2 Aralık 2014 - 10:57
Tekfircilik ve Radikalizmin Kaynağı

Ehlibeyt’in azılı düşmanı olan Haricileri ne Emeviler severdi, ne Abbasiler severdi, ne Mervaniler, ne Zübeyriler severdi ama hepsi de Ehlibeyt’e karşı kullanırlardı. Aynen zamanımızda Şia’ya karşı kullanıldığı gibi…

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Allah’ın adıyla

“İşte böylece sizin insanlığa şahit olmanız, Resul’ün de size şahit olması için sizi vasat bir ümmet kıldık” Bakara / 143

Son yıllarda üzerinde en fazla durulan konulardan birisi şüphesiz tekfircilik, radikalizm ve aşırılıktır. Radikalizmin şiddet doğurduğu, toplumun düzenini bozduğu gün geçtikçe daha da belirginleşiyor. Tekfircilik, İslam içi bir sorun, radikalizm ve aşırılık ise bütün insanlığı ilgilendiren, her ideolojide, her fikri akımda ortaya çıkabilecek bir hastalıktır.

Tekfircilik ve radikalizm ile mücadelede, bunların kaynağını tespit etmeden başarı elde etmek mümkün değildir. Tekfircilikten yararlananlar, yaygınlaşmasını isteyenler ve kendi hedefleri doğrultusunda kullananlar maalesef gerçeklerin ortaya çıkmasına müsaade etmiyorlar ve etmezler. Bu güçler radikal İslam, liberal İslam, barışçıl İslam, cihatçı İslam gibi kavramlar kullanarak gerçek İslam’ın tanınmasını engelliyorlar. Ne radikal İslam vardır, ne de liberal İslam, ne barışçıl İslam vardır, ne de savaşcıl İslam. Tek bir İslam vardır, o da “öz Muhammedi İslam’dır”.

İlginç olanı, her kesimin tekfirci ve radikal akımlardan rahatsız ve onlardan nefret etmesidir. Örneğin; Ehlibeyt’in azılı düşmanı olan Haricileri ne Emeviler severdi, ne Abbasiler severdi, ne Mervaniler, ne Zübeyriler severdi ama hepsi de Ehlibeyt’e karşı kullanırlardı.

Tekfirciliği ve radikalizmi doğuran etkenleri kısa şöyle sıralayabiliriz;

1-Cehalet: “Cehl” kelimesi İslami literatürlerde iki manada kullanılmıştır; ilmin karşısında ve aklın karşısında. İfrat ve tefrit konusunda her ikisini de almak mümkündür. İnsan bir şeyin itidalini/orta yolunu bilmez, alt ve üst sınırlarından habersiz olursa ifrat ve tefrite düşmesi kaçınılmaz olacaktır. İnsanın cehaleti, ifrat ve tefriti doğuran etkenlerden biridir. Hz. Ali (a.s) buyuruyor: “Cahil ya ifrat eder, ya tefrit”. Cehalet giderilmeden ifrat ve tefrit yok edilemez. Cehalet karanlığında olan kimse kendi dışındakileri tekfir ettiği gibi onlara yaşama hakkı da tanımaz. Cehalet bazen bilgisizliktendir ve eğitim öğretimle giderilebilir, bazen ise bağnazlık ve taassuptandır, insan aklını kullanmadığı müddetçe bu cehaleti gidermek mümkün değildir.

2-Aklın devre dışı bırakılması: Akıl, Allah tarafından insana dahili hüccet, yol gösterici olarak verilmiştir. Dahili hüccet olarak insana verilen akıl, aynı zamanda dini maarifin öğrenilmesinde Kur’an ve Nebevi Sünnet’in yanında bir kaynaktır. Akıl bir şeyin doğruluk ve yanlışlığını ayırt etmede ölçü ve mizandır. Akıl, temel konularda sırat-ı müstakimi, dosdoğru yolu tanımada, orta yolu bulmada, itidali yakalamada en büyük hüccetlerden, kanıtlardan biridir. Akıl, gelenekselliği yıkan, taassup ve bağnazlığı engelleyen en önemli silahtır. “Akıl” devre dışı bırakılır, yersiz taabbud ve ve körü körüne geleneklere bağlılık bağnazlığı devam ederse tekfir ve radikalizm ortaya çıkacaktır. Kur’an’da geçen, “taakkul”, “tefekkür”, “tedebbur” ayetleri insanı aklını kullanmaya davet eder, aklı hiç bir alanda devre dışı bırakmaması gerektiğini gösterir.

