrut, 1408, c. 8, s. 191, Taberi, c. 5, s. 459; İbn Esir el-Kamil, c. 4, s. 83.
  175. Yukarı git Ensabu’l Eşraf, c. 9, s. 317.
  176. Yukarı git Natık Bil Hak, s. 11.
  177. Yukarı git Tabarani, c. 3, s. 101.
  178. Yukarı git İbn Sa’d, c. 6, s. 415; İbn Ebi Şeybe, c. 6, s. 46; Tabarani, c. 3, s. 100.
  179. Yukarı git İbn Sa’d, c. 6, s. 413 – 417; İbn Ebi Şeybe, c. 6, s. 3, 15.
  180. Yukarı git Belazuri, 1996–2000, c. 2, s. 366, 453; Dulabi, s. 104; Tabarani, c. 3, s. 95; Natık Bil Hak, s. 11; Mufid, c. 2, s. 27.
  181. Yukarı git İbn Hambel, c. 3, s. 261; Buhari, c. 4, s. 216; Tirmizi, c. 5, s. 325.
  182. Yukarı git İbn Sa’d, c. 6, s. 413; Belazuri, 1996–2000, c. 2, s. 123.
  183. Yukarı git Kuleyni, c. 6, s. 473–474; Saduk, el-Emali, s. 193, 543.
  184. Yukarı git Tarihu’l Yakubi, s. 226 ve İbn Sa’d, c. 6, s. 409.
  185. Yukarı git İbn Sa’d, c. 6, s. 414–415.
  186. Yukarı git İbn Sa’d, c. 6, s. 410; Tabarani, c. 3, s. 115; İbn Abdulbirr, c. 1, s. 397.
  187. Yukarı git Ahmed b. Hambel, c. 4, s. 172; Hâkim Nişaburi, c. 3, s. 177 ve el-Kazvini, Muhammed b. Yezid, Süneni İbn Mace, c. 1, s. 51.
  188. Yukarı git Şeyh Saduk, Kemalu’d Din, c. 1, s. 262; Seyyid b. Tavus, et-Teraif, c. 1, s. 174 ve Kummi, Ali b. Muhammed; Kifayetu’l Eser, s. 46; Mektelu’l Harezmî, c. 1, s. 146, Kemalu’d Din, Saduk, s. 152.
  189. Yukarı git Kummi, aynı kaynak, s. 45; Meclisi, Biharu’l Envar, c. 36, s. 304.
  190. Yukarı git Tabersi, İ’lamu’l Ver bi-A’lami’l Huda, c. 1, s. 432; el-Mukrizi, c. 6, s. 11 ve Harkuşi Nişaburi, Ebu Said, 1424, c. 5, s. 334.
  191. Yukarı git İbn Sa’d, c. 10, s. 266; Ahmed b. Hambel, c. 2, s. 440 ve Hâkim Nişaburi, el-Müstedrek, c. 3, s. 166. Ayrıca Süneni Tirmizi, c. 5, s. 324.
  192. Yukarı git İbn İ’sem Kûfi, c. 3, s. 40.
  193. Yukarı git İbn Sa’d, c. 6, s. 408; İbn Ebi Şeybe, c. 7, s. 269.
  194. Yukarı git İbn Şehraşub, c. 3, s. 401; Allame Meclisi, c. 43, s. 319.
  195. Yukarı git Ebu’l Fadl Ali b. Hüseyin Tabarsi, Mişkatu’l Envar, s. 170 ve Muhaddis Nuri, Mustedrek el-Vesail, c. 8, s. 393.
  196. Yukarı git İbn Şehraşub, c. 4, s. 73.
  197. Yukarı git Şeyh Saduk, el-Hisal, c. 1, s. 135; Allame Meclisi, Biharu’l Envar, c. 43, s. 333 ve Şeyh Hurrü Amuli, Vesailu’ş Şia, c. 9, s. 447.
  198. Yukarı git İbn Sa’d, c. 6, s. 413.
  199. Yukarı git İbn Asakir, c. 14, s. 185.
  200. Yukarı git İbn Asakir, c. 70, s. 196–197; İbn Hazm, c. 8, s. 515; Bahattin Erbili, c. 2, s. 476.
  201. Yukarı git Erbili, c. 2, s. 478–479.
  202. Yukarı git İbn Şehraşub, c. 4, s. 72–73.
  203. Yukarı git Gazi Numan, c. 2, s. 339.
  204. Yukarı git Meclisi, c. 44, s. 196; İbn Ebi ed-Dünya, s. 140; Kuleyni, c. 4, s. 47; İbn Babaveyh, 1362, c. 1, s. 135–136.
