6 Mart 2014 - 20:30
Allah Resulünün dilinden Hz. Ali’nin Sabrı

Resûlullah (s.a.a.) İmam Ali’nin (a.s.) sabrı hakkında şöyle buyurdu: “Ali tahammül açısından insanların en üstünüdür. Eğer tahammül bir insan şeklini alsaydı, Ali olurdu”

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- İmam Cafer es–Sâdık’tan (a.s.) şöyle rivâyet edilmiştir:

“Emirü’l–Müminin Ali (a.s.) bir gün bir bineğe bindiği hâlde ashabının arasına çıktı. Onlar İmam’ın (a.s.) arkasından yürümeye başladılar; bunu gören Ali (a.s.) onlara dönüp, ‘Bir ihtiyacınız mı var?’ diye sordu. ‘Hayır, ya Emire’l–Müminin’ dediler; ‘Ancak seninle birlikte yürümek hoşumuza gidiyor.’ Bunu üzerine, ‘Dağılın gidin. Hiç şüphesiz yaya birisinin binen birisiyle yürümesi, binen kimsenin bozulmasına ve yaya kimsenin zilletine yol açar’ buyurdu.” (Bihârü’l–Envâr, c.41, s.55; Câmi–ü Ehâdîs–iş Şîa, c.16, s.880).

Resûlullah (s.a.a.), “Ali tahammül açısından insanların en üstünüdür” buyurdu. (İhkâkü’l–Hak, c.15, s.410).

İbn Abbâs Resûlullah’tan (s.a.a.) nakletmiştir: “Eğer tahammül bir insan şeklini alsaydı, Ali olurdu.” (El–Fusûlü’l–Mie, c.4, s.184; Ferâidü’s–Simtayn, Hemvînî, c.2, s.68).

Hz. Ali (a.s.), hilâfetin elinden alınması ve bu konudaki tavrı hakkında okuduğu meşhur ‘Şıkşıkıyye’ hutbesinin bir bölümünde şöyle buyurmuştur:

Allah'a andolsun ki falan kimse, hilafete göre yerimin, değirmen taşının mili gibi olduğunu bildiği halde hilafeti bir gömlek gibi giyindi. Oysa sel benden akar ve hiç bir kuş benim uçtuğum yerlere uçamazdı. Ben de hilafetle arama bir perde çektim, ondan yüz çevirdim. Başladım düşünmeye; kesilmiş elimle atağa mı geçeyim, yoksa kapkaranlık körlüğe sabır mı edeyim? Öyle bir karanlık ve körlük ki bu, büyüğü tamamıyla yıpratır, küçüğü tümüyle ihtiyarlatır, mümin kimse de Rabbine ula­şıncaya dek bu karanlık körlükte zahmetten zahmete düşer. Gördüm ki sabretmek akla daha yatkın, sabrettim. Ama gözümde diken vardı, boğazımda kemik. Mirasımın yağ­malandığını görüyordum. Ta ki birincisi yolunu tamamla­yıp, onu kendinden sonraki falana verdi, gitti.” (Nehcü’l–Belâğa, Hutbe: 3; El–Müsteksâ, c.1, s.393; Zemahşerî, Kitâbu’l–Cemel, s.62; Mecmeü’l–Emsâl, c.1, s.197, Meydânî).

Hz. Ali’den (a.s.) nakledilmiştir: “Resûlullah (s.a.a.) buyurdu: ‘Ya Ali, insanlar ahirete meyilsizleşip dünyaya yöneldiğinde, miras malını sınır tanımaz bir şekilde yediklerinde ve malı bir yığma tutkusu ve hırsıyla yediklerinde, Allah’ın dinini aldatma vesilesi haline getirdiklerinde ve Allah’ın malını elden ele (haksız yere) dolaştırdıklarında ne yapacaksın?!’

Ben, ‘Ya Resûlallah, onları ve yaptıklarını bırakıp Allah’ın ve Resûlü’nün (bana) seçtiğini ve ahiret yurdunu seçerim. Allah’ın meşiyyetiyle Sana kavuşuncaya kadar dünya musibetleri ve arzularına karşı sabrederim’ dedim.

Bunun üzerine Resûlullah (s.a.a.), ‘Doğru söyledin ya Ali’ buyurdu ve, ‘Allah’ım, bunları Ali’ye nasip buyur’ diye dua etti.”
(İhkâkü’l–Hak, c.8, s.614).