Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- El-Irakiye televizyonu muhabirleri tarafından çekildiğini düşündüğüm bir fotoğrafta, IŞİD terör örgütünden temizlenen Selahaddin iline bağlı bir yerleşim birimine sivil halkın geri dönüş sevkiyatı vardı. İlk bakışta sevkiyat sırasında, çekilmiş fotoğraflardan bir kare. Sıradan ve pekte büyük anlamalar taşımayan bir foto karesi olarak…
Bu kare, savaş anı bir kenarda dursun, insanoğlunun sivil günlük hayatında en sevdiklerine dahi bu denli fedakârlık yapamayacağı bir kare.
İslam Dünyası ve özellikle Ortadoğu'da 1979 İslam Devrimi'nden sonra sıcak savaşın en fazla bedelini ödeyen bir coğrafyadan gelen bir fotoğraf karesini sıradan bir algı ile geçiştirmek; iman, ihlas, bilinç ve onur mensuplarınca görmezlikten gelinemeyecek bir kare!
Sözünü ettiğim fotoğraf; Selahaddin ilinin IŞİD’den temizlenmesi akabinde ahalinin kendi evlerine dönebilmeleri için yapılan sevkiyatta taşıtlara bindirilen Bayanlar'ın Sünni oluşu ve Şii mezhepli Mücahidler'den birinin sırtına basarak taşıta binme olayı.
İlk bakışta, mezhepçilik yaparak İslam Dünyası'na stratejik derinlik kazandırmak isteyen cenah tarafından pekte hoş karşılanmayan bir kare!
Ancak Velayet İslam’ına karşıtlık olsun diye mezhep propagandası yaparak siyaset geliştirenlere muazzam güzellikte ve bir o kadarda anlam yüklü kare.
O karede ilk etapta gördüklerim şunlardı.
İslam Peygamberi'nce müjdelenen cennetin; o sırt ve ayaklar arasında olduğunu hissetmek!.
Bugüne kadar nice Nobel Barış Ödülü alan eli kanlı teröristlerin maskesinin düşürülmesi var.
O karede; Vahdet/birlik sözünün pratiğe dönüştürmenin provası var. Vahdet, özveri, sadakat, takva gibi hele de günümüz dünyasında anlam kaymasının zirvede olduğu bilinci içinde olan açısından, İslami konular hakkında ciltler dolusu anlatımın tefsiri olduğunu görecekler.
O karede; IŞİD denen sözde Sünni ama ancak Korsan İsrail askerlerinin yapabileceği cinayetleri işleyen, masun ve sivil insanları din adına katlederken, kafaları kurbanlık koyun gibi bedenlerden ayran, esirleri canlı kelebekler gibi ateşte yakan bu kirli savaşa karşı, arı bir duruş var.
O karede; Şii Müslümanlar'a karşı Sünni olduğunu iddia eden IŞİD’in olanca zulme rağmen, Şii milislerin, Sünni kardeşlerine karşı yardımlaşmadaki samimi davranışın zirveye çıkmış halini gördüm.
O karede; o ayağın milisin sırtına verdiği ağırlığın, aslında bir bedenin toplam ağırlığın çok ötesinde, ayak sahibinin, bütün dünyanın kahrını ve yükünü omuzunda taşıyarak bastığını gördüm.
O karede; Batılı, ‘‘haksöz’’ adı altında İslam Dünyası'na enjekte eden NATO İslamcıları'nın yüzüne de atılmış tekme vardı.
O karede; Şii ve Sünni ayrımcılığı yapan Amerikancı İslamcılar'ın, kirli ellerinin kırılması, dillerinin kesilmesi isteği vardı.
O karede; Şiiler Tikrit ve Musul’a girince Sünniler'i katledecek! Diye sözde Müslüman geçinenlerin sihirlerini bozan Musa-i bir eylem vardı.
O karede; bir elinde silah, öldürmek yada ölmek arasında iki seçenekten başka çaresi olmayan bir savaş sahnesinin çok ötesinde, öfkeyi merhamete çevirmek vardı.
O karede; Şii, Sünni, Arap, Kürt, hiçbir mezhep ve ırk ayrımı gözetmeksizin, Irak’ın mazlum halkına yardıma koşan İslam Cumhuriyeti'nin savaş erdeminin dışa vurumu vardı.
O kare; iç dünyamızda yılın en güzel ‘‘vahdet fotoğrafı’’ ödülünü hak ettiği gibi dünyaya verdiği mesajın müsebbibi olan Hizbullahi nefere de yılın ‘‘Vahdet ödülü’’ yarışmasında ödülünü Şeref ehli olanların elinden almayı hak ettiği ilhamını verdi.
Bazı kareler, objektiflere yansıdığında aslında zaman tünelinin çok ilerisini gösteren, gelecek yıllardan canlı bir kesit vardır ki bu karede o karelerin öncüsü gibiydi.
O kare bize; Savaş meydanlarının kan, barut ve ölüm kokan havasını teneffüs etmektense, Muhammedi Gülistan'ın hoş kokulu havasına olan özlemin arifesinde olduğumu gösterdi
O kareye dikkatli bakılınca, Allah’ın bize verdiği İlahi bir lütuf olduğunu herkesten önce sizler göreceksiniz.
O karede istenilirse eğer herşeye rağmen fedakârlık ve özverinin dışa yansımasının zirvesine tırmanabileceğimizi gördüm.
Üzülmek ve gevşememek kaydı ile…
Muhammed CAN