26 Kasım 2014 - 08:11
Mustafa İslamoğlu'ndan Cübbeli Ahmed'e cevap

Cübbeli Ahmet diye bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, Mustafa İslamoğluna yönelik Hz. Peygamber’e kibirli adam dedi çıkışından sonra Mustafa İslamoğlu kendisine cevap verdi. Mustafa İslamoğlu'nun cevabı Şiilerin asırlardır savunduğu görüşün aynısı. Abese Suresinde yüzyıllardır Peygamber Efendimize Allah'ın ağzıyla hakaret edilmekte ve Peygamberimize yüzünü astı, yüzünü ekşitti, yüzünü döndü, yüzünü çevirdi, hoşlanmadı... gibi ifadelerle hakaret edilmekte. Ancak Öz Muhammed İslam olan Şii Ehlibeyt Mektebi ayette kastedilenin Hz. Peygamber Efendimiz olmadığını daha ilk günden itibaren savunmuş ve buna karşı çıkmıştır.

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Cübbeli Ahmet diye bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, Mustafa İslamoğluna yönelik Hz. Peygamber’e kibirli adam dedi çıkışından sonra Mustafa İslamoğlu kendisine cevap verdi. Mustafa İslamoğlu'nun cevabı Şiilerin asırlardır savunduğu görüşün aynısı. Abese Suresinde yüzyıllardır Peygamber Efendimize Allah'ın ağzıyla hakaret edilmekte ve Peygamberimize yüzünü astı, yüzünü ekşitti, yüzünü döndü, yüzünü çevirdi, hoşlanmadı... gibi ifadelerle hakaret edilmekte. Ancak Öz Muhammed İslam olan Şii Ehlibeyt Mektebi ayette kastedilenin Hz. Peygamber Efendimiz olmadığını daha ilk günden itibaren savunmuş ve buna karşı çıkmıştır. “Yanına bir âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti”, demek Hz. Peygamber Efendimize (s.a.a) büyük bir ihanet ve iftiradır. Şia Mektebi, yüzyıllardır Kur’an’da geçen yüzünü ekşiten ve asan kişinin Peygamber Efendimiz olmadığını, tam tersi müşriklerden Velid bin Muğire adlı bir kişinin olduğunu savunmaktadır. Ama artık Ehlibeyt Mektebinin aydınlık yüzü her yere ulaşmaya başladığından doğru bilinen yanlışlar düzeltilmeye başlamaktadır. Sıradan insanlara bile yakıştırılamayacak çirkinlikler ve utanç verici ifadeler yüzyıllarca Peygamber efendimize yakıştırıldı. Bunu da utanmadan Kur’an ve Sünnete nispet vererek yaptılar. Gerçekten iman etmemiş münafık veya cahil sahabe, tabiin ve sözde İslam alimleri bu yakıştırmaları yaptılar ve gelecek nesillere de bu şekilde öğrettiler. Ancak Öz Muhammed İslam olan Şia Ehlibeyt Mektebi her zaman bu çirkefliklerin üzerine gitmiş ve çirkinliklerin kendilerine ait olduğunu, Resulü Kibriya Efendimizin tüm bunlardan münezzeh olduğunu haykırmıştır.

Türkçe Kur’an meallerinin neredeyse tamamı Peygamberimize yönelik bu çirkin ithamda bulunmakta ve haşa Peygamber efendimize ama ve kör adam yanına geldi diye sinirlendiği, yüzünü astığı… iftiraları atılmaktadır.  

Mustafa İslamoğlu hoca ile Cübbeli Ahmet adlı hocanın bu son tartışması belki de bu yanlışlıklardan arınmak için iyi bir fırsata dönüşecektir. İnsanlar bu tartışma ile Peygamber Efendimize yönelik yüzyıllardır Allah’ın diliyle atılan iftirayı görecek, ama gerçekte ise böyle bir şeyin olmadığını ve hakikatleri öğrenmelerine neden olacaktır.      

SORU: Meal çalışmanızda Abese Suresinde Peygamberimize“kibirli” dediğiniz iddia ediliyor. Bununla ilgili olarak belli birçevreden eleştiriler aldınız. Bu konuda bir yanlış anlaşılma mı var?
 
