12 Aralık 2014 - 19:19
Türkiye İslamcılığının Suriye / Selefi Evrimleşmesi

Evet, “Suriye’ye demokrasi götürme fitnesi” maalesef kendi zatından daha büyük fitneleri döllüyor!

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Allah’ın adıyla

Dördüncü yılına yaklaşan “Suriye Vekâlet Savaşı”nın Ortadoğu’daki tüm taşları yerinden oynattığını söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Ortadoğu tarihi için artık “Suriye Vekâlet Savaşı” öncesi ve sonrası olmak üzere iki ayrı sayfa var.

Küresel emperyalizm, üç yıl önce Ortadoğu’da İslam İnkılabı-Irak-Suriye-Lübnan Hizbullah’ı ve Filistin Hareketleri zinciriyle Gasıp Siyonist rejimin yaşamsal fonksiyonlarını tehdit eden “direniş hattı”nı kırmak için giriştiği “Suriye’ye demokrasi götürme” harekâtı ile bu denli kazanım elde edebileceğini hayal edebiliyor muydu acaba?

Ve yine, mademki Suriye kurtlar sofrasında yağmalanıyor; “bizde yağlı keteden payımızı alalım” mantığıyla kendi mahallelerinde tutuşturulmuş ateşe odun taşımak ve “global köyün muhtarı”nın gözüne girmek için birbirleri ile yarışa giren bölge ülkeleri, gün gelip elleri ile tutuşturdukları ateşin kendilerini de yakabileceğini düşünmüşler miydi acaba? Bilinmez. Ama…

“Suriye Vekâlet Savaşı” ile aralanan “fitne cehennemi”nin kapısından sarkan öncül alevler, şimdilik yüzbinlerce insanın ölümü; on milyonlarca yaralı, hasta ya da mülteci; çiğnenmiş kutsallar, lekelenmiş değerler; insanlığın daha önce hiç görmediği, bilmediği vahşilikleri ardında bıraktı.

Ve hepsinden daha tehlikeli ve tehditkâr olanı ise fitnenin yayılmacı bir karaktere sahip olması. Önce Irak ve Lübnan’a sıçradı. Şimdi tüm coğrafyayı ve bütün Ortadoğu halklarını tehdit ediyor!

Küresel emperyalizm ile Gasıp Siyonizm ise şimdilik; her ne kadar dünya kamuoyuna aksi bir görüntü vermenin hesap kitabı içinde olsalar bile, “eşek arısı kovanı” projesi ile elde ettikleri kazanımların tadını çıkarıyor. Ortadoğu’daki uşaklarının doldurdukları kadehlerini tokuşturuyorlar. Ve Ortadoğu’da yıllar / nesiller sürecek yeni fitne tohumları ekebilmiş oldukları için birbirlerini tebrik ediyorlar!

Evet, “Suriye’ye demokrasi götürme fitnesi” maalesef kendi zatından daha büyük fitneleri döllüyor!

Bu fitnelerin kuşkusuz gelecek açısından en tehlikelisi ve tehdit edicisi ise genelde tüm bölgede ve özelde ise özellikle Türkiye’de İslamcılığın selefileşiyor olmasıdır! Türkiye İslamcılığı mantıksal bir dönüşüm yaşıyor. Adı konulmamış bir “Vahhabizm” alttan ve derinden zihinleri iğfal ediyor.

“Suriye Vekâlet Savaşı”nda “Büyük Şeytan”ın liderlik ettiği “Suriye’nin Dostları(!)” ile aynı safta durmaya karar kılmış olma ve geçen üç yıl içerisinde “Suriye’nin Dostları”nın evdeki hesaplarının cephede tutmaması neticesinde derin bir suçluluk duygusu içerisine giren Türkiye İslamcılığı, “şizofrenik psikoz”la inanılmaz bir savrulma, tepkisellik, karşıtlık, ötekileştirme ve taassup batağına saplandı.

