Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA - Tanınmış İslam alimleri ve önemli şahsiyetler Dokuzuncu Uluslararası İslami Uyanış Zirvesinde İslam Dünyasının ve bölgenin en önemli endişelerine ve sorunlarına değindiler
Afganistan’ın önde gelen alimlerinden Ayetullah Safi Muhsini Dokuzuncu Uluslararası İslami Uyanış Zirvesinin açılış töreninden sonra ilk konuşmacı olarak yaptığı konuşmasında İslam ülkeleri arasında birlik vurgusunda bulundu ve şunları söyledi: “İslami uyanış bizim Kur’an öğretilerimiz esasına dayanmaktadır. Çeşitli milletleri ve kavimleri eşit olarak gören Hucurat suresinin 13.ayeti, (şüphe yok ki Allah katında sevâbı en çok ve derecesi en yüce olanınız, en fazla çekineninizdir) insanların birbirine karşı üstünlüklerinin takvalarına dayalı olduğunu belirtiyor. Bana göre İslami uyanış ilk önce bütün İslam mezhepleri arasında kendini göstermelidir ve bu zirvenin düzenlenmesinin stratejik hedeflerinden biri de bu önemli konudur.”

Taceddin Hilali konuşmasında tekfircilerin aslına ve onların sapkın inançlarına değinerek şunları söyledi: “Onlar ne Şii olarak ne de Sünni olarak bizim Müslümanlığımızı kabul etmiyorlar ve Ehl-i Sünnet ve Şii mezheplerine girmiş olan ve hiçbir alimin kabul etmediği bazı hurafeleri bahane kılıyorlar. Şiiler ve Sünniler hurafeleri kendilerinden uzaklaştırmalıdır. Hurafeler, tekfircilere ve teröristlere bahane olan konulardır. Bu hurafeler Şii ve Sünniler için AIDS gibi zararlıdır.”

Benim sorum şu: Biz bu kadar geniş çaplı bağnaz tekfircilere karşı ne yapmalıyız? Rafızi kelimesi yani Şiileri Rafızi olarak nitelendirmek çok yanlıştır ve basında yer almamalıdır. Nasıl Ehl-i Sünnet’i Peygamber’in Ehl-i Beyt’ine karşı olanlar anlamı taşıyan Nasibi olarak nitelendirmek yanlışsa, Şiileri de Rafızi olarak nitelendirmek o kadar yanlıştır. Çünkü Ehl-i Sünnet Ehl-i Beyt’i sevmektedir.
Bizim dinimizde ne siyahın beyaza ne de beyazın siyaha karşı ne de Arap’ın Aceme karşı bir üstünlüğü yoktur. Şii ve Sünni arasındaki ihtilafların tekfirciliğin oluşmasına neden olmasına izin vermemeliyiz.
Bu zirvede Şii ve Sünni bir arada oturmaktadır. Bunun nedeni ilk aşamada İslam dinini doğru anlamak ve bir sonraki aşamada da tekfirci hareketin komplosunu ve tehlikesini kavramaktır.”

Allah-u Teala bize emr-i bi’l ma’ruf ve nehy-i anil münkeri (iyiliğe emredip kötülüklerden sakındırmayı) emretmiştir. Ve bizim için en büyük emr-i bi’l ma’ruf, vahdettir ve en büyük nehy-i an’il münker de, tefrikadır.
Ben açıkça, Ehl-i Sünnet’in Peygamber’in Ehl-i Beyt’ine sevgi duymanın farz ve vacip olduğuna ve böyle düşünmeyen kişinin Müslüman olmadığına inandığını söylüyorum.
Aynı şekilde Şiiler de sahabeleri sevmektedir ve Şii alimlerinin de açıkladığı gibi sahabeye hakaret etmek haramdır ve hakarette bulunan kişi Şii değildir.”