  205. Yukarı git İbn Şehraşub, c. 4, s. 83.
  206. Yukarı git İbn Şehraşub, c. 4, s. 73–74.
  207. Yukarı git İbn Asakir, c. 43, s. 224–225.
  208. Yukarı git İbn Şehraşub, c. 4, s. 73.
  209. Yukarı git Ahmed b. Ali Tabarsi, c. 2, s. 23.
  210. Yukarı git İbn Sa’d, c. 6, s. 409–410, 415.
  211. Yukarı git Kiliddar, Tarihi Kerbela ve Hairu’l Hüseyin (a.s), s. 51 – 52; 58 – 60.
  212. Yukarı git Kerbasi, Tarihu’l Merakidi’l Hüseyin ve Ehli Beytihi ve Ensarihi, c. 1, s. 245 – 250; Tu’me, Tarihu Merkadi’l Hüseyin ve’l Abbas, s. 70 – 73.
  213. Yukarı git Meclisi, Bihar, c. 98, s. 177 – 178; 198 – 199; 259 – 260.
  214. Yukarı git Kerbasi, Tarihu’l Merakidi’l Hüseyin ve Ehli Beytihi ve Ensarihi, c. 1, s. 255 – 259.
  215. Yukarı git Tu’me, Tarihu Merkadi’l Hüseyin ve’l Abbas, s. 87 – 93.
  216. Yukarı git Kiliddar, Tarihi Kerbela ve Hairu’l Hüseyin (a.s), s. 171 – 173.
  217. Yukarı git Ebu’l Ferec İsfahani, Mekatilu’t Talibin, s. 395 – 396; Tusi, el-Emali, s. 325 - 329.
  218. Yukarı git Longrigg, Four centuries of modern Iraq,217.
  219. Yukarı git ABNA
  220. Yukarı git Biharu’l Envar, c. 68, s. 130, hadis 62; Bazıları da İmam Hüseyin’in (a.s) kabrini ziyaret eden ilk kişinin Ubeydullah b. Hürr’ü Cufi olarak bilmektedir. (Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk, c. 4, s. 470).
  221. Yukarı git El-Luhuf fi Katli’t Tufuf, s. 114.
  222. Yukarı git 10 Hadis; Camiu Ahadisi’l Masumin (a.s), c. 3, s. 36 - 39.
  223. Yukarı git Esrarı Aşura, c. 2, s. 103 – 105; Gadir Sitesi.
  224. Yukarı git ‘İmam Hüseyin’i (a.s) ziyaret etmek, arşta Allah’ı ziyaret etmek gibidir’ cümlesinin manası nedir?
  225. Yukarı git Her kim İmam Hüseyin’i (a.s) onun hakkını (bazı kaynaklarda: hakkını, hürmetini ve velayetini) tanıdığı halde ziyaret ederse Allah Teala onun geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar.” Kamilu’z Ziyarat, s. 138, babı 54, hadis 1; İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Hüseyin’i (a.s) hakkını ve makamını tanıyarak ziyaret ederse, Allah makbul olan bin haccın ve makbul olan bin umrenin sevabını ona yazar. Geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar.” Biharu’l Envar, c. 100, s. 257, hadis 1.
  226. Yukarı git * Mescidu’l Haram’da iki ay oruç ve itikaf sevabı.
    • Her ay ziyarete, bin şehidi ziyaret etme sevabı.
    • Yaya olarak attığı her adım karşılığında, bin iyilik (hasene) yazılması, bin günahının bağışlanması ve makamının da bin derece yükselmesi.
    • Attığı her adım karşılığında İsmail oğullarından bir köleyi azat etme sevabı.
    • İmam Hüseyin’in (a.s) yanında ikamet edilen her gün bin ayla eşittir.
    • Ziyaretinin riya, başkalarının duyması için ve amaçsız olmaması şartıyla, bastığı her adım karşılığında bir hac sevabı ve attığı her adım karşılığında ise bir Umre sevabı vardır.
