28 Nisan 2014 - 10:14
Prof. Özsoy, önce Yenişafak'tan şimdi de üniversiteden kovuldu

17 Aralık operasyonu sonrasında Yeni Şafak gazetesi ile Haber7'deki yazılarına son verilen Prof. Dr. Osman Özsoy, bu kez de Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı olarak görev yaptığı Haliç Üniversitesi'nden sözleşmesi devam etmesine rağmen kanunlara aykırı bir şekilde kovuldu.

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sürecindeki dik duruşu nedeniyle önce Yeni Şafak'ta, ardından da Haber7'deki yazılarına son verilen Prof. Dr. Osman Özsoy, bu kez de görev yaptığı Haliç Üniversitesi’nden kovulmaya çalışılıyor.

Üniversite yönetimi, 2016 yılına kadar sözleşmesi bulunmasına rağmen sebep göstermeden Özsoy’un üniversite ile ilişiğinin kesilmesi, üniversiteye alınmaması ve gerekirse özel güvenlikten takviye alınarak müdahale edilmesi talimatını verdi.

Oynanan oyuna sert tepki gösteren Özsoy, keyfi yönetime ve hukuksuzluğa boyun eğmeyeceğini belirterek, "17 Aralık Olayı’ndan sonra medyada işine ilk son verilen köşe yazarı 30 Aralık 2013 tarihinde ben olmuştum. Kadere bakın ki, benzer bir süreç üniversitedeki görevim için de işletilmeye çalışılıyor." ifadesini kullandı.

Bir üniversite profesörünün bile bir ülkede görüşlerini rahatlıkla dile getiremediğine dikkat çeken Özsoy, "Böyle bir ülkede gelişmiş demokrasiden söz etmek mümkün olmaz." dedi. Özsoy, baskılara boyun eğmeyeceğini de vurgulayarak, gerekirse sokağa tabure koyarak derslere devam edeceğini sözledi.

ÖZSOY; KONUYLA İLGİLİ ŞU AÇIKLAMAYI YAPTI

"17 Aralık Olayı’ndan sonra medyada işine ilk son verilen köşe yazarı 30 Aralık 2013 tarihinde ben olmuştum. Kadere bakın ki, benzer bir süreç üniversitedeki görevim için de işletilmeye çalışılıyor.

Süreçten cesaret almış olacaklar ki, Haliç Üniversitesi İşletme Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı olarak görev yaptığım kurum da Ocak ayından itibaren maaşımı hiçbir gerekçe göstermeden önce 4’te bire düşürdüler. İş bununla sınırlı kalmadı. Sonrasında bir hukuk oyunu oynama yoluna girdiler ve geçerli olanı değil eski sözleşmeyi feshettiler.

Biz bununla ilgili avukatlarımız aracılığıyla derhal hukuk mücadelesi başlattık.

14.05.2013tarihinde Haliç Üniversitesi’ne Rektör yardımcısı ve Rektör Vekilliğine atanmamla birlikte benimle 31 Aralık 2016 tarihine kadar geçerli olan yeni bir sözleşme imzalamıştık. Nitekim bu sözleşme üzerinden kurumla olan çalışma hukukumuz devam ediyordu.

Üniversiteden noter kanalıyla gönderilen 11.04.2014 tarih ve 11917 yevmiye sayılı ihbarname ile 30.09.2011 tarihli sözleşmemin feshedildiği bildirildi. Bir hukuk oyunu oynandığı açıktı.Fesih bildiriminde bulunan sözleşme eski sözleşmeydi. Çünkü yeni sözleşme birlikte maaşlar da yeni sözleşme şartlarına göre yatırılıyordu. Eski sözleşme ile işimize tamamen son verildiği algısı oluşturarak üniversiteye artık gitmememiz için zemin oluşturulmaya çalışılıyordu.

Üstelik eski sözleşmeyi feshederken, konu hakkında hiçbir inceleme-soruşturma yapılmamış olan, durumu derste öğrencilerle paylaştığımda bile “Hocam burası üniversite mi, ilkokul mu?”şeklinde onları bile hayrete sevk eden veli şikayeti, derste temas edilen konular gibi saçma sapan gerekçeler öne sürülüyordu.

Kaldı ki derslerimden yana öğrenci ve veli memnuniyeti öne çıkan en bariz hocalık vasıflarımızdandır. Varsayalım ki aksi bir durum söz konusu olmuş olsa bile, üniversitenin özgür ortamında ders konularıyla ilgili bilimsel veri ve analizleri hoca rahatlıkla ele alabileceği gibi, bundan yana eleştirilmez de... Diğer derslerin yanı sıra “Siyasal İletişim Kampanyaları” dersi de veriyorum ve partilerin seçim strateji ve taktiklerini geçmişten ve günümüzden örneklerle değerlendiriyoruz.

