Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Toplantıya katılanlardan birisinin ismi, Saddam döneminde özel kuvvetler komutanlığı ve Devrim Muhafızları komutanlığı da yapmış olan ve daha sonra Saddam’a ilk ihanet edeceklerden olanAlbay Haşim Cammas’tı..
Özgür Irak Ordusu olarak bilinen ve Özgür Suriye Ordusu ile aynı paralelde kurulan örgütün İstanbul bağlantısı da olan Hamid Zahra’nın beraberinde, 2 ayrı ”sahve” temsilcisiyle katıldığı bu toplantıda, Irak’ın parçalanması üzerine bina edilmiş yeni bir senaryonun yeni oyuncuları olarak sahneye sürüleceklerdi.
Toplantının bir diğer önemli konuğu, Suriye ile alakalı İstinye toplantılarında bir kaç kez bulunan Suudi Arabistanlı Ziyad Kasım. Bu isim ile ilgili ilginç bir anekdot ise; Kasım’ın geçtiğimiz yıl Kahire’de bulunan Suud elçiliğinde çalışırken Mısır tarafından ”persona non grata” yani”istenmeyen adam” ilan edilmesiyle alakalı.
Mısır’lı yetkililere göre, Ziyad Kasım, Suudi istihbaratı adına çalışan ve uzun zaman Mısır istihbaratı tarafından takip edilen bir istihbarat şefi .
Bu toplantı ne ilk ne de son olacaktı, aynı yerde daha evvel toplanan grup temsilcileri Özgür Irak Ordusu’nun kuruluşuyla alakalı toplanmışlar ama Suriye’de ordunun direniş duvarına çarpan kendi muadili Özgür Suriye Ordusu’nun bariz başarısızlığı nedeniyle, bu planı yürürlüğe sokamamışlardı.
Aslında sınırın Türkiye tarafında kamplar oluşturulmuş, ÖIO (Özgür Irak Ordusu) burada konuşlandırılmış ama harekete geçemeden faaliyetine son verilmişti.
Peki, ÖIO’yu oluşturan unsurlar kamplardaki silahlı militanlar nereye kaybolmuştu?
Bunun cevabı Maliki’nin yeniden seçilmesinden hemen sonra bu birliklerin sünni bölgelerde faaliyete geçmesiyle ortaya çıktı.
Mücahidler Ordusu bünyesinde toplanan bu oluşum, Batı tarafından desteklenen, Irak’ın parçalanması senaryosuna dayanan yeni stratejisinde en önemli oyuncular olacaktı.
Kendisi Irak Mücahidler Yüksek Konseyi’ne yakın olan hem gazeteci hem de doktor olan kaynağım, içinde olduğu oluşuma da bir teklif yapıldığını, toplantıyı Mücahidler Ordusu olarak bilinen oluşumun lider kadrosu tarafından yapıldığını bildiriyordu.
Plana göre, Sahve- (Uyanış, 2006 yılında, Saddam Hüseyin öncülüğünde ABD işgaline karşı direnen örgütleri tasfiye etmek için, Türkiye öncülüğünde Malikî hükümetiyle anlaşılarak kurulan ve direnişten ayrılanların paralı milis olarak görev aldığı birlikler.) birliklerinin temel askeri birimi olduğu sünni bölgelerde bulunan Irak ordusu içindeki işbirliği yapan unsurlar, Askeri Konsey harekete geçtiğinde direnmeyecek hatta silahlarını Konsey savaşçılarına bırakacaklar ve en yakın aşiret bölgesin çekilip
Konsey güçlerine katılacaklardı.
Plân işledİ ilginç olan Suriye’de ‘sahveci’ oldukları gerekçesiyle Nusra Cephesi başta olmak üzere, İslam Cephesi bileşenlerine mensup savaşçıları vahşi şekilde infaz eden ve onlarla savaşan IŞİD, Irak’ta ‘sahveci’ aşiretlerle beraber aynı çatı altında (Askeri Konsey) buluşmakla kalmadı, Musul’da eski sahveci Albay Haşim Cammus’u vali ilan etti.
Musul başta birçok sünni bölge direniş göstermeden Askeri Konsey’in eline geçti. Bu arada başta Türkiye olmak üzere Batı medyasında Askeri Konsey’den değil de IŞİD’den bahsedilmeye başladı. Oysa saldırıya katılan aşiretler, eski direniş örgütleri ve IŞİD gibi gerçekte bir arada durması imkansız örgüt ve yapıların ortak bir operasyonuydu bu.
Bu arada medya IŞİD’in başarısından bahsedip üzerine şehir efsaneleri üretirken, Askeri Konsey bünyesinden IŞİD’in Askeri Konsey’in emeğinin üstüne oturduğuna dair cılız sesler çıktı ama bunlar hemen susturuldu.
Bunun nedeni IŞİD’in güçlü olması ve şemsiye yapı altındaki diğer grupları bastırması falan da değildi. Gerçekte Sahve gruplarının yönlendirdiği bu savaşta şemsiye yapı altında sayısal olarak IŞİD’in askeri sayısal değeri % 15′lere tekabül ediyordu.
IŞİD’in ön plana çıkarılması İslami cihadist kesimin karanlık yüzü olarak şeytanlaştırılan bu yapının adı altından dinamik bir tehlike refleksi oluşturmak ve olası bir kontrol dışı hareketin palazlanmasını engellemeye yönelikti.