Türkiye İslamcılığının bir zamanlar diline pelesenk ettiği emperyalizm ve Siyonizm karşıtı söylem, şimdilerde Şii / İslam İnkılabı karşıtı bir dil ve anlayışa doğru evriliyor! Suriye’de yanlış cephede yanlış işler yapmanın pişmanlığını yaşayıp: “Biz nerede hata yaptık? Kimlerin piyonu olduk?” diyerek kendilerini sorgulamak yerine; emperyalizm karşısında direnenleri suçlu ilan edip, “direniş çizgisi”nin batıllığına dair hükümler veriyorlar!

Türkiye Siyasal İslamcılığının öncül şahsiyetlerinden biri: “IŞİD, Sünni hareketin lokomotifidir!” diyerek beyanat veriyor. İslamcı medyanın öncül gazeteleri: “IŞİD, zalim Esad’dan filan yeri aldı!” diye sevinç manşetleri atıyor. IŞİD’i mahkûm etme adına kürsüye çıkan en meşhur hoca ise: “Şii bile olsa öldürmemelisin!” diyerek “şecaat arz ederken sirkatin söylüyor”!

Mahallenin diğer yazar, çizerleri; aydınları, entelektüelleri; şeyhleri, kanaat önderleri… hiçbirinden bir itiraz sesi yükselmiyor. Kimse “ne oluyor?” demiyor? Manzara karşısında insan “sükût, ikrardandır” sözünü hatırlamak bile istemiyor.

Hakikaten bu sözler ne demektir? “IŞİD, Sünni hareketin lokomotifidir! IŞİD, zalim Esad’dan filan yeri aldı! Şii bile olsa öldürmemelisin!” derken ne demek istiyorlar acaba? Bu sözlere nasıl bir anlam yüklüyorlar? Bu sözler, nasıl bir ruh nasıl bir örgüsünü yansıtmakta acaba?

Bu sözün bu sözlerin manası şudur ki; bu sözlerin sahipleri zımnen diyorlar ki: “IŞİD’in işlediği tüm vahşilikler, kutsal cihadın bir parçasıdır!? Kutsallara el uzatılması ve tüm değerlerin yerle bir edilmesi “Allah rızası (!)” içindir!? Ve diyor ki; “Ben IŞİD’i Sünniliğin lokomotifi görmekle şunu deklare ediyorum ki benim mücadele alanım ne emperyalizm ne de siyonizm’dir. Benim mücadelem Müslüman halklarla, Ortadoğu halkları ile olacaktır! Bende IŞİD gibi benden olmayanı “din dışı” görüyorum..!”

Türkiye İslamcılığı, “kirli eller” tarafından Vahhabizm / Selefizm’e doğru koşturuluyor. Aylara yıllara yayılan süreçlerle zihinsel değişim ve dönüşümler planlanıyor. Şimdilik tüm toplum olmasa bile “Siyasal İslamcı” çevrelerin genetiği üzerine “toplum mühendisliği”nin tüm yol ve yöntemleri ortaya konuyor! “Kirli eller” Türkiye’nin geleceğini karartma planları yapıyor!

Çekinmeden açık yüreklilikle söyleyelim: “Emperyalist ve Siyonist devlet ve güç merkezleri, Türkiye’yi “Pakistanlaştırılmaya” çalışıyorlar! Önce Türkiye’nin eliyle çevrede “güvenlik ve istikrarı” yok edilmiş bir “Afganistan” (Suriye ve Irak) yaratmayı ve ardından bu Afganistan üzerinden bumerang misali Türkiye’yi de “etnik ve mezhep” ile Pakistanlaştırmanın peşindeler!

Ülkedeki tüm etkin ve yetkin şahsiyetler, önce tehlikenin farkına varmalılar. Ardından da tehlikenin geliş yönünü doğru saptamalı ve mücadeleye koyulmalı.

Mahallenin ortasında tutuşturulmuş ateşi kendi yumurtasını pişirmek için kar görmenin sonucu evinin yanıp kül olmasıdır! Ateş tüm mahalleyi sarmadan harekete geçilmelidir. Selefizm / Vahhabizm’in Türkiye’de durdurulması sadece Türkiye’nin değil tüm Ortadoğu coğrafyasının lehinedir!

Muntazar Musavi

Ekler