23 Ocak 2015 - 11:00
Bir şehidin parçaladığı maskeler

Örtülü bir dünya savaşı şeklinde seyreden ve Ortadoğu’daki tüm taşları yerinden oynatan ve tüm dengelerin yeniden şekillenmesine yol açan “Suriye Vekalet Savaşı”, geride bıraktığı dört yıl boyunca halkların anlama ve anlamlandırmada zorlandığı pek çok hakikatin üzerinden sis perdesini kaldırdı ve kaldırmaya devam ediyor.

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Allah’ın adıyla,

Örtülü bir dünya savaşı şeklinde seyreden ve Ortadoğu’daki tüm taşları yerinden oynatan ve tüm dengelerin yeniden şekillenmesine yol açan “Suriye Vekalet Savaşı”, geride bıraktığı dört yıl boyunca halkların anlama ve anlamlandırmada zorlandığı pek çok hakikatin üzerinden sis perdesini kaldırdı ve kaldırmaya devam ediyor.

Suriye Vekalet Savaşı’nın kanaatimce açığa çıkardığı en büyük hakikat, “hak-batıl savaşının soyut bir söylem değil pratik bir gerçeklik” olduğunu ortaya koymasıdır. Suriye Vekalet Savaşı, sadece Suriye olaylarının değil Ortadoğu’da ki istisnasız tüm gelişmelerin “Emperyalist ve Siyonist cephe”nin “İslam İnkılabı” etrafında şekillenmiş “Direniş Cephesi” ile olan savaşının yansımaları olduğu hakikatini gün gibi aydın bir hale getirdi.

İdrak sahipleri açısından hak-batıl savaşının cepheleri zerre tereddüt olmayacak şekilde belirginleşti. Bizler gördük ki; “Emperyalist ve Siyonist cephe” soyut bir kavram değil, bizatihi “Amerika, İsrail ve onların yandaşları” şahsında pratik bulmuş bir gerçekliktir. Ve yine gördük ki; Emperyalist ve Siyonist cepheye karşı İslam coğrafyası ve Müslüman ümmetin varlık ve geleceği için mücadele eden “Direniş Cephesi” de mücerret bir terim değil, bilakis “İslam İnkılabı, Hizbullah ve Suriye”nin şahsında müşahhas hale gelmiş bir pratiktir.

Türkiye İslamcılığı, Suriye Vekalet Savaşı’nın başlangıcından itibaren büyük bir savrulma yaşadı. Mezhebi ve etnik taassup basiretleri kör etti ve Türkiye İslamcılığı, yanlış cephede konumlandı.

Amerika, İsrail, AB, NATO gibi ülke ve kurumlarla aynı cephede konumlanan Türkiye İslamcılığı, suçluluk psikolojisi ile her geçen gün biraz daha hırçınlaştı ve içine düştüğü mezhebi ve etnik taassup girdabının etkisi ile akla hayale gelmez bahane ve tezler üretti. Ne “Esad’ın İsrail ile gizli müttefik” olduğu kaldı ne de “İslam İnkılabı’nın Amerika ile gizliden anlaşarak Suriye savaşını çıkarttığı”. Suriye üzerinden tüm coğrafyayı cehenneme çeviren Vahhabi/Selefi teröristleri temize çıkarmak için “insanlık ve akıl” çizgilerini zorlayan çabalar ortaya kondu. Terörist cihadistlerin Amerika ve İsrail ile olan ilişki ve birlikteliklerini saklamak için akıl dışı yorumlara ve mazeretlere yönelindi.

Suriye’nin İsrail sınırında bulunan Kuneytra kentinde “İsrail” helikopterleri bir “Hizbullah” aracını hedef alarak aralarında Hizbullah’ın efsane komutanı “İmad Muğniye”nin oğlu “Cihad Muğniye” ve bölgede Gasıp Siyonist Rejim ile tekfirci akımlara karşı direnişi koordine eden İranlı Tuğgeneral Muhammed Ali Allahdadi’nin de bulunduğu dokuz mücahit savaşçıyı şehit etti.