Irak’ta Amerikancı Şii Maliki hükümetine karşı, Sünniler içerisindeki diğer bir Amerikancı ve Maliki tarafından idama mahkûm edilen eski Cumhurbaşkanı yardımcısı Tarık Haşimi’nin de ev sahipliği yaptığı, başta bahsettiğimiz toplantılarda alınan bu kararların uygulanması ve Haşimi’nin IŞİD başta olmak üzere saldırıya katılan grupları ”devrimci güçler” ilan etmesi, oynanan yeni oyunu erkenden ele verdi.
Diğer yandan ABD işbirlikçisi ve Şii kökenli Maliki’nin kifayetsiz uygulamalarına ve Sünni kesime yönelik baskıcı tutumuna karşı bizzat Batı tarafından manipüle edilerek sahte bir devrimci havaya sokulmuş Sünniler gerçeği de ortaya çıktı.
Iraktaki bu son gelişmeler üzerine birden IŞİD’in ‘devrimci’ yönünü keşfeden ve maalesef saha gerçeğinden uzak analizler yapanların varlığı ile beraber karışık bir algı oluştu.
SONUÇ
Irak’ta milli bir devrim hayali kuran hemen tek örgüt eski Baas temsilcisi olan İzzeddin Ed Duri liderliğinde ki Irak Mücahidler Yüksek Konseyidir.
Bu konsey bünyesinde birden fazla örgütü barındırıyor, içlerinde Nakşibendi Ordusu dahil.
Ama sayısal olarak Askeri Konsey içinde ki yaklaşık % 3′ü bile bulmuyor.
Bunun haricinde IŞİD, Mücahidler Yüksek Konseyinin de olduğu Askeri Ortak Konsey ile beraber hareket eden sahve güçleri olarak bilinen sünni aşiretlerin derdi milli birlik falan değil.
Bunlar, petrol anlaşmazlığı sebebiyle merkezi hükümetle aralarını açan aşiretler ve ABD açısından en çok kullanılabilirlik özelliğini taşıyan gruplardır.
Sahve birliklerinin sayısal olarak konsey içinde ki varlıkları ise % 70 civarında.
Nitekim Mücahidler Ordusu yani Özgür Irak Ordusu’nun da nüvesini oluşturan bu aşiretler aynı zamanda ABD ‘nin Irak’ı parçalama stratejisinde birinci dereceden kullanılan piyonlar olarak ortaya çıkıyorlar.
Baas’ın liderlik ettiği Irak Mücahidler Yüksek Konseyi ise tek başına Irak’ta dengeleri etkileyici özelliğe sahip değil, bu nedenle Baas üzerinden milli devrim hayalleri kuran ve Batı tarafından manipüle edildiğinin farkında olmayan sünni azınlık maalesef yanılıyor.
Musul’da vali ilan edilen Albay Cammuş’un Saddam’ın komutanı olduğu ve Musul’un Saddam posterleri ile donatıldığı iddiası ise tamamen asparagas bir haber, stratejileri ve söylemleri her ne kadar milli olsa da, geçmişte ABD’ye direnen güç olsalarda % 3′lere düşen bir askeri kifayetsizlik ile gelecek vaad edemiyorlar. Bu arada Albay Cammuş’un Saddam’a ilk ihanet edenlerden birisi olması gerçeği perdeleniyor ve Batı medyasında Baas’ın ayak seslerinin duyulduğu propagadası yapılıyor.
Diğer yandan ;
Bir yanda ABD’ye müdahale etmesi için kapı aralayan Maliki
Diğer yanda ‘devrim’ diye nitelediği ve topluma cihad gazı verdiği Suriye saldırısında ”ABD müdahale etsin fetvası ” veren Karadavi gibileri..
Hadi Karadavi zihniyeti belli ”saray mollası”..
Peki ya Maliki ?
Maliki’nin ABD’ye müdahale için çağrıda bulunması en başta hükümet destekçileri için bir utanç kaynağı..
Dikkat ederseniz ABD burada hem devrim ! düşleri kuranlarla hem de Maliki ile dirsek temasında !
Bu arada Maliki’nin neden İran değil de ABD müdahalesi istediği de manidar..
Maliki ve Karadavi zihniyeti her iki kesimin de ABD işbirlikçileri açık ve net bir şekilde
Dertleri ne islamcılık, ne Sünni’lik , ne Şii’liktir !
Her iki karşıtın da ortak özelliği sıkışınca ABD’ye kapı aralamaktır. Halk için değil dikkat edin, iktidarları ve konumları sallanmasın diye !
Biz niye ”ANTİEMPERYALİST TAVIR” da ısrar ediyoruz anladınız mı ?
Sayısal olarak değerini yitirmiş, eski şaşalı direniş günlerindeki durumu tarihe karışmış ve dengeleyici bir güç olmaktan uzaklaşmış, halk nazarında marjinal hale gelmiş-getirilmiş Baas üzerinden devrim düşleri kurmak ta ütopik bir varsayımdan temenniden öteye gitmeyecektir
Irak’ta sünni, şii ve diğer etnik milli yapıların hesaba katılmadığı mezhepçi ve etnik kimliğe dayalı yönetimler asla başarılı olmayacağı aşikâr.
En makul olanı tüm dini ve etnik yapıları bünyesinde toplayan ANTİEMPERYALİST bir çatının inşasıdır.
Parçalanmış bir Irak, şu an emperyalizmin bölgeye biçtiği yeni bir rol olarak görülüyor. Bu oyunda en vurucu güç ise mezhep savaşları olacak.
Bekleyip göreceğiz…
Mustafa Seyfullah Kılıç / Taha Haber