Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Başbakan Tayyip Erdoğan, tarihte yüzyıllar süren tartışmaların üstesinden gelemediği yakıcı ihtilaflı konuları güncel siyasete malzeme yapmakta pek cesur. Dikkat çeken mezhepçi çıkışlarında geçen martta Şiileri ‘yalancı, iftiracı ve fitneci’ olarak niteleyerek farklı bir savrulma yaşayan Erdoğan, bu kez Alevileri ‘Ali’li Aleviler’ ve ‘Ali’siz Aleviler’diye kategori etmeye çalışıyor.
Başta İslam peygamberi Muhammed’in (s.a.a) damadı Ali bin Ebu Talib (a.s) olmak üzere Ehl-i Beyt’e olan sevgi Aleviliğin en temel şiarlarından biri. Ali’siz Alevilik Marksist-Sosyalist Alevi çevrelerde Aleviliğin İslam öncesi çağlardan gelen ritüeller bütünü olduğuna dair dillendirilen teoriye dayansa da bu fevkalade azınlık bir çevrede dönüp dolaşan bir argüman. Yazar Faik Bulut’un ‘Alisiz Alevilik’ kitabında tarihteki Ali ile Alevilerin kült haline getirdiği Ali’nin aynı olmadığı savı da bir dönem tartışıldı ve reddiyeler yazıldı. Ancak Alevilerin ezici çoğunluğu için Ali’yi bir kenara aldığınızda geriye Alevilik kalmaz.
Erdoğan çok dar çerçevede kabul gören bir anlayışı öylesine genelleştirmelerle dillendirdi ki bundan Alevilerin inancındaki Ali’nin Sünni Müslümanların kabul ettiği Ali ile ilgili olmadığını düşünen Alevileri bile rahatsız etti.
Aslında asıl mesele Aleviliğin ne olduğu değil siyasi erkin Aleviliği kendi Sünni kalıpları çerçevesinde dayatmacı bir zihniyetle tanımlamaya kalkışması.
Erdoğan ayrıştırmaya “Alevilik Ali’yi sevmekse ben dört dörtlük bir Aleviyim” diyerek başlamıştı. Ali’yi Alevilere yar etmeme yaklaşımını sıklıkla tekrarlayan Erdoğan, Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’ın Türkiye ziyareti sırasında dile getirdiği eleştirilerin Almanya’daki Ali’siz Alevilerin manipülasyonundan kaynaklandığını söyleyerek hassas bir alana girdi.
Mezhepsel yakınlaşmadan çatışmaya
1990’larda İranlı sosyolog Ali Şeriati’nin Türkçeye ‘Ali Şiası Safevi Şiası’ olarak çevrilen kitabı Türkiye’de özellikle Sünni İslamcı kesimlerde büyük yankı uyandırmıştı. Şia’nın tarihsel ve siyasi angajmanlarından arındırılmış hali, Alevilikle hala ciddi sorunları olsa da Sünnilerin en azından Şiilere farklı bakmalarına yardımcı olmuştu. Sünni ve Şiiler arasındaki mezhepsel yakınlaşma çabalarında da bu kitaptaki argümanlar epeyce kullanıldı.
Ancak Irak’ta Şiilerin iktidara gelmesiyle başlayıp Suriye’deki iç savaşla keskinleşen mezhepçi dil Türkiye’de oluşmuş nispi yakınlaşmayı da yok etti. Sünni kesimlerde İran’ın Suriye’de Alevi asıllı Beşşar Esad’a desteğini ‘Safevi Şia’sına dönüş olarak yorumlayanlar çıktı. Suriye’deki çatışma sadece Şiiler değil Alevilerle ilgili Ortodoks Sünni kesimlerde zaman zaman nefret ve düşmanlığa varan önyargıları yeniden açığa çıkardı. Örtülü nefretin en tepeden siyasetin diline oturması halk tabanında çok daha keskin yankı buluyor.
