24 Nisan 2014 - 10:16
Harun’a Caiz Olmayan, Karun’a Caiz Midir?..

“Safvan’ın -günümüzün tabiriyle- bir taşımacılık şirketi vardı; o dönemde bu iş daha çok deveyle yapılıyordu. Taşımacılık vesileleri o kadar fazla ve belirgindi ki bazen hilafet sistemi onu yük taşımak için çağırıyordu.

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Bir gün Harun Mekke’ye yapacağı yolculuk için onun taşımacılık için kiraya verdiği şeyleri istedi. Eşyalarını kiralamak için onunla bir anlaşma yaptı. Fakat Safvan İmam Musa Kâzım’ın ashabındandı. Bir gün İmam’ın (a.s) huzuruna gelerek dedi ki -veya daha önce İmam’a (a.s) demişlerdi-, “Ben böyle bir iş yaptım.” İmam (a.s), “Neden develerini bu zalime kiraya verdin?” buyurdu. Safvan, “Ben develerimi günah yolculuğu için kiraya vermedim ona; hac ve itaat yolculuğu olduğu için kiraya verdim; aksi durumda kiraya vermezdim” dedi.İmam, “Paranı aldın mı?” veya -en azından- “Kiranın gerisi kaldı mı?” diye sordu. Safvan, “Evet, kaldı” dedi. İmam (a.s), “O halde kalbine bir müracaat etsene; develerini ona kiraya verdin; şimdi kalbinden, Harun’un, geri kalan kiranı verecek kadar dünyada kalmasını istiyor musun?” diye sordu. Safvan-i Cemal, “Evet” dedi. İmam (a.s), “Sen bu kadar da olsa zalimin kalmasına razısın ve bu ise günahtır” buyurdu.”

“Ahdim zalimlere erişmez”(Bakara 124) buyurarak zalimlerin önderliklerinin meşruiyetini daha başından kesip atan yüce Rabbimiz (c.c.) “Allah’ın sınırlarını aştıkları için zalim olanların”(Bakara 229), kendi iktidarlarını meşru göstermek üzere ürettikleri buzağılara kananları da “zalimler”(Bakara 92) olarak ilan etmiş, “Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen bu zalimlere”(Maide 45) uymaktan bizleri men etmiştir. Aynı zamanda Allah (c.c.), ayetleri hakkında “ileri geri konuşmaya dalan zalimlerden”(En’am 68), uzak durmamız gerektiğini bizlere bildirirken, adeta bugünün “süfyani sistemlerinin” iktidarını ellerinde bulunduran Yezidleri tarif ederek,”her cuma bir ayet sallayacak” kadar aşağılaşan bu tür zalimlerin iktidarının gayri meşru olduğunu, desteklemek bir yana bu “süfyanileri” hem fikren ve hem de zikren yalnızlaştırmanın ve hüküm süremeyecek hale getirmenin zaruretini vurgulamıştır.

“Zalim bir hükümdara işlerinde itaat edersek ateşte onunla arkadaş olacağımız” konusunda bizleri uyaran Resulullah (s.a.a.) “insanların Allah’a en uzak olanlarının sultanlarla oturup kalkan ve onların zalimce ve haksız sözlerini onaylayan kimseler olduğunu” bildirerek, ümmetin, iktidarı gasp etmiş olan “süfyaniler”den uzak durması gerektiğinin altını çizmiştir. Çünkü “o zalimler açıkça Allah’ın ayetlerini inkar etmektedirler.”(En’am 33) Ve “onlar Allah yolundan alıkoymak ve onu eğip bükmek istemektedirler.”(A’raf 45) Bunu yapmak için türlü nifak oyunlarına ve tahriflere başvurmaktan çekinmez ve taktıkları maskelerle kendilerini bizdenmiş gibi göstermekten de imtina etmezler. Bu sayede zulümlerinin ifşa olmasını ve insanların kendilerinden uzaklaşmalarını engellemek isterler. Oysa insanlar onları teşhis edemese bile “Allah zalimleri iyi bilir”(Bakara 95)