    • Seyyidü’ş Şühedayı ziyaret etmek, Bedir şehitlerinden bin şehidi ziyaret etmek gibidir.
    • Şehitler serverinin (a.s) ziyareti, kabul olmuş bin sadaka sevabıyla eşittir.
    • Bin oruçlunun sevabı verilir.
    • Bin köleyi azat etme sevabı yazılır.
    • İmam Hüseyin’in (a.s) zairi şehit olarak ölür.
    • Hüseyin’in (a.s) ziyaretçisi şekavet ehlindense, saadet ehlinden yazılır.
    • Allah yolunda bin at hazırlama sevabı.
    • Hüseyin’i (a.s) ziyaret etmek Allah’ı ziyaret etmektir.
    • Gönderilmiş peygamber (s.a.a) veya adil imamla birlikte bin savaş sevabı alır.
    • İmam Hüseyin’in (a.s) türbesini ziyaret etmenin sevabı sayılamaz.
    • İmam Hüseyin’i (a.s) Arefe’de ziyaret etmenin bir milyon Hac ve bir milyon Umre sevabı vardır.
    • İmam Hüseyin’in (a.s) ziyaretçileri diğerlerinden kırk yıl önce cennete girer.
  227. Yukarı git İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eba Abdillah’ın ziyaretine gidince gam ve hüzün dolu bir kalp, perişan ve tozlanmış bir beden, susuz ve aç bir halde onu ziyaret et. Zira Hüseyin (a.s) hüzünlü, kederli, perişan, tozlanmış, aç ve susuz bir şekilde öldürüldü. Ondan ihtiyaçlarını dile ve geri dön. Onun kabrinin yanını vatan edinme.”; Sevabu’l Amal, s. 114.
  228. Yukarı git Mefatihu’l Cinan.
  229. Yukarı git İmam Sadık (a.s) Safvan-ı Cemmal’a şöyle buyurdu: “İmam Hüseyin’in (a.s) kabrini ziyarete mi gitmek istiyorsun?” Ben de, canım sana feda olsun onun kabrini ziyaret ediyor musun, diye sordum. Bunun üzerine İmam Sadık (a.s) şöyle devam etti: “Allah Teâla’nın her Cuma gecesi (Perşembe akşamı) melekler, peygamberler ve vasiler ile yeryüzüne inerek ziyaret ederken, ben nasıl İmam Hüseyin’i (a.s) ziyaret etmem.” Kamilu’z Ziyaret, s. 113.
  230. Yukarı git İmam Sadık (a.s): Kim Arefe günü İmam Hüseyin’in (a.s) mutahhar kabrini onun hakkını bilerek ve tanıyarak ziyaret ederse, Allah ona bin makbul hac, bin makbul umre ve gönderilmiş peygamber veya adil imamla birlikte Allah düşmanlarıyla yapılan bin savaşın sevabını verir. Kamilu’z Ziyarat, s. 164.
  231. Yukarı git Cabir Cu’fi şöyle nakletmektedir: Aşura günü İmam Sadık’ın (a.s) huzuruna vardım ve İmam (a.s) bana şöyle buyurdu: “Bu grup (İmam Hüseyin’in (a.s) ziyaretçileri) Allah’ın ziyaretçileriydi ve Allah ziyaretçilerine ikramda bulunur. Her kim Aşura gecesini İmam Hüseyin’in (a.s) mutahhar türbesinin yanında geçirirse, kıyamet günü sanki Kerbela’da İmam’ın (a.s) safında şehit edilmiş gibi kanına bulanmış bir şekilde Allah'ın huzuruna çıkar. Aşura günü İmam Hüseyin’in (a.s) kabrini ziyaret eden ve geceyi de kabrinin başında geçiren kimse de, İmam Hüseyin’in (a.s) önünde şehit olmuş kimse gibidir.” Kamilu’z Ziyarat, s. 173.
  232. Yukarı git İmam Hasan Askeri’den (a.s) rivayet edilen bir hadiste, İmam Hüseyin’i (a.s) Erbain günü ziyaret etmek müminin nişanelerinden biri sayılmıştır. El-Mezar, Şeyh Mufid, s. 53.

http://tr.wikishia.net/view/%C4%B0mam_H%C3%BCseyin_(aleyhi_selam)

http://tr.wikishia.net/view/Anasayfa