CEVAP: Peygamberimize “kibirli” demek ona iftira olur. Bunu Kur’an’a dedirtmek ise Allah’a ve Kur’an’a iftira olur. Hepsi de bana iftira olur. Bu cübbesiyle şöhret bulmuş bir şahsın iftirasıdır. Bu iftirayı eğer Abese 1 ve 2’ye düştüğüm notu göre göre yaptıysa, kasten ve taammüden haysiyet cellâtlığı yapmıştır. Yok, ayete düştüğüm notu görmeden yaptıysa, cehaletinin ve husumetinin kurbanı olmuştur. Olayın aslı şundan ibarettir:Tefsirlerin klasik yorumunun aksine Kur’an içi deliller, Abese 1 ve 2’nin muhatabının Peygamberimiz değil, Velid b. Muğire adlı kibirli müşrik olduğunu göstermektedir. Bunun iki açık delili vardır: Kur’an’da “Abese” (yüzünü astı) fiili bunun dışında bir yerde (Müddessir 23) daha gelir, orada Velid b. Muğire için kullanılır. Bir müşrik için kullanılan fiilin Peygamberimiz için kullanıldığını söylemek, Peygamberimize haksızlıktır. Bunu teyit eden ikinci delil, Abese 1 ve 2. ayetlerde sözün muhatabı üçüncü tekil şahıs olan “o”dur. Fakat 3 ve 4. Ayetlerde sözün yönü değişir ve doğrudan Hz. Peygamber’e hitap edilir. Yani Hz. Peygamber 3 ve 4. ayetlerde uyarılır, 1 ve 2. ayetlerde surat astığı ve sırt döndüğü için kınanan kişi müşrik elebaşı Velid b. Miğiredir. Mealimizde bu yüzden şu manayı verdik: 1 “(O kibirli kişi) surat astı ve sırtını dönüp uzaklaştı, 2 Elçi’ye âmâ geldi diye… 3 Ve (sana gelince ey Nebi!) Sen nereden bileceksin o (müşriğin) arınacağını, 4 veya alacağı dersin kendisine yarar sağlayacağını?” Bu mealin verildiği sayfanın altına da “Kibirli adam”ın müşrikVelid b. Muğire olduğu notunu ekledik. Malum şahıs, kendi televizyonunda eline mealimi alarak sadece Abese 1 ve 2’nin mealini okudu, fakat altındaki notu okumadı ve perdeledi. Bununla yetinmedi, bir de “Kibirli” sözü ile Hz. Peygamberikasdettiğim iftirasını Allah’tan korkmadan ve kuldan utanmadan attı. Sözün bittiği yerdeyiz. Tuz kokmuştur. Bu tür bir yaklaşımiçin ne diyebilirim ki? Bunun yanlış anlaşılma mı, yoksa kasıtlı olarak yapılmış bir haysiyet cellâtlığı mı olduğunun takdirini,kamuoyunun vicdanına havale ediyorum.
 
SORU: Cübbelinin size yönelttiği “Peygamberimize ‘kibirli’dedi” ithamını Samanyolu televizyonu evire çevire haber yaptı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
 
CEVAP: Bu durum gerçekten de enteresan. Malum şahıs önceleri cemaate ve nurculara demediğini bırakmamıştı. Araları kanlı bıçaklıydı. Daha sonra kamuoyunun bildiği bir sürü tatsız olaya şahit olduk. Fakat birden bire cemaatle malum şahıs arasındaki buzlar eriyiverdi ve can ciğer kuzu sarması oldular. Sahiden de ne oldu da böyle oldu? Bu soru önemli ve bu sorunun cevabını ben bilmiyorum? Ama ortada bizim bilmediğimiz bir şeylerin döndüğü kesin. Peki, cemaat medyası malum şahsı birden bire keşfederek onun göz göre göre aleyhimize, Peygamberimize “kibirli” dedi iftirasına çanak tutmasına ne diyeceğiz? Burada başka bir enteresan nokta daha var: Abese 1 ve 2. ayette muhatabın Hz. Peygamber değil müşrik elebaşı olduğu görüşü, aynen cemaatin hocası Fethullah Gülen’in de görüşüdür. Gülen’in bu konuda internete düşmüş makaleleri de vardır. Sonsun Nur adlı eserini açıp bakabilirler. Yine Fethullah Gülen’in “takdim” yazısını yazdığı ve cemaatine tavsiye ettiği meal olan Ali Ünal mealinde Abese 1’e aynen şöyle meal verilmiş: “(Mağrur kafir) yüzünü ekşitti ve sırtını döndü” Allah’tan korkmadan ve kuldan utanmadan Peygamberimize “kibirli adam” dedi iftirasına alet olan Samanyolu televizyonuna sesleniyorum: Cemaatinizin hocası Ali Ünal, Sevgili Peygamberimize –haşa- “Mağrur kafir” mi dedi?Biri çıksa da cemaatin mealinde –binlerce hâşâ- Hz. Peygambere “Mağrur kâfir” deniliyor dese, ne dersiniz? Böyle aşağılık bir iftiraya bir tv. Kanalı çanaklık yapsa, ona nasıl bakarsınız? Samanyolu’nu yönetenlerin gözünü kin bu kadar bürüdüyse, hakkımızı rûz-i mahşerde alırız. Eğer kinle hareket etmedik diyorlarsa, kendi haberlerini tekzip etmek onların boynuna borçtur. Aynı zamanda yasal zorunluluktur. Ah!.. Hoşgörü… Nerdesin sen? Anladım, kâfirlere cömertçe sundukları hoşgörüden bize küçük bir parça bile düşmüyor, ama bari televizyon kanallarını böyle şen’i ve deni bir iftirayı yaymaya alet etmeseydiler. İstedikleri kadar eleştirseydiler, ama canımdan aziz bildiğim Peygamberime “kibirli adam” dediğim iftirası üzerinden beni vurmaya kalkmasaydılar. Seviye bu kadar düşmemeliydi…Şimdiye kadar Gülen ve Cemaat’i ben de eleştirdim, ama onlara atılmış iftiralara da hiç iltifat etmediğim gibi, muarızlarını hep adalet ve itidale davet ettim. Demek ki Kur’an’ın koyduğu sınırlara riayet için Risaleleri yutmuş olmak kafi gelmiyormuş.
 