İşte bu tür “süfyanilerin” zulümlerini halkın teşhis etmesi için ömürlerini feda etmiş olan İmamlarımız (a.s.), ataları Resulullah (s.a.a.) gibi Kur’an-ı natık misali zalimlerin yüzlerini örten perdeleri, siretleri boyunca bir bir düşürmüşler ve hayatları pahasına da olsa hakkı haykırmaktan ve insanlara hakkı öğretmekten çekinmemişlerdir. İmam Musa Kazım’ın (a.s.) yazımızın başında naklettiğimiz sözleri ve o sözleri sarfetmesine neden olan olay da bunun kanıtıdır. Bugün üzerinde yaşadığımız toprakların “süfyani” iktidarını meşrulaştırmak için olanca güçleriyle çalışan, zulmün, küfrün, nifağın üstüne kendi sözlerini seren kimilerinin aksine İmam Kazım (a.s.), develerini sadece kiraya veren sahabesini bile kınamış, o develerin parasını alana kadar bile olsa zalimin hayatta kalmasını istemeyi, zalime destek olarak algılamıştır.

“Zalime düşman, mazluma yardımcı olmamızı” tembihleyen İmam Ali’nin (a.s.) aksine “süfyani sistemlerin” zulümlerini “ak”lamaya çalışanların, “süfyani sistemin” herhangi bir parti, kurum veya kuruluşuna destek olmaktan kendileri çekinmedikleri gibi mektebin mensuplarını da teşvik edenlerin, “önderlerimizle haşrolacağımızı”(İsra 71) ve oy kullanmanın veya sistemi kabullenip rahatsızlık hissetmemenin sistemi, ve iktidarlarını meşrulaştırıp önder kılacağını bilenlerin, hangi mektebin mensupları olduklarını sorgulamak, onları takip ederek gidecekleri yere gitmeye kararlı olanların meselesidir aslında. Çünkü bu basit bir oylama veya onaylama değil, zulmü meşrulaştırma sorunudur ve “bir zalimi işlediği zulümde mazur gören kimseye, Allah ona zulmedecek birini musallat eder. Dua etse, duası kabul görmez. Uğradığı zulümden dolayı sevap da kazanamaz”(İmam Cafer a.s.)

Develeri kiraya vermenin bile caiz olmadığı Harun Reşid ile bugünkü “süfyani sistemlerin” başında bulunanların acaba birbirlerinden farkı var mıdır? Bu her iki zalimde ehl-i beyte düşmanlıklarını izhar etmemişler midir? Ehl-i beytin (a.s.) mektebine ve bu mektebin müntesiplerine zulmetmemişler midir? Beyt-ül mali kendilerinin ve yakınlarının heva ve hevesleri uğruna talan etmemişler midir? Küfrün, tuğyanın ve zulmün hüküm sürmesi için gayret göstermemişler midir? Hatta bugün kü “süfyaniler” çok daha zalim değiller midir? Büyük şeytanın dostu olduklarını sürekli vurgulayıp, o şeytanın askerlerine dua edenler, yaptıkları hizmetlerden dolayı siyonistlerden üstün cesaret madalyası alanlar, her türlü fuhşu,faizi, kumarı devlet eliyle yaptıranlar, ehl-i beyt mektebinin 1400 yıllık mücadelesi sonucu ortaya çıkmış olan İslam İnkılabını, zalimlerin emri doğrultusunda halka düşman olarak tanıtıp, insanların bu nurdan uzaklaşmasına çalışanlar, alenen mektebe hakaret edenler, sırf direniş cephesine bağlı diye komşu Suriye’deki katliamlarda en büyük paya sahip olanlar, ayetlerle dalga geçip, kendilerini ilah ilan edenler, insanların imanlarıyla oynayıp yetiştirdikleri bel’amlarla tüm günahları meşrulaştıranlar, çalanlar, çırpanlar geçmiştekilere rahmet okutturacak kadar ileri giden çağın yezidleri ve muaviyeleri değiller midir?

