20 Ekim 2014 - 19:22
Müslümanları Müslümanlara kırdırma stratejisi

ABD eski Başkanı George W. Bush, 11 Eylül 2001’de, ikiz kulelere yapılan saldırıyı gerekçe göstererek, uzun sürecek bir Haçlı Seferi başlattığını, tüm dünyaya ilân etti. Bush’un başlattığı Haçlı Seferinin stratejisini, ABD’nin akil adamlarından Dışişleri eski Bakanı Henry Kisssinger şöyle açıklamıştı: “Bu savaş, Müslümanlarla Hıristiyanların değil, Müslümanlarla Müslümanların savaşı olacaktır.”

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- ABD eski Başkanı George W. Bush, 11 Eylül 2001’de, ikiz kulelere yapılan saldırıyı gerekçe göstererek, uzun sürecek bir Haçlı Seferi başlattığını, tüm dünyaya ilân etti. Bush’un başlattığı Haçlı Seferinin stratejisini, ABD’nin akil adamlarından Dışişleri eski Bakanı Henry Kisssinger şöyle açıklamıştı: “Bu savaş, Müslümanlarla Hıristiyanların değil, Müslümanlarla Müslümanların savaşı olacaktır.”

Ortadoğu uzmanı ABD’li gazeteci Cora Fraser, Kissinger’in, İran-Irak savaşı sırasında da, “ABD’nin politikasının Müslümanları Müslümanlara kırdırma” olarak özetlediğini nakleder. The New York Times yazarı Thomas L. Friedman da, “İslâm’ın aşırılıkçılığa son vermesi için iç savaşa ihtiyacı vardır” demiştir. CIA’nın Ortadoğu eski şefi Robert Baer, İran hakkında yazdığı bir kitapta, “Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesi için geniş çaplı Şii-Sünni savaşının tetiklenmesinin gerektiğini” vurgulamıştır. 

Görüldüğü üzere, ABD’li yazar-çizerler, siyaset ve bilim adamları, stratejilerini açık açık ortaya koyuyor ve bu istikamette gerekli adımları atıyorlar. Peki, buna karşı, İslâm ülkelerinin yöneticileri ne yapıyor? Bir kısmı ABD ile işbirliği yapıyor ve onun değirmenine su taşıyor. Bir kısmı da sessiz sedasız olanları izliyor. Arada sırada ABD politikalarını engellemeye kalkanlar da oluyor. O zaman ABD, terör örgütlerini hemen faaliyete geçiriyor. Çünkü o örgütleri, ABD kurmuş, yetiştirmiş ve böyle durumlarda kullanmak için elinde silâh olarak tutmaktadır.

İslâmi adlar altında kurulan ve İslâmi söylemleri olan El-Kaide, El-Nusra, El-Şebab, Boko Haram ve IŞİD gibi örgütler, birbirinin kopyasıdır. ABD, bu örgütler vasıtasıyla Müslümanları Müslümanlara kırdırma stratejisini aksatmadan uyguluyor. Bunun yanında, bir de dünyaya şu imaj ve mesajı veriyor: “İslâm dini terörizmle özdeştir. Bakınız, Müslümanlar birbirlerini nasıl boğazlıyorlar.” Böylece ABD, bir taşla birkaç kuşu birden vuruyor. Hem Müslümanları iç savaşa sürüklüyor, hem de İslâm’ı istediği gibi dünyaya tanıtıyor. 

ABD’nin bu stratejisini bozacak olan Türkiye, ne yazık ki, ‘Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanlığını üstlenerek en önde koşmaktadır. Türkiye, uluslararası hukuka göre, terörist olarak tanımlanan örgütleri, ‘eğit-donat projesi’ çerçevesinde eğitecek, donatacak ve Suriye rejimini yıkmaya gönderecek. Neymiş efendim, eğitilecek ve donatılacak olanlar, ılımlı muhaliflermiş. Ne demek ılımlı muhalifler? Bunlar, Suriye rejimini silâh zoruyla yıkmaya kalkan, kırk bin Suriye askerini ve sayısı bilinmeyen sivilleri öldüren isyancılar değil mi? Türkiye’nin ‘ılımlı muhalifler’ diyerek, sevimli göstermeye çalıştığı isyancılara, İsrail Savunma Bakanı Moşe Ya’alan, yardım ettiklerini söylüyor. Nasıl oluyor da, İsrail ile aynı safta yer alıyoruz? Hani Türkiye, İsrail’e karşı idi? Sözü fazla uzatmadan, özetle söyleyelim: Türkiye, çok yanlış bir yoldadır, meşru Suriye devletini bırakıp, terör örgütleriyle birlikte, ABD’nin stratejisine destek vermektedir. Vermektedir, ama öte yandan ABD’nin istihbarat ve güvenlik yetkilileri, hazırladıkları raporlarda Türkiye’yi ‘potansiyel terörist ülke’ olarak göstermektedir. Yarın öbür gün, işler ters döndüğünde ABD, hiç tereddüt etmeden, Türkiye’yi de terörist ülkeler arasına sokacaktır. ABD ile işbirliği yapanlar için bu çeşit akıbetler hiç de sürpriz sayılmaz. Yakın tarih, bunun örnekleriyle doludur.

Mustafa Hilmi Yıldırım

Ekler