3-Dini kaynakların uydurma rivayetlerden korunamaması: Dini kaynakların çoğu, İslam toplumlarına hakim sultanlar, padişahlar tarafından yazdırıldığı veya onların döneminde kaleme alındığından dolayı tahriflerden korunamamıştır. Böylece hem uydurma rivayetler, hem hakim gücün hoşuna giden rivayetler, hem de İsrailiyat rivayetleri dini literatürlerde yerlerini sağlamlaştırmış oldular. Bu rivayetlerin yanı sıra dini otorite olarak kabul edilen bazı şahısların görüş ve fetvalarının dini kaynak gibi algılanması dini kaynaklardan yararlanmayı daha bir zora sokmuştur. Kur’an ve sahih Sünnetle bağdaşmayan bu rivayet, fetva ve görüşler tekfirciliği tetikleyen etkenlerden biridir.

4–Dinin gerçek kaynağından öğrenilmemesi: İnsanların çoğu dini öğretileri kaynaklarından değil kendi yaşamış olduğu toplumun kültürünü alarak öğrenir. Kültürler hurafe ve tahriften beri olmadıkları için kültür, örf, adet ve gelenekle karışmıştır. Dini maarif/öğretiler de bu tahrif ve hurafelerden nasibini alır. Hurafe ve tahrifler, ilahi öğretilerin itidalden çıkmasına sebep olduklarından, İlahi öğretileri kulaktan duyma veya kültürünün gölgesinde öğrenen insan, kültürlerle karışmış dini öğretilerde ya ifrat edecektir veya tefrit. Din adına tekfirciliği savunacaktır. Tekfiri dini kaynaklara dayandıracaktır. Allah dini tanıtırken, bu dinin öğretilerinin nereden öğrenileceğini ve kimlerden öğrenileceğini de beyan buyurmuştur. İşte din bunlara “dinin kaynakları” diyor. Dini öğretilerin teorik/nazari yönü bu kaynaklardan alınmaz ve pratik/ameli yönü de dini pratize eden dini otoritelerden öğrenilmezse ifrat ve tefrit yoluna gidilecektir.

5-Dinin dengesi ve ekseni olan Ehlibeytten uzaklaşılması: Sakaleyn hadisinin hikmetlerinden biri de budur; dinin dengesi, itidali, ekseni ve mihengtaşı konumunda olan Ehlibeyt’in (a.s) devre dışı bırakılması tekfirciliği doğuran etkenlerden bir diğeridir. Ehlibeyt (a.s), sıratı müstakimin yaşayan somut eksenidir, sırat-ı mustakimin ışıklarıdır. Ehlibeyt (as.) dinin ilmi kaynağı, Kur’an’ın müfessiri, dini maarifin beyan edeni, nasıl pratize edilmesini gösteren canlı örnekleridir. Bundan dolayı hadisler masumları, canlı Kur’an, konuşan Kur’an ve Kur’an’ı beyan eden, Kur’an’ı tefsir eden, Kur’an’ı yaşayan olarak tanıtıyor. Ehlibeyt’in (as), Kur’an ile birlikte emanet bırakılmasının hikmeti de burada yatmaktadır. Ehlibeyt (as) devre dışı bırakıldığı günden itibaren ifrat ve tefrit başlamıştır; Haricilerin ortaya çıkması buna en güzel örnektir. Dolayısıyla Ehlibeyt’ten (a.s) uzaklaşmak tekfirciliğe sürükleyecektir.

6-Müslüman ülkelerin din düşmanı emperyal güçlerle iyi ilişkileri: Radikalizmin tam tersi konumundaki ılımlı, liberal tutum, radikalizmi ve tekfirciliği doğuran başka bir sebeptir. Müslüman ülkelerin din düşmanları ile dostane ilişkileri, onlarla ittifak ve ortaklıkları dinin ruhuna aykırı olduğu için bazılarının radikalizme yönelmesine ve bu ilişkiler içinde bulunanları tekfir etmeleri kaçınılmaz olur. Dinler arası diyalog, uluslararası siyasi, ekonomik, kültürel ilişkiler, tağuti sistemlerle işbirliği ve sıcak temaslar radikalizmi ve tekfirciliği doğuran diğer bir etken olarak karşımıza çıkar.