Tehlike arz eden bir neşter
Siyasilerin uzak durması gereken mezhep alanına dikkatsizce dalan Erdoğan, aslında Aleviliğe siyasi neşter atıyor. Ancak bu neşter ciddi sorunlara gebe: Erdoğan’ın yaklaşımı camiye gitmeyi kabul edenleri ‘Ali’li Aleviler’ yani ‘makbul Aleviler’ olarak görürken cemevine gidenleri dolaylı olarak çemberin dışına itiyor. Erdoğan’ın niyetini Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler çok daha net dile getirdi: “Cemevini ibadethane olarak kabul edemeyiz. Çünkü biz Aleviliği İslam dairesi içerisinde kabul ediyoruz. Kendilerini Müslüman olarak addettikleri için İslam’ın mabedi de mescittir, camidir.”
Buna Aleviler kabaca Alevileri Sünnileştirme ya da camileştirme, bunu reddedenleri de ötekileştirme çabası olarak görüyor. Hükümet üyeleri, inanç topluluklarının kendilerini nasıl gördüklerine ilişkin beyanatlarının aksine kimlik tanımlamasına kalkışarak demokratik bir devlette iktidardan beklenmeyen bir tavır sergiliyor. Nitekim CHP İstanbul Milletvekili Sabahat Akkiraz haklı olarak “Başbakan Yardımcısı içindeki kin dışarıya vurmuş; cemevi ibadethane değil, camiye buyurun diye. Aleviler kimseye neresi ibadethane diye sormuyor. Cemevi ibadethanedir. Kararını vermek ne iktidarın ne de başkalarının haddi değildir” diye çıkıştı.
Al-Monitor’a değerlendirmelerde bulunan Faik Bulut da Erdoğan’ın amacına dair şu tespitleri yaptı: “Bunun bence birkaç sebebi var. İdeolojik olarak bu, Sünni İslam anlayışının dışavurumudur. Erdoğan geçmişte Alevileri ‘Rafizi’ olarak gören sohbet halkalarında okuduğu kitaplardan edindiği bilgilerle konuşuyor. Bütün Refah Partisi geleneğinden gelenler aynı tepkiyi veriyor. ‘Alevilik Ali’yi sevmekse ben sizden daha fazla aleviyim’ diyerek Aleviliği Sünnileştirmeye ya da asimile etmeye çalışıyor. İkinci neden siyasal bir taktik olarak muhalifleri bu şekilde parçalamak istiyor. Bunu yaparken bir kesimi sözlü şiddetle kriminalize etmeye çalışıyor. Ve insanlar ses çıkaramaz hale getiriliyor. Mesela CHP’nin Alevilerle ilişkisi nedeniyle Alevileri hedef alıyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Suriye politikasını eleştirmesini de onun Alevi kimliğine bağlamıştı. Ayrıca gündemi saptırıp çözülmemiş bütün meseleleri öteliyor. Bu durumun Ortadoğu ile de çok ciddi bağlantısı var. Şu anda genel olarak yabancı güçlere en direngen kesim Şiiler. Burada Erdoğan klasik anlamda mezhep üzerinden siyaset yaparak kutuplaştırma ve kendine yandaş kazandırma çabasında.”
Bulut, Erdoğan’ın Ali’siz Alevilikten kastettiği ile kendisinin koyduğu tanım arasında bir paralellik olup olmadığı konusunda da “Ali’siz Alevilikten kastım Alevilerin Alisi ile Sünni literatürdeki Ali’nin çok farklı olmasıdır. Alevilerin Hak, tanrı, peygamber, kâinat, evren teolojisi farklı. Sünniler meseleye zahiri diğeri batini bakıyor. Sünnilerin Ali algısı tarihteki gerçeklere daha uygun. Dolayısıyla Erdoğan buradan vurarak Sünnileştirme operasyonu yapıyor. Alevi çalıştayları başarılı olamayınca, aleviler asimilasyona ve camileşmeye karşı çıkınca Erdoğan’ın gazabını üzerlerine çekti” dedi.