SORU: Bediüzzaman ile ilgili eleştiriler amacını aşmış olabilir mi? Bu çevre sizden bir helallik istiyor. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
 
CEVAP: Said Nursi’nin mücadelesine ve Kur’an hizmetine hep saygı duydum. Bu mücadeleyi hep minnetle yad ettim ve edeceğim. Fakat ben Said Nursi’nin de her insan gibi hataları olduğunu ve eleştirilebilir olduğunu söylüyorum. Said Nursi eleştirilemez değildir. Hepimiz gibi o da kuldur. Kul kusursuz olmaz. Biz de yanılabiliriz, o da yanılabilir. Nitekim bazı hususlarda yanılmıştır da. Onu ebced-cifr türü şeyler üzerinden söylediklerini Kur’an’a arz ederek eleştirdim. Peygamberimizin önünden geçen çocuğa onun beddua etmesi üzerine çocuğun ömür boyu kötürüm olması türünden asla kabul edilemez rivayetlerieserlerine aldığı için eleştiriyorum. Fakat bu eleştirim onun Kur’an davasına hizmetlerini ve ömürlük mücadelesini yok saymak anlamına asla gelmez. Nurcuların ona bakışıyla ilgili eleştirilerim de var. Bazı nurcular, Risaleleri Kur’an’a perde ediyorlar. Bazıları daha da ileri gidip Risalelere tek harfi bile değiştirilemeyecek olan Kur’an muamelesi yapıyorlar. Fakat bizmüslümanların eleştiri kültürü maalesef yok. Ya övgü ya sövgü. Ya melek ya şeytan. İkisinin ortası yok. Hal böyle olunca, sizin yaptığınız en masum eleştiriler bile “hakaret”, “saldırı”, “hadsizlik” olarak damgalanıyor. Oysa Kur’an bize eleştirinin hem değerini, hem gerekliliğini, hem de adabını öğretiyor. Mesela “Bediüzzaman” ünvanının kullanılmasını Fatiha’nın ilk ayeti olan “Övgülerin tümü Allah’a mahsustur” ayetine istinaden şıkbulmadığımı söyledim. “Bedi” Allah’ın Kur’an’da geçen esma-i hüsnasındandır. Ben bunun kul için kullanılmasını İlahi esmaya edebimiz çerçevesinde hoş karşılamıyorum. Bu hafif eleştirimi bile birileri Üstad’a hakaret sayıyorlar. Bunun neresi hakaret?Fakat risalelere ve nurculara dair eleştirilerimde toptancılıktan Allah’a sığınırım. Kimseye haksızlık yapmak istemem, zira haksızlığa uğramak istemem. Risalelerin Kur’an’la ayaklaşır bulduğum söylemlerini ve kabir başında risale tilavet edecek kadar kendinden geçen ve risaleyi Kur’an’a perde yapan bazı nurcuları da eleştiriyorum. Fakat bu konuda da toptancı ve genellemeci bir tavra karşıyım. Benim sözlerim böyle anlaşılmışsa -bu bir yanlış anlama dahi olsa- bu yanlış anlamaya mahal verdiğim için incinen tüm kardeşlerimden özür dilemekten imtina etmem.

Ekler