Böyleleri ile ilişkiye girmekten, onları aklamaktan imtina etmeyenlerin İmamların (a.s.) siretlerine uyduklarını söylemek mümkün müdür? Zalimi teşhis edemeyenlerin, zulmün bekası uğruna mektebi kullanmaları doğal değil midir? Zulme hizmetten ve zulüm sisteminde yaşamaktan gocunmayanların, hakkın hakim olması gibi bir dertleri olabilir mi? Bu tipler “gerçekten ben ölümü saadet, zalimler arasında yaşamayı ise zillet olarak görüyorum” diye buyuran İmam Hüseyin’in (a.s.) takipçileri olabilirler mi? Yoksa İmam’a (a.s.) mektup yazıp sonra O’na (a.s.) karşı kurulan ordunun mensubu olmak mı bunlara daha çok yaraşır? Bu çağın yezidleriyle hemhal olanların geçmişin yezidlerinin saraylarında nemalananlardan ne farkı vardır?

Kim ne derse desin bizler hem geçmişin hem de günümüzün zalimlerden beri olmaya devam edeceğiz. Hak batıl savaşının kıyamete kadar devam edeceğini bildiğimizden dolayı safımızı haktan yana belirleyecek ve hakkın dostlarının askerleri olacağız. Zalimlerle aynı coğrafyada bulunmamıza ve onların bizlere sevimli görünen maskeler takmalarına aldırış etmeden bugünün Ali’lerinin yalnız kalmamasına ve emirlerinin uygulanmasına adayacağız ömrümüzü. Hüseyin diye gözyaşı dökerek Yezid’in elini sıkmayacak, Ali’nin sohbetini överek Muaviye’nin sofrasına kurulmayacağız. Allah’a (.c.) olan güvenimizden dolayı sabredecek “zalimlerin nasıl bir inkılapla devrileceklerini göreceğiz”(Şuara 227)

Biliyoruz ki, bel’amlar ve bel’amlaşanlar ne kadar çok çaba sarf ederlerse sarfetsinler, zulüm üzerine kurulu olan “süfyani sistemler”, bütün dostları gibi yolun sonuna gelmişlerdir ve artık “zalimler için hiçbir yardımcı yoktur”(Bakara 270). Zulmederek hükmedebileceklerini sananlar “dünyanın sonunun kimin lehine olduğunu yakında bilecekler”(En’am 135). Zira “hükümeti zalim olanın devleti de zail olacaktır”(İmam Ali a.s.). Bugün tüm gerçeklere kulaklarını tıkayan ve hakka sırtını dönüp onu yok sayan zalimler ve yardakçıları elbet birgün Allah’ın (c.c.) huzuruna çıkacaklar ve o gün “(başlarına gelecek olanları) ne iyi duyacaklar ve ne iyi görecekler (bir görsen)!”(Meryem 38). O saatten sonra “vay başımıza gelenlere! gerçekten biz zalim insanlarmışız.”(Enbiya 14) deseler de iş işten geçmiş olacak “hem bütün mazlumların günahını hem de kendi günahlarını yüklenip ateşe atılacaklar”(Maide 29)

İslam İnkılabının nuruyla zulmet gecesinin derin uykusundan uyanan bizler, İnkılabın, tüm mazlum ve Müslümanların basiretli İmam’ı sayesinde hakla batılı ayırt edebilmiş, zalimi teşhis edebilmiş ve zulmün sistemleştiği “süfyani sistemlerden” beri olduğumuzu açıklamış olmanın huzuruyla “bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah’a hamdolsun”(Mü’minin 28) diyoruz.

siyasetmektebi.com

Ekler