Söylemin sosyal ve ekonomik bedeli
Al-Monitor’a konuşan Radikal gazetesi yazarı Ali Topuz da, bu tartışmanın Aleviler için nasıl bir bedele dönüşeceğini şöyle anlattı: “Erdoğan’ın gündemin orta yerine taşıdığı ‘Ali’siz Alevilik’ tartışmasındaki tutumu, aslen Alevi toplumlarına yönelik iktidar söyleminin tüm unsur ve kusurlarını taşıyor. ‘Ali’siz Aleviler’ var mıdır yok mudur, bu dinsel bir tartışma mıdır, bilimsel bir tartışma mıdır, buna girmeden şunu hatırlatmak icap eder: Ali’yi Alevilere yakıştıramayan da bizzat başbakanın ve hükümetinin kendisi. ‘Alevilik Ali’yi sevmekse, ben herkesten Aleviyim’ demeyen bakan, sözcü kalmadı. Yani aslında başbakan da hükümetin diğer üyeleri de Ali’yi Alevilere yakıştıramıyor! İktidar gücü kullanılarak ‘Ali gibi yaşamayan Aleviyim demesin’ tehdidi yöneltiliyor. Bu çok tehlikeli. Siyasal, sosyal, hukuki, teolojik ve ne yazık ki ekonomik boyutları ve sonuçları var işin. Siyasal boyutta Erdoğan bir hükümet başkanından çok bir tarikat lideri gibi konuşuyor. Böylece Alevi toplumlarının hukuki ve meşru talepleri, teolojik görünümlü laflar perdesiyle öteleniyor. Cemevine statü mü istiyorsun, camiye gel. Teoloji siyaseti, o da hukuku belirleyince, bunun sürükleyicisi de hükümet başkanı olunca, o teolojik anlayışın dışında kalan herkes dışlanmış olur, bu da sosyal sorun demek. Çünkü inançlı ya da inanca duyarlı Sünnilere, Alevilerin iyi kişi olmadığı mesajı bu tutumun bir başka yönü. Takiyyeden vazgeçip toplum içinde görünme ve haklarını istemeye yönelen Alevilerin iş bulabilmek, kamuda istihdam edilebilmek, ticari işlerini düzgün yürütebilmek için yeniden takiyyeye zorlanmasıdır bu, Sünnileşmeyi kabul etmezlerse. Hâsılı Erdoğan sözde ‘Ali’siz Aleviler’e kızıyor ama aslında Ali’yi onlara yakıştıramıyor, onları Ali’siz bırakmaya çabalıyor.”
Özetle siyasi erkin tepesinden gelen bu ayırım, sözde Alevileri İslam dairesine alıp kuşatıcı bir tavır sergiliyormuş gibi dursa da gerçekte Alevileri ötekileştiriliyor. Çünkü diğer inanç grupları gibi Aleviler de kendi kimlik ve kurumlarıyla tanınmak istiyor. İktidar her ne kadar “AKP bugüne kadar Alevilerin sorunlarına çözüm çerçevesinde 7 çalıştay yaptı. İlk defa Aleviler devlet tarafından muhatap alındı. Son ‘demokratikleşme paketi’ ile Nevşehir Üniversitesi’nin adı Hacıbektaş Üniversitesi olarak değiştirildi. Artık okullarda Alevilik konusu müfredata girdi. Diyanet 13 tane Alevi klasiğini yayınladı” gibi icraatın içinden söylevlere sığınsa da kırılgan Alevi dünyası Erdoğan’ın söylemleriyle çok zayıf ilmeklerle bağlı olduğu Sünni toplumdan kopuyor.
Alevilikte Ali’nin yerini tartışmak ulemanın, bizatihi de Alevilerin işiyken bunun tam da mezhepsel hatlarda çatlakların yaşandığı bir dönemde Sünniliği şiar edinmiş bir liderin siyasi tartışma unsuru haline getirmesi en basitinden kutuplaşmayı artırıyor.
Fehim Taştekin / al-monitor