Saldırının hemen ardından “Hizbullah” sekiz savaşçısının, “İran” bölgede görev yapan bir generalinin şehit olduğunu ve “Gasıp Siyonist Rejim” ise saldırının kendileri tarafından gerçekleştirildiğini resmen kabul ettiler.

Şehitlerin kanı, Suriye Vekalet Savaşı’nın tüm künhünü ortaya koyan bir hakikate dönüştü. Diriyken verdikleri kutsal mücadeleyi kanları ile taçlandırdılar. Geniş halk kitleleri ve pek çok aydın için karmaşık gibi gözüken hak-batıl cephesinin tarafları, akıl ve idrak sahipleri açısından bahane ve mazeret bırakmayacak şekilde ayan oldu.

Şehitlerin kanı ile yalın hale gelen gerçekleri biz de yalın cümlelerle ifade edelim.

Suriye Vekalet Savaşı’nda İsrail bizatihi savaşın taraflarından biridir. Tekfirci teröristlerle aynı saftadır. Amerika, İsrail, AB, NATO ile beraber Nusra, IŞİD, ÖSO, İslami Cephe ve diğer tüm gruplar aynı cephede aynı saftadırlar. Emperyalist Amerika ve Gasıp Siyonist İsrail’in başını çektiği bu cepheye, Türkiye İslamcıları herhalde “hak cephe” demeyeceklerdir!

Tekfirci teröristlere karşı savaşırken İsrail tarafından şehit edilen kutsal mücahitlerin kanı açığa çıkardı ki; İslam İnkılabı, Hizbullah ve Suriye yukarıda zikrettiğimiz emperyalist, siyonist ve tekfirci paydaşlardan oluşan gruba karşı savaşan cephenin erleridir. “Küresel Emperyalizm, Gasıp Siyonizm ve Vahhabizm”e karşı mücadele eden bir cephe neyin cephesidir? Çekinmeden yalın bir şekilde cevaplayalım: tabi ki “hak’kın cephesi”!

Evet, şehitlerin kanı tüm maskeleri yırttı, tüm mazeretleri yok etti. Hakikatlerin üzerine o sebepten ya da bu sebepten çöreklenen tüm toz bulutlarını dağıttı, sis perdesini kaldırdı. Tüm hakikatler, çıplak bir şekilde karşımızdalar. Artık Suriye’de süre giden örtülü dünya savaşının tüm taraf ve hakikatlerini anlama ve anlamlandırma için ihtiyaç olan tek şey, bir parça akıl bir parça basiret.

Görüldü ki, Esad ve Suriye’nin başına gelenler “Direniş”e verdiği destek yüzündendir. Esad’ın savaşı bir iktidar savaşı değil, Amerika, İsrail ve tekfircilere karşı bir vatan savunmasıdır. Ve Suriye savunması sadece Suriye’nin değil, tüm Ortadoğu’nun kaderi içindir.

Görüldü ki, Siyonistlerin ve tekfircilerin emel ve amaçları aynıdır. Tekfirciler görünüşte İslami ancak esasta emperyalizme hizmet eden kuklalardır.

Görüldü ki, Hizbullah’ın Suriye’de olması şahsi, örgütsel ya da mezhebi çıkarlar için değildir. Hizbullah’ın Suriye’de savaşa dahil olması, Amerika ve İsrail’in tekfirciler eliyle Suriye ve İslam İnkılabı’nı yıkma projesine engel olmak içindir. Ve yine Hizbullah’ın savaşa dahil olması, Kudüs’ü korumak içindir. Zira görüldü ki, Suriye düşerse Kudüs’te düşer.

Görüldü ki Hizbullah, Siyonist projenin karşısında durmuş en ciddi güçtür ve silahlarının namlusu İsrail’e dönüktür. Hizbullah’ı cezalandırma ve onunla İslam İnkılabı arasındaki hattı kırma girişiminin nedeni budur.

Ve görüldü ki, İslam İnkılabı’nın bölgedeki varlığı kesinlikle milli ya da mezhebi kaygılar dolayısıyla değil, bilakis İslamcılık, ümmetçilik sebebiyledir. Tüm Müslümanların özgürlüğü ve izzetini korumak içindir.

Muntazar Musavi

Ekler