7-İslam’da cihat ruhunun öldürülmesi: Dinin olmazsa olmaz hükümlerinden biri olan cihat maalesef tahrif edilmiş, İslam ümmetinde cihat ruhu öldürülmeye çalışılmıştır. İslam, barışçıl, ılımlı, rahmet, selamet dini olarak tanıtılıyor ve cihad şiddet, gaddarlık vahşet olarak lanse edilmeye çalışılıyor. Böylece emperyal güç istediği sömürü, sulta ve hakimiyetini kolaylıkla sağlamış oluyor, Müslüman kitleler de bu gücün karşısında teslim bayrağı çekiyor. Bu tutum bazılarını radikalizme ve tekfirciliğe sürüklüyor.

8- Kapasite yetersizliği: İnsanlar yetenekleri açısından farklı oldukları gibi anlama kapasitelerinin dereceleri de farklıdır. Akıllarını kullanma derecesi de değişiktir. Her insan kendi kapasitesi miktarınca “orta yolda” hareket eder. Bir şeyin itidalini kendi kapasitesince idrak edebilir. Örneğin “ibadette itidal, ifrat ve tefrit”, çiftçi ile arif arasında değişik olacaktır. Bir insanın bir şeyin hakikatini anlamada kendi kapasitesini bilmemesi itikadi ve inancın teorik alandaki maarif hakkında ifrat veya tefrit etmesine sebep olmaktadır. Aynı şekilde ameli alanda da ifrat ve tefrit edecektir. Kendi kapasitesinin miktarını bilmeyen, kapasitesi yetersiz olan biri kapasitesinin üstünde bir konuyu idrak etmeye çalışırsa veya kapasitesinin yetmeyeceği amelleri yapmaya kalkarsa, ya ifrat etmiş olacaktır veya tefrit edecek ve kendi dışındakileri tekfir edecektir.

İlginç olan her kesim tekfirci ve radikal akımlardan rahatsız ve onlardan nefret etmektedirler. Örneğin; Ehlibeyt’in azılı düşmanı olan haricileri ne Emeviler severdi, ne Abbasiler severdi, ne Mervaniler, ne de Zübeyriler severdi ama hepsi de haricileri Ehlibeyt’e karşı kullanırlardı.

Günümüzde emperyal gücü, tekfircilik ve radikalizmi doğuran etken değil, güçlendiren, kendi menfaatleri için kullanan, yaygınlaştıran odaklar olarak görmek daha doğru olacaktır.

9- Kriterlerin/değer ölçülerinin hak olmayışı: Küreselleşen dünyada insanların birbirlerinin inanç, ideoloji, fikir ve düşüncelerinden haberdar olmalarının hız kazanması, toplumların birbirinden etkileşimini de beraberinde getiriyor. Beşeri sistemlerin kendi dünya görüşlerini toplumlara hakim kılma çabası etkilerini göstermektedir. İnsanların kendi inançlarının doğruluğunu veya aşırılık derecesini Batı düşüncesinin penceresinden bakarak belirleme ve onların perspektifinden bakmaları ifrat ve tefriti doğuran etkenlerden biridir. Batı dünyası kendi kültürlerini küreselleştirerek diğer inançların kriterlerinin de Batı kültürü ile ölçülmesi gerektiğini empoze etmektedirler. Batının kendi kültürünü egemen kılması ve her şeyi kendi kriterleriyle ölçmeyi kabullendirmesi, dini maarifin itidalini, orta yolunu bulmada, sırat-ı müstakimi tanımada ifrat ve tefriti ortaya çıkacaktır. Netice olarak şu ortaya çıkıyor; İslami konularda ifrat ve tefritin sebeplerinden biri de, ilahi hükümlere teorik alanda Batı perspektifinden bakılması, ilahi hükümleri toplumsal hayatta uygulamada ise Batı medeniyetinin kriterlerinin ölçü alınmasıdır.

Bu saydığımız etkenlerin sonucunda tekfirciler kendilerini hak mihveri görürler, kendilerinin dışında olanları ise tekfir ederek dinden çıkmış olduklarına inanıp öldürülmeleri gerektiğine fetva verirler. Böylece tekfircilik ortaya çıkar. Kendilerini haklı göstermek için de dini argümanlar kullanırlar; ayet ve hadisleri kendi düşüncelerine göre tefsir ederler, geçmişteki bazı Müslüman-kafir savaşlarını, alimlerin fetva ve yaptıklarını kendilerine delil olarak alırlar.

Radikalizm, ifrat ve tekfircilikle ılımlılık ve tefritin doğurduğu zararların neler olduğu, her ikisine karşı alınacak önlemler ve bunların nasıl yok edilebileceği gibi konuların da ayrıca incelenmesi gerekir.

Sabahattin Türkyılmaz

Ekler