Ne üniversitenin Mütevelli Heyet Başkanının Şişli’den belediye başkanlığına AKP aday adayı olması, ne de 2 dönem AKP milletvekilliği yapan rektör vekilinin geçmiş siyasi hayatı “Siyasal İletişim Kampanyaları” derslerimizin ana çerçevesini “ne derler?”düşüncesi içinde ele almamıza ne çekmemize neden olmaz, olamaz. Bizler akademisyen olarak işimize bakarız.

Bu yola girenler açısından hakkımda verilen kararda siyasi otoriteye yaranma güdüsü etkili olmuşsa, bu durumu akademik özgürlük açısından zül sayarım.Böyle bir durumun ülkemizde bu süreçte ilk defa gerçekleşmiş olmasını da bahsi geçenler açısından kendileri adına tarihe kara bir leke olarak geçecek talihsizlik olarak görürüm.

Katıldığımız televizyon programlarımda gündeme dair dile getirdiğimiz analizlerin ve Twitter mesajlarımızın üniversite yönetiminde rahatsızlık oluşturduğu ve bundan hoşlanmadıkları bilgisi benimle paylaşıldı. Bir üniversite profesörü bile bir ülkede görüşlerini rahatlıkla dile getiremiyorsa, orada gelişmiş demokrasiden söz etmek mümkün olmaz.

Bizleri hayrete düşüren asıl olay geçtiğimiz hafta yaşandı.

Yürürlükte olan yeni sözleşmem devam ettiği için derslere devam etmeyi sürdürürken, 24 Nisan 2014 Perşembe günü “Siyasal İletişim Kampanyaları” dersinden çıktıktan sonra İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yaşar Onay’ın yanında bulunduğum sırada, fakülteden 3 arkadaşın daha olduğu ortamda kendisi bana, Üniversitenin Mütevelli Heyet Başkanı Mansur Topçuoğlu’nun kendisine; “Prof. Osman Özsoy’un derslere alınmaması ve apar topar dışarı çıkartılması, güvenliğe emir verilerek bundan sonra da fakülteye girmesinin engellenmesi ve bu konuda gerekiyorsa ilave özel güvenlik takviyesi verebilecekleri talimatı verdiği” bilgisini paylaştı.

Çalışma arkadaşlarımız bizzat tanıklık ettikleri zorbaca bu yaklaşım karşısında gözyaşlarını tutamadılar.

25 Nisan’da üniversiteye gönderdiğim ihtarnamede, yeni sözleşmem devam ettiği sürece derslerime devam etmeyi sürdürüceğim bilgisini paylaştım.

Aynı ihtarnamede şu görüşlere de yer verdim;

Bir profesör dersine girmek isterken öğrencileri yanında kapıda içeri alınmama direnciyle karşılaşması asla uygun kaçmaz. Bir yerde hukuksuzluk varsa, öncelikle ülkenin aydınlarının bu tür zorbalıklara, keyfe keder yönetim anlayışlarına ve haksızlığa boyun eğmeme kültürüne sahip çıkması gerekir. İnanan bir insan Allah’tan başka kimseye boyun eğmez, hukuksuz davranışlar karşısında böyle gelmiş böyle gider demez. Bu durum hukuksuzluğun yaygılaşmasına zemin hazırlar.

Sözün kısası şu;

Salı günü saat 13.00’te son sınıf öğrencilerine “Beklenti Yönetimi” dersim var. Ders saatinde orada olacağım.

27 Nisan Pazar günü YÖK Başkanı ve üyelerine durumu anlatan e-mail gönderdim. Üniversiteye gönderdim ihbarnameyi paylaştım. Kendilerine; derslere girmem engellenirse, gerekirse bu dersleri fakültenin önündeki sokakta ya da fakülteye çok yakın olan İstiklal Caddesi’nde Galatasaray Lisesi önünden yapmayı sürdürürüm dedim. Neticede bir dersin hocanın ders saatinde öğrencilerinin başında olması gerekir.

Şimdi ilgililerden açıklama bekliyorum.

31 Aralık 2016 tarihine kadar geçerli sözleşmemi feshetmişlerse ona uygun hukuki gerekleri ve tazminatıda göze almışlar demektir. Hukuk çerçevesinde feshedilmemiş ise, sözleşme gereği ders saatinde dersimin başında olacağım. Bir dirençle karşılaşmamayı umuyorum. Yoksa bahsettiğim gibi derslerimi mümkün olduğu sürece gerek sokağa tabure atarak, gerekse de internet ortamından yine de sürdürürüz." (rotahaber)

Ekler